içsel sıkıntı…

hala akşamı edemedik. sabahtan beri oturur durumdayım. iş yok. aslında yapacak iş çok ama benim yapmaya pek niyetim de yok… en iyisi araştırmak dedim bilgi birikimimi arttırmak için. yok canım okumakla araştırmakla bir şey olmuyor. bozacaksın, bir yusuf yusuf edeceksin, bak nasıl araştırıyor, nasıl öğreniyor, nasıl artırıyorsun bilgi birikimini… her ne kadar stresli olsa da boş boş oturmaktan iyi… tabi şimdi bu bir şeyleri bozacağım anlamına gelmiyor.

aslında bu sıkıntıyla bir kitap yazabilirim. kronikleşen sıkıntı kitap yazmayı da sıkıntı haline getirir kokusu ile yanına bile yanaşmıyorum. bakın şimdi okumakta aynı kefede… acaba dizi izlesem? akşama kadar bekleyeceğim. benim için akşam kavramı eve gitmekle orantılı. yani zaman diliminin pekte anlamı yok. zaten evde pek ışıkla da haşır neşir değilim.

eve gitmekten bahsediyordum. eğer eve gittiğimde de bu sıkıntı benim yakamı bırakmazsa o zaman kesin bir sorun olduğunu yada olacağını söyleyebilirim… aptala malum olurmuş derler ya o türden işte… aslında aptal olmadığını da biliyorum. yani o kadar da aptal değilim…

sanki yazım günümdeymişim gibi geldi. bakınız hala bir şeyler yazabiliyorum. her ne kadar kimsenin kaale almayacağı ve darmadağınık şeyler olsa da parmaklarımın ucundan savrulan kelimeler, beynimin tekerrürüne eşlik ederken, klimanın verdiği soğuk ile diken diken olan tüylerim bir oyana bir buyana savruluyor. aslında terliyorum. evet terliyorum. içimdeki sıkıntı boğazımdan taşmak üzere. her yutkunuşumda onu içeriye bastırıyorum. ben bastırdıkça vücudumdan kendini bırakıyor dışarı. sıkıntıyı terle atmak ayrı bir biyolojik evrim olsa gerek.

bakınız dikkatim dağıldı… kısa bir an için hayatıma ara veriyorum…


Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?