Filmin fragmanlarını geçtiğimiz gün gördüm. Tabi tüm olanları değiştirip bir an önce filmi izlemek için plan yaptım. Vizyona bu gün girdi ve akşam seansında ben de yerimi aldım. Tabi her Karacadağ filminde olduğu gibi bu filme de soluğu Beyoğlu Fitaş’ta izledim. Salon ve izleyiciler hakkında pek yorum yapmayacağım zaten on kişi kadardık salonda. Bu da izleme zevkimi arttırdı elbet. Fazla konuşup kıkırdayan olmayınca (aradan önce vardı ama ara sonunda suspus oldular) filmden oldukça zevk aldığımı söyleyebilirim.
Yavaş yavaş filme girmem gerekirse karşıma çıkan Hasan Karacadağ’ın şu ana kadar izlediğim en iyi filmi. Gerek görsel, gerek hikaye, gerekse kurgu olarak en başarılısı. Öyle görünüyor ki, Karacadağ eleştirilerden ve yaptığı hatalardan ders alıyor. Efektler güzeldi ben bir çok filme göre başarılı budum. Efektler güzeldi ama biraz çoktu. Bu da izlerken sıktı diyebilirim.
Filmde her türlü teknik kullanılmış. Karacadağ yine ses efektlerini ön olanda tutmuş ama diğer filmleri kadar fazla ve rahatsız edici değil. Bu kez sesler yerli yerinde kullanılmış. Yine gürültülü ve efekti seslerden bazı diyalogların ne olduğu anlaşılmıyordu ama bu sayı eski filmlerde yüzde seksen ise bu filmlerde yüzde on oranındaydı.
Oyunculuklar diğer filmlere oranla daha iyiydi. yeni nesil artık yeşil perde önünde, bilinmezliğe karşı oynamayı da öğrenmiş diyebiliriz. Falsolar yok muydu elbette vardı. Mesela bazı gerilim gereken sahnelerde karakterlerin tepkisiz kalması, tepkilerin ise dozajsız olması canımı sıktı. Burada ortaya çıkan bir diğer konu ise diyaloglardı. Karacadağ ilk kez filminde kötü söze yer vermiş (küfür deme konusunda tereddütteyim, küfre girer mi bilmiyorum). Genel olarak diyaloglarda sorun hissettim. Bence diyalog konusunda yardım alınsa daha iyi olur. Hikayenin gençler etrafında dönmesi bazı diyalogların örtbas edilmesine olanak tanımış. Karakterler iyi güzeldi de kafasında sürekli bereyle gezen çocuk (uykusunda da öyleydi) beni biraz olsun o bereyi çıkartsaydı içimi rahatlatacaktı.
Filmin ilk dakikaları biraz anlamsızlıkla geçiyor. Bilinmezlik ilk dakikadan itibaren izleyeni kendine çekiyor anca ne zaman günümüze dönüyoruz. burada izleyici biraz yalpalama yaşıyor. İlk dakikadan korkunun efektlerin dozu biraz fazla geliyor açıkçası. Hızlı başlayan filmin ritmi birden düşüp, gençlerin korkunç hayallerine geçince işler biraz değişiyor. Bir de hikayeyi anlatan ve olan biteni sorgulayan hoca ve gazeteci ses röportajı var ki filmde gereksiz bulduğum bölümlerdi.
Toplam beş karakterimiz var ve beş karakterimiz çeşitli hayaller görüyorlar. En az üç hayal görüyor. Beş derken, bu on beş hayal yapıyor ve her biri birbirinin tekrarı gibi. Aynı şeyi defalarca izliyormuşsunuz hissi veriyor size ve bu da sıkmaya başlıyor. Hayal faslı biraz fazla uzatılmış gibi geldi bana. Neyse ki kurtarıcı ara oldu.
Aradan sonra filmin seyri biraz değişiyor. Artık sorun bir nevi tespit edilmiş, çözüm yoluna gitmek için girişimlerde bulunulmuştur. Hocaya gidilir. Bu sahne gerçekten koşuma gitti diyebilirim. Hocanın arkasında bir köşeye asılmış çizimler resimler ne alaka dedirtse de hocanın gerek ses tonu, gerekse hareketleri etkileyiciydi. En azından hoca durması gereken yeri bildi ve bir üst merciye topu attı.
Yeni hocamızın ilginç yapısı dikkatimi çekti ve açıkçası sevdim. Cinler diyarına giren hoca cinlerden neden bu gençlerin peşinde olduğunu öğrenir. Gençlerin sürekli duydukları “Kızımı boğdunuz” cümlesi ortaya çıkar. İşte burada flashbackler ile hikayenin aslını öğreniriz. Bu kısım beklentim dışında ve beni şaşırtıcı bir şekilde oldu. Gerçekten başarılı buldum. Hikaye olay çözülmüş gibi gözükse de sonrasında devam ediyor. Açıkçası bu küçük final “eee” dememe sebep oldu. Tabi sonrası daha da iyiydi.
Biraz daha bilinmezliğe girerek final bölümünde cinlerin boyutuna giriyoruz. Bilinmezlik odaklanmamızı sağlarken burada da başarılı bir iş çıktığını söyleyebilirim. Filmin genelinde ayrıntılara çok dikkat edilmiş. Gerek mekanlar, gerek sembollerler beni oldukça tatmin etti. Özenerek yapılmış ve başarılı bir iş çıkmış ortaya.
Görsel olarak film iyi. Bazı sahnelerde duman fazla kullanılmış. Bu da görselliği fazla etkilemiş. Finaldeki aktüel kamera kullanımı heyecanı arttırmış olsa da bir dakikadan sonra normal çekime geçseydi daha iyi olacaktı diye düşünüyorum.
Filmden pek fazla kötü şeyle karşılaşmadım. Bazı sahneler bana tanıdık geldi. Tabi bunlar klişeler yok yok diyemeyeceğim ama yerinde kullanılmıştı. Cehennem kapısı tanımlamasını ve sargı şekli eskilerden bir şeyler hatırlattı bana. Filmdeki sahnelerin çoğunluğunun İmâm-ı Şiblî’in Cinlerin Esrârı kitabından esinlediğini söyleyebilirim. Özetlemek gerekirse başarılı bir film El-Cin. İzlemenizi tavsiye ederim. Türk Korku Sinemasının en iyilerinden biri olma yolunda.
Yönetmen – Senaryo: Hasan Karacadağ
Oyuncular:
Fulya Zenginer
Serdal Genç
Oguzhan Yildiz
Hande Kaptan
Alper Kadayifçi
Sevinç Erol
Ebru Unurtan
Sultan Köroglu Kiliç
Elif Erdal
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?