Uyumak ve festival filmlerine yetişmek arasında geçen hafta haftasonum nihayet son buldu. Tabi yazacak çok film var bu kez bir değişiklik yapıp sondan gidiyorum ve başlıktan anlaşılacağı gibi ilk filmim “Film”.
Festivalde izlediğim ilk Türk Filmi olmasından öte, bir kaç yıl önce bir projede beraber çalıştığımız ve filmde baş rolü oynayan, Özgür Emre Yıldırım arkadaşımın ilk uzun metrajlı filmi. Bu sebeptendir ki filme kıyak geçeceğimi düşünen varsa yanılacağını söylemem lazım. Ancak şunu da belirtmeliyim ki filmi kurtaran Özgür Emre Yıldırım’ın performansı olmuş.
Film ilk açılışta gerçekçilikten bahsetmekte. Sinemada gerçeklik gerçek hayatın yansıtılması… Öncelikle bu cümleleri duyduktan sonra, İtalyan Yeni Gerçekçiliği yahut, Fransız Yeni Dalga akımı esintisinde bir film izleyeceğimi sandım ancak karşıma çıkan bu değildi. Aslında filme girerken beklemiyordum da böyle ağır bir konu ne yalan söyleyeyim bu ne diyeceğim bir filmden çıkacağıma da emindim. Demedim mi? Orası da ayrı bir konu.
Filmin ana karakterlerinden ve film çekme fikrinde olan Kemal Mutlu elindeki kamerayla olanı biteni çeker. Bizde onun kamerasından olup biteni izlemeye başlarız. Sinemada gerçekliği, alaylı olma ve okuma arasındaki düşüncelerini bize anlatır. Öyle anlatır ki ilk 87 dakikalık filmin seksen dakikası bu konuşmaya geçer gibi gelir izleyiciye. Tek açı, anlatılan sıradan düşünceler… Filme daha sonra ikinci karakter dahil olur. Ev arkadaşı, Nuri.
Nuri içine kapanık, sessiz sakin evden çıkmayan biridir. Kemal’in gerçeklik filminin ilk kahramanı da Nuri’dir.Pasifliği, ezikliği, içe kapanıklığı, onunla dalga geçilmesi ilk gerçeklik olmuştur filminde. Tabi burada zorbalık derecesine dönen hikayede bir komedi filmine dönmeye başlamıştır. Ezik bir tip, onunla dalga geçen kişi yada kişiler. Amerikan gençlik filmlerinde gördüklerimizin aynı. Ancak şu da bir gerçektir ki büyüklerin yanında ezikler hep buna mahkumdur.
Bir gün çat kapı (hayır o gün içerisinde) Nuri’nin eski bir arkadaşı olan, İzzet gelir. izzet elinde rakısı eve giriş yapmıştır. Tabi üç erkek, otururlar içki masasına. Muhabbet muhabbeti açar. İzzet, yakın zaman içerisinde ceza evinden çıkmıştır. Çok ilginç ve değişik bir kişiliktir. Kemal, İzzet’in hikayelerini dinledikçe gerçek değişik bir film çekeceğini düşünür. İzzet’i de gaza getirir. Bir film çekeceklerdir ve İzzet’te baş rolde oynayacaktır ve film başlar.
Bilinen erkek muhabbetlerini görürüz. Tabi erkek muhabbeti döner dolaşır, kadınlara gelir. Evin mazlum çocuğu, Nuri hakkında yine espriler yapılır. İzzet ballandıra ballandıra Ruslar’dan bahsederken, hem filmi çekmek hemde geceyi eğlenceli hale getirmek için, sokağa çıkarlar. Zaten kafaları güzeldir. Burada İzzet’in Taksim sokaklarında dolanması, turistlerle muhabbetleri filmin en gerçekçi ve en akıcı kısımları.
