Haftasonu çöplüğü

Günlerdir dizi ve film izlemekten başka birşey yapmıyorum. Onları da severek izlediğimden değil ama azından bir şeyler izledim demek için. Oysa koltuğa yatıp öylece boş duvara bakabilirim.

Farkı bir şey de yapmıyorum. İzlediklerim iç içe geçmiş durumda. On dakika öncesinin hikayesi bile aklımda yok. Araya sıkıştırdığım öykülerin konuları da cabası. Beynim tam bir çöplük. Tam bir haftasonu çöplüğü.

Hafta içi de durum farlı değil. Tam bir kaos. Hem de sürekli şikayet edip sürekli içine düştüğüm bir kaos. Sanıyorum kendime acı çektirmeyi seviyorum. Hem de her açıdan. Fiziksel ve ruhsal…

Neyse ki fiziksel acılara son verdim. Bir kaç acemi jilet deneyimi devamının gelmeyeceğini kanıtladı bana. Dış görünüş önemliydi. Kimse sizin ruhsal yaralarınızla ilgilenmiyor. Olan biten sadece fiziksel yaralara. Çünkü dışarıyı yargılamak daha kolay.

Yüzümün alından çeneye kesik olması bana bakışlarınızı değiştirir. Aynı zamanda yakınlığınızı da. Kaçılacak, korkulacak biri olurum hemen. Tüm kötülükleri benden beklenir. Oysa ruhsal yaralar öyle değildir. Herkes size aynı yaklaşır. Hatta bazıları acıyormış yapıp daha fazla yaklaşır. Hiç kimsenin sizin derdinizle bir ilgili bir fikri yoktur. O sadece kendini rahatlatmak ister. Ve hatta bi ruh bu şekilde tamir olmaya çalışırken her seferinde daha da yaralanır. Ve yaralı ruh yaralı yüzden daha vahşidir.

Bir insan olarak kendime yapabileceğim en büyük kötülüğü yapıyorum. Buna içinde bulunduğumuz dünyanın da katkısı var. Dünya diyorsam o uzaydan çoğunluğu mavi yuvarlağı kastetmiyorum. İnsanlar, topluluklar, oluşumlar, her biri bir diğerinden kendini üstün görenlerden bahsediyorum…

Ve ne yazık ki biliyorum. Hiç bir şey yapmadan ölüme yürüyorum. Soğuk bir yılan gibi, kıvrıla kıvrıla, ardımda bıraktığım derilerin toz olmasını bekleyerek….

Not: Cep telefonu ile yazıldı. Neden hata olmasın…