Tüm lifler mideme saldırdı. Sert bir şişlik, hareket etmeyen bir kütle halinde midemin içinde. Oturduğu kadarıyla anlatmak isterim size. küçük bir tepeden dağa doğru yol almakta midem. Alt tabakalarda, kırılma ve sarsıntılar yaşamamakla beraber, sağlam bir temelin üzerine kaçak olmayan katlar çıkmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ben gelecek ile ilgili müthiş güzel insanlar hayal ederken, daracık kıyafetlerin içerisinde götlü göbekli insanlar görmek, beni hayal kırıklığına uğratıyor. Düşünsenize gelecekte tüm kadınlar bir Milla Jovovich. Erkek olduğumdan beni ilgilendiren kısım sadece kadınların güzelliği tabi ki. Ancak yiyecek ve içecek ürünlerindeki etken maddeler bizi güzelleştireceğine daha da beter ediyor.
Aslında yeni nesil güzel geliyor. Oldukça güzel hemde. Ancak ben onları bir karpuza benzetiyorum. Dışları alımlı, her birinin albenisi var. Hatta her biri, fantezilere de ortak olmuş mis kokulu kavun olsun. Kavun biraz daha içini belli eder. Şeffaflık ilkemize sığınarak veriyorum bu örneğide. Çoğunun içi boş. Sağlıklı birey kalmamış her biri kimyasalların, kendilerini akıllı sanan insanların eline bırakmış. Hayatta zevk almak depresyon denen şeyle flört etmek olmuş. Eskiye baktığımda biz de arıza tipleri sever onlar gibi olmak isterdik. Şimdi bu kadar arıza arasında normal olmak istiyorum. Tabi normal kavramı da ayrı bir konu…
Konu buraya nasıl geldi? İyi bir hikayenin ikinci satırları olmalıydı bunlar.
Günün en güzel haberi, Kaz Dağında petrol bulunması haberiydi. Umuyorum ki yakın zamanda çıkartmaya başlarlar. Orada var ise eğer kesin yakın çevrede ülkenin bir çok toprağında da çıkar. Çıkar çıkmasına da eğer çıkartma içine bir “start” verirsek. Temennim odur ki bir an önce bu gelişmeler yaşansın İleri Demokrasi ile yönetildiğimiz bu ülkede, bir de dışarıdan getirilen demokrasi ile yönetilelim. Tabi biz Hera, Afrodit ve Athena’nın katıldığı, Truva Savaşı’nın kapılarını aralayan güzellik yarışmasının burada yapıldığını, o efsanevi savaşın tanrılar tarafından buradan izlendiğini, Zeus gibi büyük bir tanrının burada doğduğunu hiç hesaba katmıyoruz. Bu tanrıların öfkesi ne olacak diye soran yok tabi… Bunlar uydurma dinle / minle, tanrıyla alakası yok diyenler için, Sarıkız Efsanesine ne demeli?
Bunları bende bilmiyordum okuyucu. Öğle arası şekerlemede Sarı Kız bizzat rüyama girdi ve anlattı. Direkt rüyanın bir bölümünü alıntı yapmak isterim.
Üzerime çöken rehavet, klimanın kıçıma doğru estirdiği soğuk rüzgarla iyice artmıştı. Kendimi turistlik amaçlı yapılmış bir buz evinde gibi hissediyordum. Gözlerimin ucundaki görüntü bulanıklaşırken, önüme bir bir buz kalıplarıyla Berlin Duvarı örülüyordu sanki. “Beni mi buldu?” diye geçirdim içimden Neyse ki 25, 30 sene içinde yıkılacak, bir insanlık ayıbı olarak kalacaktı. Berlin Duvarı insanlık ayıbı mıydı? Hayır canım ülkelerin ayıbıydı. Sorarsanız Konünist’in bok yemesi…
Görüntü netleşmeye başladığında, duvardan kilometrelerce uzakta olduğunu gördüm. Gökyüzünde güneş ışınlarını tam tepeme bindiriyordu. Dilim damağım kurumuş, öğle yemeğinden kalan et parçaları dişlerimin arasından ısrarla çıkmamaya devam ediyordu. Susamıştım. Vücudumdan akan ter, hafif esen rüzgarla ürpermeme sebep oluyordu. Kayıtsız bir şekilde etrafı izlerken, yanı başıma gelmiş kaz sürüsünü görememiştim. Birinin çıkarttığı gür ses ile Yerimde sıçradım. Açıkçası kazlardan korkmuştum. Her an “Katil Kazlar” adlı bir filmin ortasında olabilirmişim diye şüphe kapladı içimi. Tamam küçükken bir ördeklerle muhatap olmuştum. Onların hareketlerini az çok kestirebilirdim ancak kaz mevzu benim için ilk olmuştu.
