Akşam saatlerinde rüzgar hızını dahada arttırmıştı. Ahşap odanın duvarlarından sinsice süzülen rüzgar şöminenin aleviyle dans ediyor duvarlara yansıyan ışık parçaları oda içerisindeki eşyaların gölgelerinde kırılmalara sebebiyet veriyordu.
Bulunduğun kısım ağaçtan örülmüş, kısımdı. Bina arkaya uzandıkça betonlaşıyordu. Bulunduğum zemin katın üzerine üç kat daha çıkılmış bu küçük orman evinin merkezini oluşturuyordu. Bir üst katta dev bir pencere ormanın derinliklerine doğru akıyordu. Hava güzel olduğunda buradan denizi görmeniz içten bile değildi. Aslında bu pekte önemli bir ayrıntı değil ama, sürekli tanıtım broşürlerinde geçtiği için bende söylemek istedim. Orman evleri yedi adet bungalov evden ve bir tanede şu an benim bulunduğum merkez binadan oluşuyordu. En yakın köy 5 kilometre uzaktaydı. Düzgün bir yola sahip olmadığı için toprak yok en ufak bir yağmurda bile ulaşımı felç edebiliyordu. Buna rağmen normal yaşamdan uzak olmayı seven insanlar her ne kadar şikayet etseler de, sezon içerisinde bir odayı bile boş bırakmıyorlardı. Burada yaz sezonu mayısta başlar ekim de de biter. Oysa bu sene son müşterinin terk etmesi kasımın ortalarını bulmuştu. Çalışanlar bile ondan önce terk etmişti burayı. Belkide gelecek fırtınaya yakalanmamak için alel acele kaçarcasına gitmişlerdi.
(devamını yazdırmadılar sağ olsunlar…)
Siz ne düşünüyorsunuz?