Bir Christopher Nolan filmi daha karşımızda. Tabi söz konusu isim Nolan olunca, parmakları çıtırdatıp yazıya öyle başlamanın faydası var. İster istemez yazı bir hayli uzun oluyor. Bunun sebebi belkide Nolan’ın kafa yoracak, beklentiyi zorlayacak işlere adım atması. Interstellar’da bunlardan biri. Şimdi kısa bir yorum yapmak gerekirse, Interstellar beni tatmin etti mi? Evet etti. Ancak filmi izlerken aklımda sürekli Arthur C. Clarke’in Bir Uzay Efsanesi vardı. Hikaye bu seri ile paralel giderken, sosyal medyada film ile ilgili sorulan bir çok soruya Bir Uzay Efsanesini kendime referans göstererek yanıt verdim. Bu yazıda da belki kıyaslamalara gireceğim ancak bu ister istemez olacak. Dedim ya uzun oluyor Nolan yazıları diye, buyurun ilk paragraftan başladık. Yazıya devam ederken baştan söyleyeyim, yazı film hakkında açık seçik anlatımlar ve yargılar içerir, bu sebepten dolayı izlememiş olanlar bulaşmasın.
Filmi parçalara bölerek yazmaya çalışacağım. Hikaye, müzik, görsellik, kurgu, oyunculuk derken, sanırım yazının sonu gelir. Nolan yine güzel bir konu bulmuş. Aslında dediğim gibi konu Bir Uzay Efsanesi serisi ile eş gidiyor. Lakin amaç farklı. Bir Uzay Efsanesi’nde uzaya çıkanlar farklı bir yaşam kırıntıları bulup bunları takibe giderken, Interstellar’da insan ırkı yok olmaya yüz tuttuğu için ırkın devamlılığını sağlayacak bir yer bulmak için uzaya çıkıyor. Hemen arada olan biteni atlıyorum ve finale geliyorum. 3001 son efsanede Dr Frank Poole’un uzayda sürüklenirken insanlar tarafından bulunup dünyaya aslında dünya değil yeni yerleşim yerine getirilmesini hatırlıyorum. Dr. Dave Bowman, 2001 ilk efsanede ki Stanley Kubrick‘in çektiği 2001: A Space Odyssey’den de bunu hatırlayabiliriz, bir kara deliğe çekilir ve yaratıcı denilen varlıklar tarafından bir odaya kapatılır. Zaten sonrasında kendisi de zamansız mekansız bir şey olmuştur HAL ile birlikte. Bu sırada HAL ile TARS’ın benzerliği de yadsınamaz. Aynı efsanede olduğu gibi Interstellar’da da iki bilgisayar sonra diğerleri tarafından bir varlık olarak karşımıza çıkıyor.
Ben filmi izlerken iki hikaye kurgusunu birleştirdiğimden açıkçası burası niye böyle oldu, o ne diye soru sormadım çok fazla. Tabi aklımda soru işaretleri kaldı ancak onlar ufak tefek belki de önemsiz sayılabilecek şeyler. Biraz daha hikayeden uzaklaşıp kafa dağıtmak adına farklı şeylerden bahsedip hikayeye yeniden döneyim. Filmin kurgusu oldukça başarılıydı. Yaklaşık üç saatlik film kurgu sayesinden sıkmadan izlenebiliyordu. Kurgu başarılıydı ancak bazı kısımlarda eksiklik kalmıştı. Filmi iki parçaya bölersek aksiyonu az olan dünyada geçen zaman ve dünyanın son durumu ile ilgili film bize pek bir şey vermiyordu. Aklımda kalanlar sadece dünyada toz fırtınalarının olması, bitkilerde mantar peydahlanması bununla birlikte oksijen oranın giderek azalması vardı. Dünyada bu sebepten dolayı savaşların tükendiğini düşünüyorum. Bununla ilgili bir şeylerde vardı sanırım. Bu sebepten dolayı toplum artık mühendis yerine çiftçi yetiştirmeye başlamış. İşte aklıma takılan sorulardan biri de bu. Neden mühendis yetiştirmeyip çiftçi yetiştiriyorsun? Mühendis, kimyager, biyolog yetiştirsen alternatif yiyecek temin yönüne gitsen olmaz mı? Tamam dünyada oksijen azalıyor