İlginç bir çalışma var karşımızda. Filmin en büyük özelliği, filmin gizlice Disneyland’de çekilmesi. Yani bunun için Disneyland’den izin alınmamış. Bir diğer özelliği de siyah beyaz olması. Bunlar haricinde filmin bir artısı yok. Filmin yönetmen ve senaristi Randy Moore. Bu kendisinin ilk filmi. Açıkçası ne anlatmak istediğini anladığımı düşünmekle beraber üslubunu çok beğenmediğimi söylemeliyim.
Film Disneyland’da çekilmiş ama bir çok görüntü sanki ziyaretçi olarak girmişinizde ortamı çekiyorsunuz edasında. Zaten bu görüntülerin üzerine de karakterler yerleştirilerek film çekilmiş. Bazı sahneler de gerçekten Disneyland’da çekilmiş. Filmde ne olup bittiğini anlamaya çalışmaktan farklı şeylere çok odaklanamıyorsunuz.
Film siyah beyaz çekilmiş ancak o profesyonel anlamda bir çekim yok karşımızda. Işık ayarı yapılmamış. Çoğu gündüz çekiminde renkler fazla beyazdı. Aynı şekilde gece çekimlerinde ise oldukça karanlık. Muhtemelen renkli çekilmiş daha sonra siyah beyaza aktarılmış bir film var karşımızda.
Öncelikle belirtmeliyim ki yönetmen aklında kurguladıklarını filme aktaramamış. Bu sebepten dolayı farklılaştırmaya çalıştığı görüntüler ve hikaye ile bir şeyler yapmaya çalışmış. İzlerken sıkılmadan edemiyorsunuz çünkü film başından sonuna kadar anlam veremediğiniz anlam vermeye çalıştığınız görüntülerden ibaret. Açıkçası bu filmden sonra bende bir film çekebilirim ve Cannes’da gösterime girerim sevdasına kapıldım.
Film her ne kadar Disneyland’den gizli çekişmiş olsa da baba gibi de bir sponsoru var. O da Siemens. Filmin içinde de zaten bu açıkça kullanılıyor. Disneyland’i da film sayesinde gezmiş olduk. Sonuçta reklamın iyisi kötüsü olmaz.
Filmi teknik ve görsellik açısından beğenmemekle beraber, adamın gel gitlerinde kullanılan müzikten de pek hoşlanmadığımı söylemeliyim. Kullanılan ses ve görüntü efekleri de beni pek tatmin etmedi. Gelelim hikayeye.
Jim karısı ve iki çocuğu ile birlikte tatile çıkmıştır. Sabah aldığı bir telefonla işten kovulduğunu öğrenir. Ancak bunu kimseye söylemez. Bu sırada oğlu Elliot tarafından balkona kilitlenir. Jim karısı Emily’i arar ve oradan kurtulur. Güne başlamışlardır. Disneyland’e gitmek için hazırlıklara başlarlar. Otelden çıkıp metroya bindiklerinde Jim metroda iki Fransız genç kız görür. Kızların Elliot’a olan ilgilerini de fark eder Jim.
Bir süre Jim ailesi ile birlikte gezer ve onlarla cihazlara biner. Ne zaman kapalı alana girse Jim fenalaşmaktadır. Korku tüneli veya kapalı gezi alanları ona sıkıcı gelmektedir. karısı ile ayrılarak gezmeyi planlarlar. Çünkü her iki çocukta farklı yerlere gitmek istemektedir. Jim gördüğü Fransız kızları da düşünerek pekte anlaşamadığı Elliot’u yanına alır. Onunla birlikte kızları takip eder.
Jim takipteyken buluşma yerlerine geç kalır. Üstüne üstlük Elliot’un dönen uçaklara bindikten sonra sürekli kusması karısının ona çene yapmasına sebep olur. karısı Elliot’u alıp otele giderken, Jim’de kızı Sara ile gezmeye devam eder.
Jim yine kızların peşinden gitmektedir. Jim bir ara Sara’yı kaybeder ve bulduğunda kız düşmüş yaralanmıştır. Onu alır ve revire götürür. Oradaki hemşire kızı tedavi ederken kedi virüsünden bahseder ve dikkatli olmalarını ister. Jim ise hemşirenin göğüslerine odaklanmıştır. Oradan çıkarlar Jim bankta hindi yerken yanında bir kadın belirir. Onunla konuşmaya başlarlar ve akabinde kadının odasına gider birlikte olurlar. Ancak Jim için her şey hayal gibidir kopukluklar vardır.
