İlk filmin ardından biz bunun ekmeğini yeriz deyip yapımcıların Steven R. Monroe‘u filmin başına getirerek yaptıkları film devam filmi I spit on your grave 2. Devam filmi dediysem tabi yine aynı ablanın başına gelmiyor olaylar. Steven R. Monroe’u ise biraz yaptığı işler konusunda incelediğimizde kendisinin daha çok kamera operatörlüğü yaptığını görüyoruz. Ancak yönetmen onlarca filmde bu işi yapmış olmasına rağmen bize kamera kullanımı açısından çok fazla bir şey vermiyor. Çoğu yerde sanki amatör bir kameran filmi ekrana yansıtmış hissi uyandı bende.
Aslında film I spit on your grave 2 ilk filme oranla biraz daha derli toplu. En azından ilk dakikasından itibaren kendini dağ evine tek başına kapatan mantıksız bir karakter yok. Tabi bunlara musallat olan da. Senaryo bu filmde biraz daha toparlanmış. Ana karakter olan Katie’nin paravan bir fotoğrafçıya gidip onların kıza musallat olmaları bir önceki hikayeye göre daha mantıklı. Tabi bunun haricinde ana fikir olarak filmde bir değişiklik yok. Kıza işkence ve tecavüz ederler kız da intikam alır. Değişen tek şey kızın intikam çeşitleridir.
Tabi buna ek olarak kızın mekan değiştirmesi, işin içine giren din adamları iyidir olgusu biraz daha filmin içini doldurmaya çalışırken genel klişeleri de beraberinde getirmiş. Tabi ilk filmde Amerika’da geçen olay bu kez Bulgaristan’a taşınmış. Burada işin sadece Amerikalılar tarafından yapılmadığı hatta ve hatta daha kötüsünü başkaları (Bulgarlar) tarafından daha kötüsünün de yapılabildiği gösterilerek biraz ilk filmdeki Amerikalılar aklanmaya çalışılmış.
Katie genç ve güzel bir kadındır. Manken olmak istemektedir ve bunun içinde iyi fotoğraflara ihtiyacı vardır. Bir kafede ise yarı zamanlı çalışmaktadır. Tanıdığı biri iyi resim çeken bir fotoğrafçıyı önerir ve Katie’ye telefon numarasını verir. Bu arada benim aklıma takılan bu kız da işin içinde midir? Eğer aynı şekilde bir devam filmi olursa belki bu sorunun cevabı da karşıma çıkabilir. Katie telefon açar. Karşısında telefona cevap veren kişi onun hakkında bir şeyler biliyordur ve biraz garip ve emrivaki davranır. Katie fotoğrafçının methine güvenerek randevuyu alır ve oraya gider.
Gittiği yer bir depodan farksızdır ve o esnada çekim devam etmektedir. Katie bu garip fotoğrafçılarla fotoğraf çekmeye başlar. Ama bir süre sonra ondan biraz daha açılmasını aksi taktirde bu fotoğrafların çok iş yapmayacağını söylerler. Katie onların bu davranışlarından rahatsız olur ve orayı terk eder ve evine döner.
Bu sırada ekibin akıldan biraz yoksunu Katie kafayı takmıştır. Katie çöp atmaya çıktığında gizlice eve girer. Katie evde birilerinin varlığını fark eder. Adam ona resimleri getirdiğini söyler ama Katie onu kovmasına rağmen evden gitmez ve ona saldırır. Boğuşma esnasında Katie’in komşusu eve gelir ancak pusuya yatmış adam onu öldürür. Katie’nin gözleri önünde komşusu can çekişirken adam da Katie’ye tecavüz eder.
Ortalıkta ölü olması sebebiyle adam işten kurtulmak için arkadaşlarını arar. Diğerleri gelip ortalığı temizler ve Katie’yi uyuturlar. Katie uyandığında ise bodrum gibi bir yerdedir ve bağlanmıştır. Adamlar ona hem işkence yaparlar hem de tecavüz ederler. Katie bir fırsatını bulup oradan çıkar. Hiç bilmediği bir yerde hiç bilmediği dilde konuşan insanlar vardır ortada. Bu sırada bir polise denk gelir. Biz otomatik olarak ilk filmdeki polisle kıyaslarız bu polisi de. Karakola gittiğinde Katie olan biteni analtır ama polis onu dinlemez. Bu sırada koruma görevlisi olduğunu söyleyen bir kadın Katie’yi oradan çıkarır. Dost gibi davranır ama götürdüğü ev o fotoğrafçı sapıkların evidir.
Katie bu dakikadan sonra daha fala işkence görür. Hatta para karşılığı bir başka adam işkence görsün diye satılır. Adamlar Katie’yi bodrumlarına bir çukur kazarak sandık içinde gömerler. Bir süre sonra toprağın tabanı çöker ve kanalizasyon sistemine düşer Katie. Kendini toplayana kadar burada yaşar. Yer altındaki tünelleri kullanarak bir kiliseye girer ve oradan ihtiyaçlarını karşılar bu sırada peder ile diyalogları olur. Katie iyice kendini toparlayınca tüm kendine işkence yapanlardan intikam almaya başlar. Bu sırda ona inanmayan poliste peder yardımıyla işin aslını anlar.
Filmin biraz ayrıntılı özetledim gibi geldi bana. Gerçi ilk filmden çok fazla bir farkı yok. Bu filmde de en çok akılda kalan şey adamın erbezlerinin patlatılması. Biraz uzun ve garip geldi bu sahne bana nedense. İlk filme oranla farklı teknikler kullanılmış ama ilki kadar yaratıcı olduğunu düşünmüyorum. Ama iğrençlik bakımından daha etkiliydi.
Bu filmde ilkine oranla oyunculuklar daha oturmuştu. Yani daha ciddi bir oyunculuk vardı filmde. Ancak yine karakterlerin derinlikleri yoktu. Film ilk yarısı iyi seyrederken ikinci yarıdan itibaren karakterler yapmacık bir hal aldı. Bilhassa ablamız intikam sahnelerinde o duyguyu hiç geçiremedi.
Özetlemek gerekirse korku filmi diye tanımlayamayacağım filmi. Dram dersem o da olmayacak. Her iki dalda gezinen ancak ikisine de ait olamayan film. Mideniz sağlamsa izleyin derim. Aksi taktirde çok tatmin edici değil.
Yönetmen: Steven R. Monroe
Senaryo: Neil Elman, Thomas Fenton
Oyuncular:
Jemma Dallender | … |
Katie
|
|
Yavor Baharov | … |
Georgy
|
|
Joe Absolom | … |
Ivan
|
|
Aleksandar Aleksiev | … |
Nicolay
|
|
Mary Stockley | … |
Ana
|
|
Valentine Pelka | … |
Father Dimov
|
Siz ne düşünüyorsunuz?