Yine, yine, yeniden karantinaya girdiğimiz dönemlerde en iyi yapacak şey okumak ya da izlemek. İzlemek tabii ki daha kolay gelsin gitsin ne güzel. Aynı karantina gibi. Bir gün var bir gün yok. Başka ülkeler artık mahkeme kararıyla sokağa çıkma yasaklarını kaldırırken bizdeki saçma yasaklara kimse dur demiyor. Hani kapanacaksak kapanalım, kapanmayacaksak kapanmayalım da hem bir bu konuda bir aksiyon almayıp saçma sapan yasaklar uygulamak sadece insanın canını sıkıyor.
Zaten bu konuda herkes bir şeyler dediği için ben fazla uzatmayacağım. Popüler olaylardan uzak duruyorum hep. Ya uzak durmak değil de boş geliyor bana. Neyse arada bir de Twich yayınına soyunduk öyle Türkiye’de memlekette iş sektörü falan derken baya bir geyiğe dönüyor iş. Biraz ciddileşirse buradan da paylaşırım.
O kadar şey yapmama gerekirken ben bunlarla uğraşıyorum işte. Tembellik de diz boyu. Neyse ya ben buraya dert yanmaya değil izleyebileceğiniz bir şeyler anlatmaya gelmiştim. Tamam susuyorum.
Tamam tamam sustum… (hatırlayana) O zaman başlayalım.
Resident Alien
Bilim kurgu ararken karşılaştığım bir Syfy dizisi Resident Alien. Dizi insanlığı yok etmek için Dünya’ya gelen bir uzaylının başından geçenleri anlatıyor. Dünya’ya iniş sırasında kaza yapınca, gemisinin parçalarını toparlayıp onu onarmak için Dünya’da kalır. İndiği bölgede de tatil yapan Harry Vanderspeigle adlı bir doktorunun kimliğine girer. Burada insanların dilini öğrenip herkesten uzak bir şekilde yaşarken birden kapısına polisler dayanır. Ondan ölü bulunan kasaba doktoruna otopsi yapmasını isterler. Gizli görevle uğraşırken, bir yandan da insanlarla olan diyaloğu sayesinde duyguları canlanır ve yeniden hissetmeye başlar. Tabii arada bu ikilemlerle uğraşırken küçük bir çocuk onu gerçek yüzüyle görmektedir. O da başına sorun açmaya devam eder. Bir de başında ordu belası vardır.
Özetlemek gerekirse insanı duygulara odaklanan ve onu irdeleyen bir dizi Resident Alien. Kesin izleyin diyemem ben de ilk başlarda devam mı etsem diye düşündüm ama bir türlü bırakamadım da. Keyifli bir dizi.
Sound of Metal
2020 yılının en iyi filmleri arasında yer alan Sound of Metal işitme duyusunu kaybeden bir meral bateristinin hikayesine odaklanıyor. Ruben, Blackgammon adlı gurubun davulcusudur. Solist kız arkadaşı Lou ile birlikte konser vermek için Amerika’da oradan oraya giderken ve bir karavanda yaşarlar. Ruben işitme duyusunu kaybetmeye başladığını anlayınca eczaneye gider ve eczacı ona bir işitme testi yapar. İşitme duyusunun kaybolduğunu anlayınca da onu bir doktora yönlendirir. Ruben, Lou’dan gizlice bir doktora gider. Bu durumda doktor hastalığının tedavisi için bir implant kendisine önerir ama çok pahalıdır. Burada Ruben’e yüksek sese maruz kalmamasını söyler ama Ruben onu dinlemez ve bir dün kalktığında hiç duymuyordur. Tabii Lou’da bunu fark eder. Ruben’in uyuşturucu sorunu vardır ve Lou onun tedavisine destek olası açısından Ruben’i işitme engelliler için olan bir bağımlılar için olan bir barınağa gider. İki sevgili artık arı yol çizmek zorundadırlar. Ruben ise implantları takıp hayatına dönmek ister.
İzlemenizi tavsiye edebileceğim bir Sound of Metal. Riz Ahmed iyi bir oyunculuk çıkarmış ve karakterin psikolojisini iyi bir şekilde yansıtmış. Biraz ağır ilerliyor ama güzel bir film. Tavsiye ederim.