İki arkadaş, bir süre Taksim’de dolaşırlar. Varoş ve beş parasız olan bu kişiler, gözde bir mekana girmek istediklerinde ise içeri alınmazlar. İzzet burada sert çıkar ve kapıdaki görevliden okkalı bir yumruk yer. İzzet bunu hazmetmeyecektir ama kuyruğunu kıstırıp geri döner. Filmin ilk konuşmalarını hesaba katmazsak İzzet karakterinin filme dahil olması ile birlikte, film buraya kadar, kısmı oldukça eğlenceli ve geçiyor. Daha sonraki sahnede ise Galata köprüsünün orada görürüz kendilerini. İzzet burada bira içer ve haplanırlar. Mekanın Galata köprüsü olmasına ben pek anlam veremedim. Çünkü arada uzun bir mesafe var. Daha sonra ise İzzet uzun süre önce sakladığını düşündüğüm silahını alır. Öyle umumi bir yerde silahın da ulu orta saklanması cabası tabi…
Köprünün orada yapılan konuşmalarla, Kemal İzzet’i iyice gaza getirmiştir. İzzet elinde silahla, alınmadıkları barı basar ve girişte kendisine yumruk atan görevliyi ayağından vurur ve içeri girer. Tabi içeride de terör estirir. Önceki gelişinde kendisini tanımadığını söyleyip onu içeri aldırmayan adamı tartaklar. İnsanlara saldırır. Sonra önlü bir oyuncu olduğunu öğrendiği, Öznur Kula’yı rehin alır. Evet aslında her şey iyi güzel de burada akla bir kaç şey takılıyor. Taksim gibi bir yerde üstelik bir barda olay oluyor, silah patlıyor ve polis ortada yok. Tamam dedim ki Türk polisi iş işten geçtikten sonra gelir, ancak bar sahnesi yaklaşık 20 dakika sürüyor yirmi dakika boyunca hiç mi kimse gelmez ya da bu barın başka çalışanı yok mudur? Bir de şu var tabi Türk erkekleri delikanlıdır, birinden biri, ses çıkartırdı. Neyse bu bölümü geçiyorum.
Karakterlerimiz ünlü Öznur Kula’yı da yanlarına alarak taksimdeki evlerine gelirler. Kemal yine iyi bir film çekme hevesindedir. Çok ünlü bir oyuncu da bulmuştur. İzzet’i sürekli gaza getirerek sonrası için yeni şeyler bekler Kemal’de. Eve geldiğinde İzzet daha da zıvanadan çıkmıştır. Aradan saatler geçmiştir. Hapın etkisi Kemal’de azalırken sanki İzzet’te artmıştır. Bu arada evin sessiz kişiliği Nuri de onları caydırmaya çalışmaktadır ancak nafile. Şiddetin dozu sürekli artar. İş tecavuze teşebbüse kadar uzanır. Burada Kemal işin ciddiyetini anlar ve Izzet e filmin bittiğini kesmesini söyler ancak İzzet için film devam etmektedir. Bardan çıkıp eve nasıl geldikleri ise ayrı bir muamma. O halde bir kadını gören herkes tepki gösterecektir aslında yada yolda hiç mi polis görmedi…
Filmin evde geçen bölümünde genelde İzzet in günah çıkarmasına şahit oluruz. Yalnızdır, ailesi yoktur kimse onu sevmemektedir. İyi bir insandır da. Aslında bu cümleler eve geldiği andan beri uçuşur havada. Hatta İzzet iyi biri olduğunu kanıtlamak için silahı Öznur’a verir ve kendisini vurmasını ister. İzzet, Kemal’den de almıştır kamerayı Nuri’ye vermiştir. Artık Kemal’de İzzet’in düşmanıdır. Bu arada yaşanan biten olaylar karşısında tüm karakterlerin pasif kalması da cabası. Bu ayrıntılar izleyiciyi sıkan cinsten.
