Bir çoğumuz doğduğumuz yerlerde cin, peri hikayeleri duymuşuzdur. Tabi bu Anadolu da daha da yaygın. Eh biraz da Karadenize uzanınca adım attığınız köy size onlarca cin hikayesi anlatır. Sanıyorum Müslüman ve Anadolulu bir toplum olarak en tırstığımız şey cin. Tabi elde böyle bir kaynak varken Türk sinemasında ya da hikaye ve romanlarında cinlerin geçmemesi imkansız. Ancak bir de şu var ki, bu gibi hikayelerle doğmuş büyümüş bir topluma siz abuk sabuk hikayelerle gelirseniz bu iş yürümez.
O üç harflilerin adını anma demekle zaten onlardan ne kadar korktuğumuzu belli ediyoruz ama bir korku filmi çekipte sadece korkutmak için “cin” derseniz bu biraz aptalca oluyor. Bu izleyiciyi de aptal yerine koymak oluyor. Karadedeler Olayı’ında da karşılaştığımız şey bu. Biz adını söyledik, yanınıza geliyorlar korkun olayı…
Öncelikle bu konu Türkiye’de daha önce denenmemiş olan The Blair Witch Project, Paranormal Activity gibi bir yapım gibi karşımıza çıkıyorsa hikayenizin ve sahnelerinizin daha iyi olması gerekli ki seyirciyi filme adapte edebilesiniz. Karadedeler Olayı filmi ağır tempo ile ilerlemesine rağmen bize istenilen adrenalini yaşatmadığı için oldukça sıkıcı geçiyor.
Filmin bu tarz filmlerde olduğu gibi reklamı, biz bu kasetleri bulduk, belgesel yaptık edası ile başladı. Öncelikle böyle bir olayın şu zamana kadar televizyonlarda ve gazetelerde yer almamış olması çok ilgin. Hiç bir şey olmasa bile Sadettin Teksoy abimiz zamanında çıkar ve bu köyü incelerdi. Bu bir belgeselden çok Mocumentary (kurmaca belgesel) edasında.
Yönetmenleri, yapımcıları yalanlamadan buna oyunculukları ve ara ara gözüme çarpan kurgu ve senaryoyu görerek karar verdiğimi söylemeliyim. Öyle ki bir sofrada evin erkeğinin karısına yemekten sonra “karıcığım eline sağlık çok güzel olmuş” demesi zaten filmin kopma anı. Sürekli tekrarlanan repliklerse cabası. Bir de filmin geçtiği yılda kameralar Türkiye’de o kadar çok yaygın değildi ancak gazetecimiz kamerasını çocuğa verecek kadar zengin ve nedense bu kamerada kullanılan kasetlerde hiç bahsedilmiyor. Maksimum iki saatlik VHS kaset kullanıdığını düşünürsek, onlarca kasetin film boyunca kayda alınması gerekiyor. Bu da o dönem için ekstra maliyet onuda geçtim bu kasetleri gazetecimiz sevgilisine mesajlar gönderiyor videoya alarak.
Bu kaba hesapla onlarca kaset çıkarken karşımıza filmde bir elin beş parmağını geçmeyen kasetten bahsediliyor. Oysa biz neredeyse karakterlerin sıçmalarına varıncaya kadar ayrıntılı bir şekilde izliyoruz filmi. Görüntülerin bozulması efektini belki yeni nesile bu VHS bozukluğu diyerek yutturabilirsiniz ancak eskiler bunların video kaset bozukluğu olmadığını anlayacaklardır. Görüntü ve ses bozulmaları kesinlikle bir video kaset bozulmasına benzemiyordu. Uyarıyı da göz önünde bulunduruyorum. Dijital olarak düzeltilmiş. Görüntülerden anlıyorum ki çok iyi bir şekilde düzeltilmiş sonra bu olmadı deyip, dijital olarak bozmuşlar. Aslında bir kaç video kasete aktarıp geri alsalarmış daha başarılı bir bozulma elde edebilirlermiş.
İşin teknik boyutu bu kadarla bitmiyor tabi. Birde kamera kullanımı var. Bir çok noktada karanlıkla iç içeyiz ve sürekli kamera kayıtta. Eski kameraların çok büyük ve ağır olduğunu herkes bilir bundan ötürü gazetecimizi ve çocuğu tebrik ederim. Günlerce bıkmadan usanmadan o ağır kamerayı taşımışlar hiç sabitlememişler. Tabi bunu yapanlar var ama gazetecinin sevgilisine yatarken döktüğü dillerde koca kamerayı nasıl tuttu anlamış değilim.
Senaryonun saçmalıklarından biri de zaten gördüğümüz konunun sürekli bize anlatılmaya çalışması. Duvardaki resim ters döner iki kardeş bize anlatırlar, annelerine sorarlar, bir da bize anlatırlar. Filmde diyalog varsa eğer bu muhabbetlerden oluşmakta. Gazetecinin, Mehmet Emmi’yi evinde araması ise çok ilginç ve gereksiz uzun. Zaten bir şey olmayacağı belli. Finalde kapıların kapanması (ki kapatan el görünüyor), çocuğun iki al ateş etikten sonra altı kişinin ölmesi. Gelen askerlerin o görüntü üzerine hiç bir şey olmamış gibi çekime devam etmesi, sorgu esnasında hareket eden sandalyelerin seslerinin kimse tarafından duyulmaması ve bu esnalarda nedense kameraya hiç bakılmaması çok ilginç.
Oyunculuklar kötü. Köy halkı kullanılmış ve bazılarının aşırı doğal olmaları göze çok batıyor. Gerçi oyuncu olarak filmde bulunan gazetecinin performansı yanında onlarınki kesinlikle Oscarlık. Kısacası zaman kaybından öteye geçmeyen, bütçe bulduk, kamerayı elimize aldık cinler oldun periler olsun film çekelim edasındaki amatör bir yapım Karadedeler Olayı.
Yönetmen: Erkan Bağbakan, Erdoğan Bağbakan
Senaryo: Erdoğan Bağbakan
Linkler:
http://www.imdb.com/title/tt2036391/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Karadedeler_Olay%C4%B1
Siz ne düşünüyorsunuz?