Günceler 12

Rükneddin Bey, elli beş yaşında, bir yetmiş dokuz boyunda, seksen kilo ağırlığında bir adamdı. Saçlarının tamamı grileşmiş, başının üstü, saçların kıvrılarak çıktığı çıktığı yerde saç kalmamıştı. Üst ve alt taraftan basık bir yumurtaya benzeyen kafasının etrafında saçlar gür bir şekilde duruyordu. kafasının üstü ve ön tarafındaki saçlar oldukça seyrelmişti. Buna rağmen Rükneddin Bey, saçlarını uzatır ve onları geriye doğru tarardı. Her sabah biraz briyantini sulandırarak tarağın üzerine sürer nemli saçlarının üzerinde tarağı bir kaç kez gezdirirdi. Rükneddin Bey’in kafa derisi gökyüzünü hep bir jaluzinin ardındaymış gibi görürdü. Kimse kendisi bile bilmezdi ama, güneş kafa derisini paralel çizgiler şekilde yakmıştı.

Rükneddin Bey oldukça da çapkındı. Karısı hayatta olduğu sürece onu aldatmamıştı ama, kadının cesedi toprağa değer değmez soluğu Karaköy’de almıştı. Karaköy, Rükneddin Bey’e gençliğinden kalmış bir alışkanlıktı. Milli formayı ilk burada girmişti ve evlenene kadar da düzenli gelmişti. Yıllar sonra yine Zürafa Sokağa adım attığında ilk günkü heyecanı hissetmişti. Bu Rükneddin Bey için yeni bir başlangıçtı.

Rükneddin Bey, Prof. Dr. Bülent Tarcan Sokaktan, Hakkı Yeten Caddesi yönüne doğru, kırmızı ışıkta geçerken, yanından geçen şortlu kızın arkasından göz ucuyla baktı. Kız tam yanından geçerken, hafif bir nefesle göğüs kafesini şişirdi. Bu Rükneddin Bey’de refleks olmuştu. Çoğu zaman ciğerlerindeki hayayı tam olarak dışarıya boşaltmazdı.

Yolun yolun dörtte birlik kısmında ışık yeşile dönmüştü. Zaten boş olan yol için bu pekte önemli bir şey değildi. Rükneddin Bey, hemen karşısında trafik ışıklarının tam altında duran bir başka şortlu kıza bakmaya başlamıştı. Bu sene şort modaydı. Yediden yetmişe bütün kadınların tercih ettiği giyecek olmuştu. Kimse nasıl durduğuna bile bakmıyordu.

Rükneddin Bey aidsti. Bundan kendisinin haberi yoktu. Hatta vücudu bile bu virüsten habersizdi. Kimsenin haberi yoktu. Benim nereden haberim var diye sorabilirsiniz. Çünkü aidsi ona bulaştıran benim. Ben kim miyim? Rükneddin Bey’in geçen gün eline tutuşturulan masaj salonu reklam kartlarını birleştiren zımba teli…

Aids olduğunu bilmediğini düşündüğüm masaj salonu çalışanı genç ve güzel kız kartvizit ve masaj tarifesinin basılı olduğu fotokopi kağıtlarını birbirine zımbalarken parmağını zımbaya sıkıştırmış ve kanatmıştı. Bu şekilde ben ve üç zımba teline daha kan bulaşmıştı. Her ne kadar adı Aslı olan genç ve güzel kız, peçete ile bizi temizlemeye çalışmışsa da bir miktar kan üstümüzde kurumuştu.

Bir gün Rükneddin Bey’in her zamanki gibi boynundan salınan, çıkarmadığı ve çok sevdiği deri çantasının içerisinde karanlıkta seyahat ederken birden fermuar açıldı ve Rükneddin Bey’in kalın artık damarları belli olan eli çantanın içine girdi. Rükneddin Bey’in çantanın içine bakmadığı aşikardı. El o kadar hızlı çantaya girmişti ki, orta parmağı bükülmüş ayağıma batmıştı. Ya da yam tersini demeliyim. Ayağım Rükneddin Bey’in orta parmağına battı. Tam da deri ile tırnak arasına. Rükneddin Bey aynı hızla elini geçi çekti. Ellerle birlikte ben ve bağlı bulunduğumuz kağıtta yukarıya çıktık ancak çantanın ağzından geçemedik. Ancak aşağıya indiğimde üzerimde bulunan pıhtılaşmış kanı bırakmış, yerine bir damla yeni kan almıştım.

Rükneddin Bey acı içinde parmağının ucunu sıkmış ve kanın akışını izlemişti. Sonra parmağını sırf acı sebebi ile ağzına sokmuştu. Ancak Rükneddin Bey’in ölümü aids yüzünden olmayacaktı hatta, bu hastalığın acılarını hiç çekmeyecekti. Toplumdan soyutlanmayacak, yataklarda yatmayacaktı.

Rükneddin Bey yanından geçmiş beyaz tenli çıkı pıtı kızın kokusu ile ciğerlerinin tamamını doldururken sol yanında bir ağırlık hissetti. Bu ağırlık çarpmanın verdiği bir ağırlıktı.Çarpmanın etkisi ile başı boynundan sağa doğru sertçe yattı.  Rükneddin Bey boyun kemiklerinin kütürtüsünü duydu, bir an rahatladığını hissetti. Ardından başı bir şeye çarptı sıcak kanı şakağından yüzüne doğru akmaya başladı. Birden ayakları yerden kesildi. Vücudu sağa doğru yatmaya başladı, yer ile birleştiğinde ise, yüzünün sağ kısmını yokun üzerinde sürünürken buldu. Sanki kendini toparlar gibi oldu bir an, başını kaldırdı. Başı ona fazla ağır gelmiş olmalı ki tekrar geri düştü. Ardından Boynunun üzerinden bir tekerlek iz bırakarak geçti.

Rükneddin Bey yolun kenarında hareketsiz yatıyordu. Boynu havası alınmış bir balon gibi büzüşmüştü. Çenesi üst damağına girmişti. Yer bu kısa süre içerisinde iki metre kare kadar kanla kaplanmıştı. Rükneddin Bey’in vücudu sarsıldı. İkinci tekerlek başının üzerinden geçti. Ancak tekerlek şakağının biraz üst kısmına denk gelmiş Rükneddin Bey’in başını bir top gibi sıkıştırarak içeriye doğru itti. Diğer tekerlek ise Rükneddin Bey’in bileğinin üstünden geçmişti. Rükneddin Bey iki teker arasında sıkışıp kalmıştı.

Freni kopan kamyonet, ardında Rükneddin Bey’in kanı ile çizilmiş bir çizgi bırakarak, cam binadan içeri girdi ve durdu.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?