Inception / Başlangıç

Christopher Nolan‘a olan gıcığımı bilmeyen yoktur. Tabi bu gıcık Batman’ı yorumlaması ile eşdeğerdir. Yoksa kendisini, Memento, Insomnia gibi filmleri ile takdir etmişimdir. Benim kendisine olan tek garezim, Batman gibi bir yapımın güne uyarlamasını hazzetmediğimden. Bu filmle sıradanlık katmıştı. Ancak kendisi ısrar ile Batman serisini çekeceğim diye uğraşıyor ona da saygılı davranıyorum.

Inception’a gelince kadroda yer alan Leonardo DiCaprio‘da hazzetmediğim adamlar arsında yer alır. Kendisine kinim yoktur, iyi oyuncudur iyi filmlerde oynamış ancak bir türlü kanım ısınmamıştır şahsa. Şimdi yazıya olumsuzluklarla giriş yapınca, yazının geri kalanını da olumsuz olarak görecektir okuyucu. Lalin yazının devamı insanları şaşırtabilir. Bu arada uyarmak lazım ki filmi izlemeyenler için çok fena açıklamalar içerebilir…

Bir rüyanın içinde başlıyoruz filme. Açıkçası belirtmeliyim ki, burada Saito karakterinin yaşlı halinin makyajı biraz abartı olmuş. Ona verilen bu abartı makyaj onun ne kadar çok yaşadığının, kanıtı olarak sunulmuş bize. Bu konuya tekrar döneceğim öncelikle, filmin akışına göz atalım. Film klasikleşmiş bir şekilde sondan başlıyor. Yani filmin ilk sahnesi son sahnesi oluyor. Bunun neden yapıldığı sorusuna ben, çünkü bizim izleyeceklerimizi, Saito’ya anlatıyor diye açıklıyorum. Yani bu bölüm içim en mantıklı açıklama bu. Daha sonra Cobb’un ekibi ile beraber, Genç Saito’nun bilgilerini çalmak için rüyasına girdiklerini görüyoruz. Saito bu konuda tecrübeli olasa gerek çuvallıyorlar.

Saito dünya çapında güçlü kudretli bir adam, Cobb’un bu yeteneğini kendisi için kullanması teklifini ediyor. Karşılığında ise Cobb özgürlüğüne çocuklarına ulaşacaktır. Cobb bu iş için yeni bir ekip kuruyor. Bunun içinde Paris’e gidiyor. Burada ilk uğradığı kişi rüyaları hırsızlığını öğrendiği babası. Yeri gelmişken, Paris’te babasını ziyaret edip, yeni bir mimar bulan Cobb, babasını ziyaret etmek için bir üniversiteye gidiyor. Burada çocuklarına iletmesi için, ona hediye veriyor. Ancak Cobb’un çocukları Amerika’da. Burada babasını sık sık Amerika’ya uçtuğunu, düşünüyoruz.

Ekip toparlanıyor. Ekipte birde çaylak var eğitiminin hızla verilmesi lazım. Görev ise Robert Fischer adlı zengin varisin bilinç altına, tüm şirketleri yerleştirmek. Eğitim alanları araştırma kısımları gerçekten akıcı ve insanı hayretler içerisinde bırakıyor. Film aslında üç dört temel gerçeğe odaklanmış. Ancak kurgu bu temelin üzerine sağlam binalar inşa etmeye olanak tanımış. Ekip, Robert Fischer’ın düşüncelerini değiştirmek, onda yeni bir düşünce filizlendirmek üzere işlerine başlıyor. İlk kez uçakta uyuyorlar. Ancak insanların gerçeklikleri farklıdır. Bilmediğimiz en küçük bir ayrıntı bile, telafisi zor durumlara neden olabilir. Ekibimiz her şeyin kolay olacağını düşünürken, Fischer’ın kendini sigortalattığını bilmesi, rüyaya bir müdahale oluyor ve ekip saldırıya uğruyor.

Bu sırada ekip Fischer’ın babasının kasasına, yeni vasiyetinin olduğu kasaya yönlendiriliyor. Olay kasanın şifresini öğrenmek ve vasiyeti okumak. Sanıyorum ona göre bir olan daha oluşturacaklardı. Ancak işler istedikleri gibi gitmeyince, bir uykuya daha dalıyorlar. Burada bir oteldeler Fischer’ın güvenin sağlamak için, kendilerinin onun için çalışan rüya güvenlikçileri olduğunu söylüyorlar ve Fischer onlara inanıyor.

