Geçtiğimiz hafta ufak bir kaçamak yaptığımı yazmıştım ama blogda yazacak fırsat olmamıştı. Şu an o fırsatı yakalamama rağmen yazacak takatim yok aslında. Bu takatsizlik uzun sürer düşüncesiyle iki üç ufak şey karalamaya karar verdim.
Cumartesi sabahı çıktık yola. Tabi yol bilmez iz bilmez haldeyiz. Yaklaşık 4 saat sonra varabildik. Enez ilçe olmasına rağmen pak ilce özelliği taşıyan bir yer değil. Yakın çevrede Enez kadar büyük bir yerleşim alanı olmadığı için Enez ilçe olmuş. Ama gittiğinizde göreceğiniz şey bir köyden farksız.
Turizmin gelişmemiş olduğu yerlerde aktiviteler de pek olmuyor takdir edersiniz ki. Enez de ham tarihi hemde doğal güzellik olmasına rağmen pek gelişmemiş hatta hiç gelişmemiş diyebiliriz. Bunun sebeplerinden biri de son bir kaç yıla kadar Yunanistan ile sınır bölgesi olması sebebiyle askeri bölge olması. Tam olarak bir askeri bölge denemez ama yabancı turist giremiyormuş.
Enez de denizin bir özelliği de kendi kendini temizleyen dünyadaki 3. deniz olmasıymış. Maalesef bu temizlenmeye biz denk geldik su üzerinde yosunlar cirit atıyordu.Bunun dışında fırtına da çıkması cabası…
Tarihi bakımdan çok eskiye dayanıyor Enez. Tabi bir Türkler bu tarihi eserlere sahip çıkmıyoruz o da ayrı bir konu. Eserler dökülür durumda. Bazı yerlerde kazılar devam etmekteymiş.
12 saat gibi bir süreyi Enez’de geçirdikten sonra dönüş yoluna attık kendimizi. Dönüştü Tekirdağ’a uğrayıp küçük bir şehir turu attıktan sonra Tekirdağ’a geldikte Tekirdağ köftesi yemeyecek miyiz edasıyla atladık karnımızı doyurmaya. İsim vereyim de reklam da olsun. Özcanlar bu işte baya iyi. İstanbul’da da bir şubesi varmış ama henüz gitmek nasip olmadı. Artık gelecek günlerde…
Birkaç günlüğüne gidilip gezilecek yüzülecek en önemlisi sessizliği ve sakinliği ile kafa dinlenecek bir yer. tavsiye ederim…
Siz ne düşünüyorsunuz?