olabilir ancak Mars’ın yörüngesine kurduğun yeni dünyada da oksijeni yapay olarak yapıyorsun, pekala dünya üzerinde de bu işlemi yapabilirdin. Tabi tüm bu sorulan aslında hikayenin temeli dediğimiz kısmın, neden dünyadan ayrılıyoruz kısmının soru işaretleri. Tanımlamalar ve açıklamalar düzgün olsaydı muhtemelen böyle sorular akılda peydahlanamayacaktı. Aklımdaki bir diğer soru da akşamları içilen biralarla ilgili. Buğday yetiştirilememesinden bahsederken biranın üretilmesi bana biraz garip geldi. Sanırım bu herkese garip geldi. Amerikan filmlerinin akşam bira bu muhabbetlerini biliyoruz. Ancak açlık geçen bir dünya kurgusu içerisinde biranın yeri olmalı mıydı sordum durdum kendime. Tabi bira olması iyi ama bira varsa yemekte vardı gibime geliyor. Sanki bu kısımlar biraz daha açıklanabilirdi.
Yeryüzünde bu kadar kaldıktan sonra uzay maceralarına geçelim. Ama bundan önce birazda insanları kurtarmak için olan denkleme değineyim. Tabi bundan önce ufak gibi gözüken aslında büyük bir konu var. Bu da aslında uzaya hiç çıkmamış olduğumuz gerçeği. Film bunu Rusya ile soğuk savaş dönemindeki bir dalaşma gibi gösteriyor. Mühendis yetiştirmeme sebebini de biraz buna bağlıyor. Aslında böyle bir şey yok. Bu sebepten dolayı NASA kapatılıyor yer altında görev yapması için gizli bir bölgede çalışmalarına devam ediyor. Bütçesi düşürülmüş. Dünyayı kurtaracak insanlar ise burada. Alsında kurtaracak demeyeyim, yeni dünya keşfedecek insanlar. Projenin başında da, Professor Brand var. Tabi profesörün her şeyi koordine etmesini anlarım ama tek başına tüm denklemi oluşturup, yazıp, çözmeye çalışması yanında Murph gelene kadar pek asistan tutmaması, biraz ilginçti. Sonuçta bir insan hata yapabilir kim olursa olsun bir şekilde tartışacak onu doğrulayacak birilerinin olması gerekli. Belki vardı ama bu bize aktarılmadı. Sonuç olarak ne oldu? Denklem çözüldü ama çözülmedi olarak hikaye ilerledi.
Uzay sahneleri ile ilgili aslında söyleyecek çok şeyim yok. Bu sahnelerde de yine Solucan delikleri, kara deliklerle ilgili bir çok şeyi hatmetmişler. Bununla birlikte zamanın göreceliği konusu, tüm zaman dilimlerinin bir arada bulunması, bununla birlikte zamanın kontrolü hakkında açıklamalarda bulunulmuş. Ancak ben filmin süresi boyunca bu muhabbetlerin daha çok olmasını isterdim. Yine senaryoda gereksiz muhabbetler çok tutulmuş. Bir de dünyadan gelen mesajların alınması ancak iletilmemesi durumu var. Solucan deliğinden geçip farklı bir galaksiye geçiyorsunuz. Nereye geçtiğiniz hakkında bir bilginiz yok. Nasıl oluyor da sinyal bu galaksiden bir diğer galaksiye gidebiliyor. Hadi bu kadar güçlü bir vericiniz var, bu sinyallerin gitmesi ne kadar süre alıyor. Bu sinyallerin alınabilmesi için alıcı uydunun da belli bir açıda olması lazım hadi sinyal denkleşti diyelim bu sefer sisinde sinyal gönderebilmemiz gerekli. Alıcı bozulsa anlarım, ama bununla ilgili bir açıklama hatırlamıyorum. İndikleri gezegenlerdeki dev dalgalar ve buz kütlesine dönmüş bulut güzel ayrıntılardı.Ancak o dev dalgaları sevsem de nasıl oluştuğu hakkında biraz ipucu verselerdi daha iyi olurdu. Biraz bilim mantık dışı. Lakin kendi kıt hesaplarımıza bunu dayandırarak söylüyorum. Belki bilmediğimiz bir hesaplama diliminde işler farklı yürüyordur.