Şimdi birinci rüyaya dönelim. Gerçek olduğunu düşündüğümüz dünyada, uçağa bindiler ve uyudular. Saldırıya uğradılar çünkü, Fischer’ın sigortası vardır. Sonra bir kez daha uyudular. Otel odasında, Fischer’ı kendilerini korumakla görevli olduklarına inandırdılar ancak saldırılar devam etmekteydi. Bunun sebebi bir önceki rüyada saldırıya uğradıklarını bildikleri gerçeği olabilir. Akabinde bir kez daha uyudular ve labirent şeklinde, ekip tarafından tasarlanmış karla kaplı bir hastahanenin olduğu yere geldiler. Burada da elleri silahlı yansımalar vardı. Bir önceki rüyadan etkilendiklerini düşündüğümüz. Buraya kadar mantıklı bir açıklama buluyoruz. Ancak ilk rüyada minibüs suya düşerken, ikinci rüyada onlar havada yer çekimsiz bir ortamdaymış gibi kalıyorlar. Bu esnada üçüncü rüyada, hala savaşmaya devam ediyorlar. Bir önceki rüyadan etkileniyorsak, üçüncü rüyada da bunu hissetmemi gerekmez mi? İkinci rüyada asansörün içine girip, birinci rüyadaki suya düşüşün etkisini azaltma fikri oldukça güzeldi. Üçüncü rüyada insanların uçmamasını buna bağlayabilir miyiz? Ancak birde matematiksel açıdan bakarsak olaya film türev -integral ikilisine göre mantıklı olaylar gelişiyor. Bu arada ilk rüyada düşerlerken, ikinci rüyada bunu yer çekimsiz bir ortam olarak hissetmeleri, üçüncü rüyada hiç birşey hissetmemelerinin en mantıklı açıklaması ikinci türevde çarpanın sıfırlanması olur.

Üçüncü rüyada da, ikinci rüyada yaralanan ve üçüncü rüyada da acıyı hisseden, Saito ölüyor. Akabinde, Cobb’un belalı eşi, Mal ortaya çıkarak, Fischer’ı da öldürüyor.  Birde üçüncü rüyada, Cobb ve Mal tartışırken Mal, Coba’a “bu da mı gerçek değil” diyerek bıçak saplıyor. Saplamıyor mu? Ariadne onu vurmadan önce. Bana mı öyle gelmiş? Daha sonra ölenleri, bulmak için bir sonraki uykuya yani dördüncü uykuya Ariadne ile birlikte gidiyorlar. Burada bu ölenler neden bir sonraki “evreye gidiyor sorusu” takılıyor aklımıza.  Onları Mal öldürdüğü için mi? Olabilir. Yada aldıkları sakinleştirici yüzünden uyanamıyorlar. Ancak ilk rüya için bu durum belirtilmiş olsa da diğerleri için belirtilmiyor.

Dördüncü evre ise bira daha dramatikleştirilmeye çalışılmış. Nolan her ne kadar iyi kurgulu filmler yapsa da insan duygusunu perdeye tam anlamıyla yansıtamıyor. Film boyuncada bunu aklından çıkaramayan Tobb da görüyoruz. Bir vicdan azabı bir özlem var bunu biliyoruz açıklıyoruz ama hissedemiyoruz. Nolan’ın tüm yapımlarında bu duygusal eksiklik mevcut. Belkide duyguları soyutlamak gerçekçiliğin ön plana çıkmasını sağlıyor. Ancak Nolan’ın filmlerinde bize yerleştirdiği klişe bu.

Dördüncü rüyada, Mal, Cobb, Fischer, Ariadne ile karşılaşıyoruz. Mal ile Cobb kendi gerçeklikleri üzerine konuşurken, bu arada, Ariadne Fischer’ı verandada buluyor. Tabi yerini Mal söylüyor. Bu arada kendi kendine ölen Saito yok ortalıkta. Cobb, Ariadne’a Fischer’ı alıp gitmesini söylüyor. Yıkılan rüyada, atlayarak, bir önceki rüyaya geçiyorlar. Bu arada bu rüyada da ölen Fischer’a elektro şok uygulandığını unutmayalım. Zamanlama gerçekten mükemmel. Diğer karakterler yavaş yavaş rüyaların içinde uyanmaya başlıyorlar. Dördüncü rüyadan üçe, üçten ikiye, ikiden bire. Birinci rüyada yüzerek sudan çıkıyorlar. Cobb ve Saito, dördüncü rüyada kalıyorlar. Bu ara da Mal’dan bahsetmek lazım ki o da dördüncü rüyada. Ancak Mal ekibe dahil değil, o zaten gerçek hayatta ölmüş. Buradaki Mal Cobb’un bilinç altından başka bir şey değil. Cobb, Mal’in öldüğü gerçeğini, kendisine anlatmakla, aslına gerçek dünyada yaşamadığını söylemekle uğraşıyor. Mal ise asıl gerçekliğin bu olduğunu savunmakta. Zaten kısa bir hikaye eşliğinde Mal ve Cobb’un hikayesi bize anlatılıyor.