Oradan kızı Sara ile birlikte ayrıldıktan sonra kendi otellerine dönerler. Burada havuz başında Fransız kızları tekrar görür ve onların yanına doğru yüzer bu durumu karısı fark eder ve Jim’e kızar. Nihayet akşam olur ve tekrar Disneyland’e dönerler. Bu esnada Jim düşürdüğü bira şişesi sayesinde ayak parmağını keser.
Geziler devam ettikçe yine Jim fenalaşmaya başlamıştır. Ancak bu kez karısı Emily’de tuhaf şeyler görmektedir. İkisi yine ayrılırlar. Jim Sara ile kalır ve dolanmaya başlarlar. Jim yine Fransız kızları takip etmeye başlar. Kızlardan biri Jim’in yanına gelerek onlara katılmasını ister ancak Jim bunu sorumluluklarını göz önünde bulundurarak kabul etmez ve kız Jim’in suratına tükürür. Bu sırada Sara’nın kaybolduğunu fark eder ve onu aramaya başlar bu sırada bir kaç görevli Jim’i yakalar ve bayıltır.
Jim uyandığında uzay gemisi gezegeninin altında olduğunu görür. Burada çılgın bir profesör onu makinelere bağlamış bir şeyler yapmaktadır. Profesör onu ekranda görüntüler izletir. Görüntülerde bir adam vardır. Aslında o adamda Jim’in kendisidir. Profesör Jim’in babasının Jimi oraya hapsettiğini ve orada uzun zamandır dolandığını söyler ama Jim buna bir anlam veremez. Profesör odadan çıkınca bir şekilde Jim bu yerden kaçar. Kaçarken de bir kaç kişi öldürmek zorunda kalır. Görür ki profesör bir robottur.
Hemen Sara’yı aramaya koyulur. Aklına beraber olduğu kadın gelir ve ona gider. Sara gerçekten de oradadır. Hatta kadının Sara’yı öldürecek gibi bir hali de vardır. Jim, Sara’yı da alır ve otellerine geri döner. Odaya girdiğinde Karısı ve oğlu uyumaktadır. Kızı da yatırır ve kendisi tuvalete gider. Tuvalette ise fenalaşır topak kıl yutar ve sonunda kediye benzemiş bir halde ölür. Elliot onu bu şekilde can çekişirken görür ama yüzüne kapıyı kapatır.
Hikayeyi çok uzun ve anlatabildiğim kadar ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalıştım. Burada Jim’in hayal gücüne hapsolmuş olduğunu görüyoruz. Ancak hikayede olan açıklar olan bitene tam bir anlam vermemizi engelliyor. Jim’in yaşadıkları Disney’in çizgi filmlerinin bir örgüsüne sahip, masal gibi bir dünyada karşısına çıkan kötü kalpli kraliçeler, garip karakterler filmi Disney kurgusuna sokmak için yapılmış şeyler. Filmde Fransızların olması ve bu Fransızların filmin sonunda kanatlanıp uçmaları, aynı şekilde Jim bir yerden cesedi otelden alınırken hayallerindeki Jim’in otele giriş yapması Jim’e ikinci bir şansın verildiği konusunu aklımıza getiriyor. Tabi bu melek olarak düşündüğüm kızların onun yüzüne tükürmesinden sonra mı oluyor ayrı bir konu. Sanıyorum Jim robot profesör sayesinde bilinç altındaki kimliğini keşfederken, kötü kraliçeden kurtularak kimliğine ulaşma hakkını ediniyor.
Film David Lync filmlerine benzese de, gerek teknik gerekse kurgudaki ve anlatımdaki başarısızlığı onun filmlerinin yanından geçmiyor. Senaryo yazılırken tam anlamıyla bir kurgu ve düşünce dahilinde yazıldığını düşünmüyorum. Tamam kızlar melek olsun adam istediği hayata kavuşsun kurgusu yapılmış olabilir ama işleyişin bu kadar dallanıp budaklandırılması, sahnelerin gereksiz uzatılması oldukça sıkıcıydı. Film doksan dakika olmasına rağmen sanki bana üç dört saatmiş gibi geldi.
Bence film her ne kadar kendinden bahsettirse de festivalin en sönük filmi. Bence kaçırdım diye üzülmeyin. İzlenmesi gereken bir film olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Üstüne üstlük durumu kurtaracak oyunculuklar da yok.
Yönetmen – Senaryo: Randy Moore
Oyuncular:
Roy Abramsohn | … |
Jim
|
|
Elena Schuber | … |
Emily
|
|
Katelynn Rodriguez | … |
Sara
|
|
Jack Dalton | … |
Elliot
|
|
Danielle Safady | … |
Sophie
|
|
Annet Mahendru | … |
Isabelle
|
Linkler:
http://www.imdb.com/title/tt2187884/
Siz ne düşünüyorsunuz?