Filmin finali aslında üzerinde en çok durulması gereken konulardan biri. İnsanların a ve b planları var. A planı mevcut dünyadaki insanları kurtarmak ikincisi de insan ırknı kurtarmak. İlki önemli gözükse de aslında ikinci planın aslın önemli olan olduğunu görüyoruz. Filmin sonunda Brand Dünya ile aynı özellikleri taşıyan bir gezegen bulduğunda, dünyadan getirmiş olduğu insan türünü geliştirecek hücreleri dünyaya salar. Yani yeni bir dünyanın temelini atar. Yıllar belkide milyon yıl sonrasında, insan ırkı şu anki duruma gelecek aynı şeyi onlar yapacaktır. Zaten günümüzde de bazı mitlere baktığımızda dünya dışı varlıkların olduğunu görüyoruz. Bu durumda Brand yaratıcı ana olacak ve artık Mars yörüngesinde yaşayan insanlarda onlar için birer yaratıcı olacaklar. Teknolojilerinin gelişip belki madde olmakta çıktıkları anda onları yaratan ve koruyanlar gibi, onlar da bu ırkı koruyacak. Filmde de bunu görüyoruz. Filmde Cooper’ın bu beşinci boyuttaki şeyler için aslında onlarında insan olduklarına dair bir tezi var.
Filmde ilgimi çeken şeylerden biride saate şifrelenen keşfedilen o bilgilerdi. Cooper diğerlerinin de yardımıyla zaman içerisinde her şeyi görüyordu ve bu şekilde mesaj iletmeyi seçti. Tüm zaman aralığı elinin altında olduğu için mesajı nasıl ileteceği belliydi. Mors alfabesi bunun için aslında mantıklıydı. Ancak saatin üzerinden yıllar geçmesine rağmen aynı mesajı tiktaklaması biraz saçma olmuştu. Çocuk Murph saati kitaplığa koyar, mesaj buraya yüklenir, Aradan yıllar geçer Murph büyür cevap aramak için odasına geri döner ve saati bulur. Bize aktarılanlar saatin odada olduğu ve burada Murph çocukken bilgilerin geldiği. Peki saat nasıl oldu da sürekli bu mesajı tekrarlayabildi. Cooper’ın o zaman boyutunda görebildiği sadece Murph’un odasıydı tüm mesajları buradan iletti. Yani aslında Murph’un mesajı da burada çözüp analiz etmesi lazım, ancak Murph NASA’ya gitti ve burada çözdü mesajı. Odadan ayrıldığı anda saatin aynı seyrine devam etmesi gerekirdi. Aynı şeyleri tekrarlamaması lazımdı. Tabi o kadar çok bilgi mors alfabesi ile nasıl iletildi ayrı bir konu. Bu tik takların başı sonu neresiydi kafam almadı pek. Ancak baştada dediğim gibi Bir Uzay Efsanesi serisinden dolayı bana çok değişik gelmedi bunlar.