Cobb, yıllar süren bir arayış sonunda, Saito’yu buluyor. Burası Limbo denilen ortak bilinç altlarının olduğu bir yer. Cobb buradan Saito’yu çıkarıyor. Cobb Saito’yu bu dünyanın gerçek olmadığına inandırınca intihar ediyorlar. Filmimiz başladığı noktaya geri dönüyor.

Filmin genel olarak incelemesini yapmaya çalıştım. Aslında izlemeyen için film havada kalacaktır çünkü rüya dünyasını bilmesi lazım. Kimlerin olduğu ve bu işlem sırasında ne yaptıklarını. Kısaca özetlemek gerekirse, ilk rüya Yusuf, ikinci Artur, üçüncü rüya ise Eames’e ait. Bunları inşa eden kişi ise  ise, Ariadne. Son rüya ise Limbo denen karma bilinçsizlik durumu. Saito buranın gerçek dünyası olduğuna inanmış ve çok yaşlanmıştır. Ancak Cobb kendisinin Limboda olduğunu bildiği için onun kadar yaşlanmamıştır. Ancak kendisinde de görürüz belirtileri. Karakterler rüyalardan bir bir uyanıyorlar. Saito ve Cobb bilinçsizlik durumunda oldukları için birden açıyorlar gözlerini…

Aklımda kalan bir konu ise başta bahsetmiştim Cobb’un babası, Miles. hava alanında nasıl Cobb u karşılıyor. Amerikada işi ne, haberi nasıl almış… ve finalde dönen topaç…

Filmde pişmanlıkların, vicdan azabının etkisini oldukça görüyoruz. Zaten bütün rüyalarımız bundan ibaret film bunu vermeye çalışmış bize. Felsefi açıdan filmden çok şey beklememek lazım. Gerçekliği sorguluyor evet ancak bu klişeler ötesine geçmemiş. Sadece kurgu ve görsellik filmin yükselmesine sebep olmuş. Bana bazı sahnelerdeki aksiyon fazla geldi. Aslında aksiyon dozu yer yer düşürülebilirdi.

Şu bir gerçek ki, hikaye tanıdık gelse de, filmin kurgusu mükemmele yakın diyebiliriz. Gerekli tüm ayrıntılar düşünülmüş. Konu gerçekliği sorgulamak olunca, sorduğunuz sorulara başarıyla yanıt veriyor. Bir yerde gittiğimiz bilinçsizlik ortamı zaten sorabileceğimiz tüm sorulara cevap verebilme olanağı tanıyor. Görsel açıdan film tatmin edici, film boyunca 3D olabilir miydi diye düşündüm durdum. Ancak film 3D olmasa da IMax olarak çekilmiş. Sanıyorum Türkiye’de vizyona girmedi.

Aklımda kaldığı kadarıyla kendi çapımda film hakkında yorumlar yapmaya çalıştım. Gözden kaçırdıklarım ve farklı algıladıklarım olmuş olabilir. Bu sebepten eklemek istedikleriniz yada, bu yanlıştır dediklerinizi yorumlarda belirtebilirsiniz. Bu sebeple filmi daha iyi analiz etmiş oluruz.

Amerikan sinemasının son dönem en başarılı kurgulanmış filmlerinden biri. Bir baş yapıt değil elbet. Ancak izlenilmesi gereken iyi bir film…

Yazan ve Yöneten: Christopher Nolan

Oyuncular:

Leonardo DiCaprio Cobb
Joseph Gordon-Levitt Arthur
Ellen Page Ariadne
Tom Hardy Eames
Ken Watanabe Saito
Dileep Rao Yusuf
Cillian Murphy Robert Fischer
Tom Berenger Peter Browning
Marion Cotillard Mal
Pete Postlethwaite Maurice Fischer
Michael Caine Miles

Linkler:

http://inceptionmovie.warnerbros.com/

http://www.imdb.com/title/tt1375666/


Yorumlar

“Inception / Başlangıç” için 10 yanıt

  1. Cobn babası neden karşılıyor diyorsun yada sidneye ucan ucak neden los angelsa iniyor diye soruyum ben sana fikiri fishera diilde cobb yerleştirmekse amaç ve bunların hepsini babası planlamışsa?

