İçimde bir şeyler var. Tarifinde zorluk çekeceğim. Öksürüklerin ardına saklanmış sesim gibi. Her şey hızla değişirken hayatta benim olan bitene seyirci kalmam imkansız. İyi bir izleyiciyim biliyorum, bunun yanında dinleyebilirim de, yetmez mi bu kadar? Artık izlemekten yayılan kıçımı, artık sağa sola çarpmaya başlayan göbeğimi kaldırıp önce yavaş adımlarla sonra onları hızlandırarak kaçırdığım değişim rüzgarlarına yetişip onların önüne geçebilir miyim? Sanıyorum evet, ancak ben tembelim. Bunun yerine kendimi ışınlamayı tercih ediyorum, herkesin önüne geçmek için üçkağıt kullanarak. Ey okuyucu bu bana yakışır mı? Yakışır elbet burası benim değil mi, parasını ben ödemiyor muyum? O zaman at koşturmak boynumun borcu. Haydi bakalım…
Bloga nasıl bir aksiyon katabilirim diye düşünüyorum. Aslında blogun bir aksiyon yaşaması benim aksiyon yaşamamla doğru orantılı olacak. Rutin bir hayata sahip biri için bu aksiyon sıkıntıdan öteye geçmeyecek biliyorum. Ancak elbette yapacaklarım var. Bilindiği üzre blog yarışmaları mevcut bende kendime onları kıstas alarak şöyle en iyi bloglara bir bakayım dedim. Baktım bakmasına da farklı bir şey görmedim. Tasarım sıradan yazılanlar sıradan amanın yarabbi ben de sıradanım. Ancak gördüm ki en iyi bloglar tabiri caiz ise siklerinin keyfine yazılan bloglar. İki ayda bir yazı yaz, ne yazdığın belli olmasın ve en iyi ol… Evet bende buradan yola çıkıyorum. Yazmadan durabilir miyim bilmiyorum ama bende bir sonraki yarışmaya katılacağım ve hiç bir şey yazmayacağım. Bu şekilde erdemli bir blog olacağımı düşünüyorum. Bak nasıl bir olmuşuz kendimi blog sandım…
Velhasıl kelam, kış sanki bu hafta sonu kendini biraz daha gösterecek gibi. Aklıma gelmişken unutmamak için yazayım yarın meydan da hamsi şenliğini unutmamak lazım. Anlaşılan o ki kahvaltıyı hamsi ile yapacağım. Bir Karadenizli için bundan büyük mutluluk olur mu? Birde belirtmem lazım ki uzaylılar heketten var ve aslında bütün bu sosyal, toplumsal olayları, gündemler onlar belirliyor.
Siz ne düşünüyorsunuz?