Mannequin
Şöyle eskilere gidelim ve eğlenceli bir film izleyelim. 1987 yapımı filmin Michael Gottlieb. Yönetmenin ismini ben de bu filmle duydum. Bir de yönetmen bu filmin 1992’de ikincisini çekmiş. Onu izlemedim nasıl diye ama bu film eğlenceliydi. Bu arada benim filmi bulmam müziği sayesinde oldu. Şarkı ise Starship – Nothing’s Gonna Stop Us Now. Dinleyin derim.
Neyse biz filme dönelim. Film Antik Mısır döneminde Emmy adında bir kız ailesi tarafından zorla evlendirilmek istenir ama Emmy teknolojiye, araştırmaya meraklıdır. Birden bire ortadan kaybolur ve daha sonra bir vitrin mankeni olarak dünyaya gelir. Onu gören ise Jonathan adında bir gençtir.
Jonathan ise bir kaç işte tutunmaya çalışan ama her işinde tasarıma önem verdiği için yavaş iş çıkaran işten kovulan biridir. Bir gün tesadüfen büyük bir alışveriş merkezinin önünden geçerken orada bir kadınla tanışır ve onun hayatını kurtarır. Kadın AVM’nin patronudur ve onu işe alır. Bu arada AVM’ler arsı da bir çekişme vardır. Jonathan, Emmy ile burada tanışınca önce olan bitene inanamaz ama sonra Emmy’e alışır ve onunla birlikte vitrin düzenlemeye başlar. Beraber yaptıkları vitrinler o kadar olay yaratır ki AVM satışları birden artar. Tabi bu arada AVM’ler arasında bir rekabette olur. Jonathan ise hem aşkı, hem de kendini fark eder. Artık kendine güvenen ayakları yere sağlam basan biri olur. Tabii sırrı ortaya çıkınca bizim içinde eğlencelik bir film çıkar ortaya.
İzlemelik keyifli bir film. Tavsiye ederim.
Seni Buldum Ya!
Reha Erdem’in son filmi Seni Buldum Ya! pandemi deminde çekilmiş bir film. Tabii hal böyle olunca sabit kamera başı oyunculuklarla baş başa kalıyoruz. Oyuncuların iyi olması filmi izlettiriyor. Filmde Serkan Keskin, Nihal Yalçın, Bülent Emin Yarar, Ezgi Mola gibi isimler var.
Ali Felek internet üzerinden dolandırıcılık yapan biridir. Kendini devlet memuru gibi göstererek bazı suçlara karışmış kişileri arayarak onlardan para tırtıklar. tabi çalıştığı ekiple arası açılınca yine internetten tanıştığı birine bu paraları gönderir. Tabi kaçınılmaz son.
Reha Erdem’de böyle bir film yapınca aslında sinemanın ne olduğu konusunda bir tartışma yarattı. Sadece hikaye bazlı mı olmalı yoksa işin içinde de sinematografi mi olmalı? Vallahi ben de emin değilim. Yer yer hikayeyi tahmin ettiğim için biraz sıkılsam da keyifle izledim.
Monster Hunter
Video oyun serisinden uyarlanan ve Paul W. S. Anderson tarafından çekilen bir film Monster Hunter. Filmde ise eşi Milla Jovovich oynuyor. Benim filmi izleme sebebim de oydu zaten yoksa filmin iyi olduğunu söyleyemeyeceğim. Zaten biraz ortadan başlıyor. Ben oyunu bilmiyorum ve oyun uyarlamalarının ana sorunu da nedense hikayenin tam olarak anlatılmaması. Bu filmde de aynı sorun devem ediyor. Bilinmez bir açılış ve o açılışa alakasız sahneler akabinde geliyor. Bir arama görevinde olan askeri ekip birden bire bir boyut değiştirir ve alternatif bir dünyaya giderler. Nerede olduklarını çözmeye çalışırken bir canavar onlara saldırır. Tabii bu saldırıdan son kalan Mila yani Artemisdir. Burada tanıştığı kişilerle kendi dünyasına dönemeye çalışırken aradaki geçidi kapamak ve yaratıklarla savaşmaya başalarlar.
Aksiyonu bol her şeyi klişe bir film Monster Hunt.
Siz ne düşünüyorsunuz?