İlk defa bir yazıya başlamadan önce bu kadar uzun hazırlık evresi geçiyorum. Masanın başına oturup bilgisayarı dik bir konuma getirip, ilaçtan dolayı ağırlaşmaya ve başlayan vücuduma inat, yanıma aldığım suyumdan bir yudum alarak, parmaklarımı kenetleyip, avuç içimi dışarıya doğru uzatarak seslerini duyup, boynumu sağa sola hareket ettirip kendimi rahatlamaya başlattıktan sonra içten bir bismillah çekip, harfleri tuşlamaya başladım.
Sebebi zorlanmam yukarıda adı geçen filmin bir Alex Proyasfilmi olasından dolaydır ve asıl heyecanımın sebebi ise Proyas’ın bu filmle dönüş çanlarını çalmaya başlamıştır. Daha ilk yazıların ilk geçişinde perdede “Mysteryclock” yazısını görmem beni birden bire heyecanlandırdı. Evet bu filmde bir şeyler olduğunu biliyordum. Her ne kadar Nicolas Cage ismi beni korkutsa da beklediğim başıma gelmedi.
Bu kısmı filmi izlemeyenler okumasın…
Film bundan 50 yıl öncesiyle başlıyor. 1959 yılında, bir ilköğretim okulunun açılış töreninde, gelecek nesle aktarmak için bir proje geliştirmeleri istenir. Çocuklardan biri olan Lucinda bir zaman kapsülü yapmayı ve gelecekle ilgili düşüncelerini resmedip bu kapsüle koymayı teklif eder.Lucinda’nın bu önerisi kabul olur ve teklif onların sınıfından çıktığı için kapsüle resimlerini koyma hakkı kendilerine tanınmıştır. Bütün çocuklar gelecekler ilgili düşüncelerini resmederken Lucinda bir sayfaya olduğu gibi rakamlar yazar. Öncelikle öğretmeni, fikrin ondan çıkıp resim yerine rakamlar yazdığı için ona kızar ama kapsülün içine de mühürlü bir şekilde koymayı imal etmez. Daha sonra Lucinda kaybolur ve bulunduğunda ise bir dolaba kendisini kapatmış ve tırnaklarıyla yine kapısına rakamlar yazarken bulunur. Lucinda bu rakamları görünmez insanların ona fısıldadığını söyler.
Yarım asır sonra günümüze döner hikaye. John Koestler bir üniversitede astrofizik profesörüdür. Eşini bir süre önce yangında kaybetmiş, oğlu Caleb ile beraber yaşamaktadır. Celeb bazı sesleri net duyamadığı için kulaklık kullanmaktadır. Okulun 50. açılış yıl dönümünde, zaman kapsülü çıkartılacaktır. Tesadüfen, kapsüldeki zarfları alacak çocuklar da Celeb’in sınıfıdır. Okulun 50 yıl önceki öğretmeni zarfları çocuklara dağıtır o esnada Celeb fısıltılar duyar ve bazı insanlar görür. Zarfı öğretmeninin elinden alır ve biraz uzaklaşrak, açar. Ancak resim yerine üzerinde sayılar vardır.
Akşam eve döndüğünde babası bu kağıdı neden evde bırakmadığını sorar ve Celeb, bir bulmaca olabileceğini söyleyerek onu yanına aldığını söyler. John bu duruma kızar ve ertesi gün onu okula teslim etmesini oğluna tembihler. Bu arada tesadüfen sayfada yazılı bazı rakamlar John’un dikkatini çeker. Bu rakamlar, 11 eylül saldırısının tarihidir. Akabinde gelen sayılar da ölen insanların sayısını belirtmektedir. Öncelikle buna inanmaz be aynı düzeni bozmadan diğer tarihlere de bakar.Bütün tarihler felaketlerle örtüşmektedir. tarih ve ölü sayısını net olarak vermektedir. Öncelikle buna inanamaz, başka bir profesör arkadaşına bu durumu anlatır. O da inanmaz ve kendisinin görmek istediğini görmeye çalışıtığını söyler. Öyleki işaretlenmemiş sayılar da vardır. bunun bir açıklamasını yapamaz…
John bu işin peşini bırakmaya hazırlanırken, garip bir şey olur. Oğlunu okuldan almaya gitmektedir ve geç kalmıştır. Bu esnada aşırı derecede yağmur yağar ve yolda bir kaza olmuş trafiğe kapanmıştır. O anda GPS cihazından okula alternatif yol için bilgi girer. Ancak alternatif bir yol yoktur. Bu esnada GPS koordinatları dikkatini çeker ve elindeki kağıda bakar. Bulunduğu yer koordinatları ile kağıtta yazılan sayılar uyuşmaktadır. O zaman anlar ki olayların tarihinin önünde bulunan sayılar o yerin koordinatlarını vermektedir. Bu esnada yol durumunu öğrenmek için dışarıya çıkar ve bakınır. O esnada kendisi ile konulan polis kaçmaya başlar. John arkasını döndüğünde ise bir yolcu uçağının düştüğünü görür. Yaralılara yardım etmek için koşar…
Kağıtta yazan sayılar bir felaketi daha doğrulamıştır. Bir sonrakine önlem almak için, çabalamayı düşünür. O arada televizyonda gördüğü terörist haberiyle bu olayı bağdaştırır. FBI’ı arar ve koordinatları verir orada bir saldırı olacağını söyler.