Final klasik bir sonla yapılmış. Öznur, üstüne gelen İzzeti vurur. Üstünden dakikalar geçmesine rağmen silah patlamış daireye, onu da geçtim gecenin bir yarısı dakikalarca çığlık ve feryatlar yükselen bir daireye kimse gelmez. Sinek küçük ama mide bulandıran cinsten. İzzet ölür, Öznur ben “katil değilim” diye sayıklayarak şoka girer. Kemal ise kaçma planları yapmaya başlar. Bu arada Nuri’de şoka girmiştir. Kemal, Nuri’ye gitmesi gerektiğini arkadaşı olduğunu söyler. Ancak Nuri, Kemal’e köpürür. Neden böyle olduğunu anlatır. Nuri, İzzet ile birlikte yetiştirme yurdunda büyümüştür. Küçükken annesi ve babası çok kavga etmektedirler. Bir gün babası annesini, abisini, ablasını ve kendisini vurur. Tek kalan Nuri’dir. Filmin finalinde de Nuri, şimdi babam gibi oldum diyerek herkesi ve kendisini vurur.
Finale doğru klasik bir konuya girdiğimizi gördük. Final, iç dökme, günah çıkarma bölümleri yam anlamıyla, klasik Türk filmlerini aratmadı bize. Filmin senaryosu kesinlikle zayıftı. Belki mesaj verme güdüsünden sıyrılıp, el kamerası kıvamında durum kaydı yapsalarmış film daha eğlenceli olacaktı. Filmin doğaçlama bir senaryoya sahip olduğu belli. Keşke tamamı doğaçlama olsaydı da en azından ah doğaçlama yapmışlar bir şey denemişler deyip kendimizi avutsaydık.
Film genel çerçevede Türk Sinemasında Barda ve Ağır Roman’ı hatırlatmakta. Ancak ikisinde de olan etkiyi yaratmıyor. Karakterlere ne üzülüyoruz, ne seviniyoruz. İzlediğimiz bir macera filmi midir, gerilim filmi midir onu anlayamadık. Gerçi seyircilerin de yersiz gülmesi buna sebepti. El kamerası çekimi gerçeklik unsuru sebebi ile müzik yoktu. Bu da filme adaptasyonu duyguların içine girmeyi zorlaştırıyordu. Tabi bu gibi kullanılması sebebi ve doğallık. Ancak ben filmden bir tecavüz sahnesi beklerdim…
Film tek karakter üzerine kurulmuş o karakter de filmin hakkını vermiş. Diğer karakterler içinse aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Kemal karakteri ortalamayı tuttursa da, Nuri karakterinin mıymıntılığı ve pasifliği, aşırıya kaçarak karakterin oynandığını gözümüze sokmuş. Aynı şekilde Öznur Kula karakterini canlandıran kişi (kendisi) de ekstra bir performans gösterememiş. Yerine kimi koysanız o kişiyi oynardı. Belki de gerçeklik payı yatmak için filme böyle bir karakter seçiminde bulunmuşlar.
İzzet karakteri ise zaten filmin var olma sebebi. İyi canlandırılmış iyi oynanmış. Zaten Özgür Emre Yıldırım’ın iyi bir oyuncu olup kendinden bahsettireceğini düşünmekteyim. Ancak İzzet karakterinde hissettiğim şey, Özgür sanki tiyatro oyunu sergiliyor gibiydi. Replikler arası bakış, tepki bekleme bunu hissettirdi bana.
Başta da belirttiğim gibi aslında daha kötü bir film bekliyordum. Keza film senaryo, kurgu, kısmen oyunculuk bakımından sınıfta kalıyor. Bekleneni veremeyen e n’oldu diyebileceğiniz, duygu aktarımı sıfır bir film çıkmış karşımıza… (Bu arada değinmeden edemeyeceğim. Filmde herkes başrol ancak filmi götüren Özgür Emre Yıldırım olmasına rağmen, adının ikinci olarak yazılması ilk isim olarak sırf daha ünlü diye Öznur Kula’nın isminin geçmesi beni üzdü. Tabi fesat davranmayayım, belki bayanlara öncelik demişlerdir.)
Yönetmen: Kerem Topuz
Oyuncular:
Özgür Emre Yıldırım … İzzet
İlker Savaşkurt … Kemal Mutlu
Cumali Karakaya … Nuri
Öznur Kula … Öznur Kula
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?