Kazların arasından çıkmak için niyetlenip bir kaç adım attığımda, uzaktan bir kadın sesi “Korkma bir şey yapmazlar” dedi. Ortada kadın sesi ve korkmak terimleri uçuşurken erkekliğe bok sürdürmek olmaz tabi. “Ne korkması canım…” diye cevap verdim sese. “Canım” demiştim acaba iyi mi etmiştim?
Sesin geldiği yöne başımı çevirdiğimde, beklediğim modern bir kadın görüntüsünden çok bir köylü kızı ilişti gözüme. Hayal kırıklığımı mı desem, yoksa saçmaladığımı mı söylesem bilemedim. Dağ yerinde, köy yerinde mini etekli, uzun yüksek topuklu, topuğun yüksekliği kalçasını dışarıya çıkarırken göbeğini öne itmiş, küçük göğüsleri de göbeğin gerisinde kalmış, boyalı bir sarışın beklemiyordum herhalde… Sarışın dedim de karşımdaki kız sarışındı. Kız diyorum kız gibi gözüküyordu çünkü. Karışık kiremit renkli bir kıyafet vardı üzerinde. Her yöreye biraz benziyordu. Başında beyaz bir tülbent vardı. Uzun saçlarını tülbente dolayarak sağ omzunun üstünden öne salmıştı. Gözleri maviydi, kıt renk bilgimle mercan mavisi diyebilirim.
“Ben Sarıkız” karizmatik sesi ile. Kadında karizmatik ses nasıl oluyorsa bildiğin erotikti yani. İçimden “Ben de Karaoğlan, hadi çiftleşelim” gibi iğrenç bir espri geçti ancak söylemedim tabi.
“Ben de KDA, memnun oldum.” Elimi uzatmalı mıydım, uzatmamalı mıydım bilemedim. Aklım bu soruyla boğuşmaya başlarken, gülümsedi bir kaç adım atarak tanıma geldi ve beyaz ince elini uzattı. Kazlardan tek bir ses bile çıkmıyor hepsi bizi izliyordu. Zarif ve soğuk elini tuttum sıktım. Gülümseme hala dudağının kenarındaydı.
“Bu inek adının nereden geldiğini sormayacak mısın?”
“Yok ben rüyalarda saçma sapan şeyler görmeye alışkınım, pek yadırgamadım yani. Şimdi şurada inek olsan inek olsan otlasan hiç şaşırmam yani. Üzülürüm ama…”
Son cümleyi daha kısık sesle söylemiştim. Benim hiç bir şekilde şaşırmayacağımı anlamış olsa gerek arkasına döndü ve “burası Kaz Dağları” dedi “eski Tanrıların Truva Savaşını izlediği, olaylı güzellik yarışmalarının yapıldı, Tanrıların doğduğu yer. Ben de Sarıkız burada buraya sürülmüş bir zavallı…
“Seni buraya sürenin” diye bir düşünce geçti içimden bir gürültü koptu. Çelik kapı şiddetle çarptı.
Kapı nereden çıktı demeyin ben de çok üzüldüm ama rüyanın sonu böyle geldi. Bir sonraki rüyada belki çıkar tekrar karşıma…
Siz ne düşünüyorsunuz?