    1. kişisel depresyon anları avatarı
      kişisel depresyon anları

      evet şimdi hatırlatmanızla benim de soru işareti oluştu aklımda. o kısmı ben kaçırmışım. evet aslında Cobb’un finalde bile rüyada olduğuna dair ipuçları var, babası da bu fikri yerleştiriyor olabilir, sanıyorum filmi bir kez daha izleyip tekrar analiz etmek gerekli.

  2. bir kaç izlesek bile hala sorular tükenmeyecek bence kafamızda.. sanırım amaç bu.. hiç birşey kesin değil çünkü sonuçta rüyaların da sırrı tam olarak çözülmüş değil.. o yüzden film boyunca kaybolup sonra yeniden buluyoruz kendimizi..
    fikir yerleştirmeyi ilk yapanın Cobb olduğu vurgulanıyor filmde ve eşine yani Mall’a yerleştirmişti.. bu yüzden babasının öyle bişey yaptığı düşüncesi pek yer etmedi kafamda ama tabi bu filmde her şey mümkün..
    babasıyla ilgili çok fazla gizem olduğunu hiç düşünmedim açıkcası.. torunlarını görmeye sıkça gidiyor da olabilir bu garip bişey olmazdı di mi? ayrıca Cobb’un çocuklarının yanına gidememesinin sebebini de unutmayalım..
    uçağın iniş yeri hakkında benim kendimce kabul ettiğim bir gerçek var ki o da gidilecek yere gidilmiş işler halledilmiş ve tekrar uçağa binilmiş olabilir.. bize bunların gösterilmemesi olmadığı anlamına gelmez sonuçta..
    topacın dönüyor olması bize hala rüyada olunduğunun işaretlerini veriyorsa eğer sonuç şu olabilir: aslında Cobb o katmanlı rüyaların birinden kurtulamadı ve çocuklarına kavuşmuş olması da dahil her şey bir yalandan/rüyadan ibaret..
    ve başka bir sonuç da ilk/son sahnede Salt’la olan konuşmalarının yaşandığı dünya/rüya Cobb tarafından sonradan oluşturulmuş olabilir.. geri dönemeyeceğini anlayıp çocuklarıyla yalandan da olsa bir gelecek yaratmak istemiş olabilir..
    kesinlikle tekrar izlemeliyim.. kafamdaki binlerce soru işaretinden bir tanesi bile eksilse kardır..

    1. kişisel depresyon anları avatarı
      kişisel depresyon anları

      bence de ne kadar izlesek film de soru işaretleri kalacak. hatta bizim bu kurguladıklarımızı belki yönetmen bile düşünmemiştir. ama gerçek şu ki konu o kadar güzel seçilmiş ki her türlü düşünceyi içine alıyor. bu yüzden filmde bir sonuç yada açık bulamıyorsunuz. ancak yine yine izlenebilir…

  3. kesinlikle konu mükemmel..
    öyle ki adam üzerine ne söylerse söylesin karşı çıkıp “hayır bu mümkün değil, doğru değil” gibi cümleler kurulamaz.. çünkü fazlasıyla bilinmez, sırlarla dolu bir konu rüyalar.. güzel bir çekimi çıkar çıkmaz indireceğim ztn elimde bulunması gereken filmlerden..

  4. […] es geçmemek lazım ardından, Mary and Max, Bakjwi ve Distric 9.  2010′a geldiğimizde ise Inception ve Kosmos. Tabi yıla göre sınırlayınca insanın aklında gelmiyor bir şey. Ancak ilk […]

  5. tuqrull avatarı
    tuqrull

    bu filmden bi bok anlamadım yaw bi yardım edin gardaş.
    nedir bu?
    bunu yazanlar neyın pesınde
    param bosa gıttı .keşke baska fılme gırseydım

    1. kişisel depresyon anları avatarı
      kişisel depresyon anları

      film kısaca rüyalar aracılığı ile insan düşüncelerini kontrol etmeyi anlatıyor. Filmde insanların bilinçaltına girip kendi düşüncelerini diğer kişilere empoze etmeye alışıyorlar. Ancak işi karmaşık hale getiren rüya içinde rüya olması ve kimin kimin rüyasında olduğunun beli olmaması.

  6. KARDASLAR
    BI YERDE COBB UN FILMIN BASINDAN BERI RUYADA OLDUGUNU DUYDUM,COK SINIRLENDIM
    SUNU BI ACIKLAYIN
    NERDE COBB?ARAFA MI DUSTU?
    COBB U BULUN BANA?

  7. […] çok kişi filmi Inception‘la kıyaslamış. Aslında iki filmin kıyaslanması sadece gerçeklik ile ilgili konuda […]

Siz ne düşünüyorsunuz?