Filmleri izledikten hemen sonra yazmak gibi bir fırsat bulamadığımdan yada izlediğim filmlerin çokluğundan sağ tarafta görüldüğü üzre bir liste oluşuyor. Gerçi filmin izlenmesi ve yazılması arasında en fazla iki hafta oluyor. Bu süre zarfında aslında yazdıklarım film hakkında aklımda kalanlar. Sanıyorum sıcağı sıcağına yazsam daha fazla eleştirel olacağım.
Yazmaya niyetlendiğimde filmin adını görür görmez ne olduğunu hatırlıyorum. Ancak bazı filmler hiç bir şekilde aklımda çağrışım yapmıyor. Anlıyorum ki bu filmlerin bir sahnesi bile aklıma gelmiyorsa bu filmden pek iş çıkmaz. İsmini görür görmez “bu ne?” de dediğim filmlerden biri de Intruders’ti. Filmle ilgili hiç bir çağrışım olmadı aklımda. Taki okuduğum tanıtımının ilk cümlesindeki “Boş surat” kelimelerini görene kadar.
Aslında filmin ilginç bir hikayeye sahip. İki hikaye arasında bağlantı kurarak film sonuçlandırılmaya çalışırken bazı eksik ve çatlaklar var. Bu da aslında iyi olabilecek bir filmin kalitesini düşürüyor. Karakterler hakkında tan anlamıyla verilen bir bilgi yok. BU sebepten dolayı filmin büyük bir kısmı kim kimdir, bu boş surat denen herif niye gelmiştir bunun muhasebesinde kalıyorsunuz. Filmde bu kadar soru işareti olunca finalde verdiği cevaplar ise sizi tatmin etmiyor. İki hikaye sadece tek bir noktada birleşiyor. Sonuçlar çok acele ile bağlanıyor.
Film oldukça etkili bir açılış yapıyor. Çocukluğumuzdaki dolaptaki korkunç şeyler mitlerini destekler halde izlerken bizi geçmişimize götürüyor ve ne yalan söyleyeyim heyecanlandırıyor. Juan adlında çocuğun gördüğü, Boş suratlı adam filmin ilk dakikalarında bizi kendisine başarıyla bağlıyor. Burada hikayenin temelinin aslında başarılı bir şekilde atıldığını görüyoruz. Boş surat, Juan’ın yazdığı hikaye ile sanki var oluyormuş imajı veriyor bize. Aklımızdaki soru ise “oğlum hala neden yazıyorsun?” yönünde. Tabi sonuçta çocuk. Juan yazdığı hikayeye bir final yapıyor ve onu bir ağaçta oyuğa saklıyor.
Aradan yıllar geçtiğini düşünüyoruz. Mia adında küçük bir kız Juan’ın yazdığını buluyor ve bunu okulda kendi yazmış gibi okuyor. Tabi o hikayeyi okuması ile birlikte, Boş surat tekrar hayata dönüyor ve Mia’ya takılıyor. Mia ile uğraşırken, babası John bu adamı fark ediyor Ancak onu hırsız sanıyor. Bir kaç kez daha adamla yüz yüze gelince tabi polislerde işin içine giriyor. Bu esnada öğreniyoruz ki küçük Juan aslında John. Polisler inceleme yapıyor aslında bir başka adamın olduğunu tespit edemiyorlar. Öğreniyoruz ki bu babadan kıza geçmiş bir hastalık.
Ancak bunları anlatma sırasında çok saçma hatalar yapılmış. Kurguda oldukça başarısız. Gereksiz sahneler izleyicinin kafasını karıştırmaktan başka işe yaramıyor. Filmin başında insanı kendisine çeken ve gerçeklik duygusunu yaşatan ortam kayboluyor ve film gerçeklikten uzak saçma sapan bir hal alıyor. Film bu kadar iddialı başlayıp sonunu getiremeyince kesinlikle hayal kırıklığına uğratıyor.
Oyunculuklar güzeldi diyebilirim. Clive Owen rolün altından başarılı bir şekilde kalkmış. Ancak Carice van Houten, Pilar López de Ayala gibi oyuncuların oynadığı karakterler çok pasif kalmış. Yer yer varlıklarını bile hissedemiyorsunuz. Müzikler iyiydi. Korku sahnelerinin klişe olduğu gibi görüntü ve kamera açıları olarakta film sıradan özelliklere sahipti.
Özetlemek gerekirse sanki filmin bir yarısı başka, diğer bir yarısı başka bir filmdi. fazla beklenti yükseltmeden izlenmesi gereken bir film. Zaten tavsiyem sadece meraklılarının izlemesi yönünde. Aksi taktirde hayal kırıklığı büyük olacaktır. Film her yerde korku olarak lanse edilse de daha çok fantastik bir film.
Yönetmen: Juan Carlos Fresnadillo
Senaryo: Nicolás Casariego, Jaime Marques
Oyuncular:
Clive Owen | … |
John Farrow
|
|
Carice van Houten | … |
Susanna
|
|
Daniel Brühl | … |
Father Antonio
|
|
Pilar López de Ayala | … |
Luisa
|
|
Ella Purnell | … |
Mia
|
|
Izán Corchero | … |
Juan
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?