O kadar ayrıntıya girdik ama ben yine genel olarak bir özet yapayım film için. Dünyada yiyecek azalmış, kum fırtınaları başlamıştır. Cooper ve ailesi herkes gibi çiftçilik yapmaktadır. Cooper’ın kızı Murph’ın odasında kitaplıktan kitaplar düşmektedir. Bir gün bir fırtına esnasında odaya girerler. Odadaki kum birikintilerinden bir mesaj olduğunu anlarlar. Cooper’ın mesajın bir koordinat olduğunu anlar ve yola koyulur. Murph’da gizlice arabasına biner. İkisi koordinatları takip etmeye başlar. Vardıklarında kapalı ve bilinmeyen bir alana yaklaşırlar. Burası kapatılan ve öndenekleri azaltılan NASA’dır. Eski nasa çalışanı pilot ve mühendis olan Cooper’a dünyanın sonu geldiği ve insanları taşımak için bir gezegen aradıkları anlatılır ve ondan mekiği kullanması istenir. Cooper bunu kabul eder, ancak Murph bunu istemez. Her şeye rağmen Cooper görevi kabul eder ve ayrılır. Uzaya yeni bir dünya aramaya giderler. Tabi bu yolculuk kendileri için az gibi gözükse de dünyada kalanlar için bir hayli uzundur.Finalde ise Cooper kızı Murph’a mesaj göndermenin yolunu bulur. Bunu diğerleri sayesinde yapmıştır, dünya kurtulur ve bir şekilde Cooper dünyaya döner kızını ölüm döşeğinde görür.
Kısa özeti yaptıktan sonra birazda teknik açıdan konuşalım. Filmin kurgusu oldukça başarılı demiştim. Aynı şekilde müzik ve ses kullanımı oldukça başarılı. Ses ve müzik o kadar başarılı kullanılmış ki sahnenin etkisini izleyici üzerine birebir geçiriyor ve filme daha sıkı adapte olmanızı sağlıyor. Ancak müzikler için Hans Zimmer‘in yaptığı en iyi iş diyemeyeceğim. Ama oldukça uyumlu güzel ve başarılı.
Filmin görsel olarak beni tatmin etmediğini söylemeliyim. Kesinlikle tatminsizlik kötü olduğundan değil. Oldukça başarılı görsellik var filmde ama yetmemiş. Uzay çekimlerinde genelde uzay gemisinin etrafını gördük, ne uzay, ne gezegen ayrıntıları hiç bir şey yoktu. Bu konuda Gravity daha başarılıydı. tatmin ediciydi. Ancak onunda hikayesi boştu. Bir yerde NASA uzay görüntüleri izliyor hissine kapıldım. Geçen günlerde uzay mekiğinde bir parça değişimi yapmışlardı. Görüntüler aynı şekildeydi. Şimdi bende acaba bu NASA görüntüleri kurgu mu diye düşünmeye başladım bak.
Oyunculuklar oldukça başarılıydı. Ancak filmdeki kadın karakterlerin daha başarılı oyunculuk sergilediklerini belirtmem lazım. Oyunculuklar iyiydi ama ben oyuncuların gözünde olumsuzlukların üstesinden geldiklerindeki o kıvılcımı göremedim. Film sürekli sevgiden bahsederken oyuncuların bu heyecan ve duyguyu çok fazla belli edememeleri beni üzdü. ancak yine de iyiydi.
Özetlemek gerekirse, film son dönem çekilmiş en iyi bilim kurgu filmlerinden. Bir başyapıt değil ebet ama kesinlikle izlenmesi, üzerine düşünülmesi gereken filmlerden. Sakin kafayla bu bilinçle izlenmesi gerekli. Aksi taktirde boş bir uzay filmi gibi gelebilir.
Yönetmen: Christopher Nolan
Senaryo: Jonathan Nolan, Christopher Nolan
Oyuncular:
Ellen Burstyn | … |
Murph (yaşlı)
|
|
Matthew McConaughey | … |
Cooper
|
|
Mackenzie Foy | … |
Murph (10 yaş)
|
|
John Lithgow | … |
Donald
|
|
Timothée Chalamet | … |
Tom (15 yaş)
|
|
Bill Irwin | … |
TARS (ses)
|
|
Anne Hathaway | … |
Brand
|
|
Michael Caine | … |
Professor Brand
|
|
Jessica Chastain | … |
Murph
|
|
Matt Damon | … |
Dr. Mann
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?