Kendisi de olay yerine gider. Olay yeri kapatılmamıştır. Polise neden kapatılmadı, size ihbar gelmedi mi diye sorunca birden şüpheli duruma düşer ve metroya doğru kaçmaya başlar. Metro içinde gözleri bir şüpheli aramaktadır. O arada birinden şüphelenir ve onu kovalamaya başlar. Adam metroya biner aynı şekilde polisler de son vagonda polisler onu yakalar. Bu arada kaçan adam ellerini kaldırınca hırsız olduğu anlaşılır ancak tren birden raylardan çıkarak, bir çok insanın ölümüne sebep olur. Sondan bir önceki kehanet de gerçekleşmiştir.
Son kehanet için ise sayılı gün kalmıştır.
Bu arada aklına takılan soru işaretleri için bu yazıları yazan Lucinda bulmak için araştırmaya girer. Lucinda bir kaç sene önce evinde ölü bulunmuştur. Daha sonra Lucinda’nın kızını aramaya başlar ve bulur. Diana da, Abby adlı kızıyla beraber yaşamaktadır. John olan bitenden ve bu kağıttan Diana’ya bahsettiğinde, Diana ondan kaçar ama daha sonra geri döner ve onu bulur. Diana annesinin hikayesini anlatmaya başlar. Bu sayıları ona başkaları fısıldamaktadır ve Diana’ya da bu tarihte, son kehanet tarihinde öleceğini söylemiştir. Diana ona inanmamış, inanmak istememiştir ama içinde hep bir tereddüt olmuştur.
Son kehanette bir şeyler eksik yazılmıştır. Koordinatlar ve kişi sayısı bildirilmemiş yerine ters “EE” yazılmıştır. Diana onu annesinin evine götürünce Bu ters E”lerin aslında normal “E” olduğunu ve “EE”nin anlamının ise herkes olduğunu öğrenir. Yani bu son kehanet, küresel anlamda bir felakettir.
John bu olayın devam eden güneş patlamalarıyla bağlantılı olabileceğini düşünmektedir. Son kez hesapladığı zaman büyük güneş patlamasında bu patlama sonucunda dünyanın yaşanacak bir yer olmayacağı ortaya çıkar. Çünkü atmosfer delinecektir. Televizyondan insanların sığınaklara sığınması yönünde haberler çıkar. Ancak onları sığınaklar bile kurtarmayacaktır.
John kehanetleri yazan kişinin öğretmeni ile görüştüğünde onun son kez kapıya birşeyler kazıdığını öğrendiği için okula bu kapıyı bulmaya gider. Kapıyı bulur ve son rakamları alır. Rakamlar Lucinda önceden gitmiş olduğu evinin koordinatlarıdır. Oraya gidecekken, Diana’nın hem Abby hem de Celeb’i alıp mağaralara gitmek için yola koyulduğunu görür. John onları takibe çıkar ancak hiç bir elektronik alet doğru düzgün çalışmamaktadır.
Diana benzin almak için, durduğunda Celeb babasına telefon açar, Diana, John’a yerlerini söylerken birden bire Diana’nın arabası çalınır ve çocuklar kaçırılır. Çocukları kaçıran ise, bu sayıları fısıldayan kişilerdir. John benzin istasyonuna gelince kimseyi bulamaz. Oradakilere sorar ve bir kadının çocuklarım kaçırıldı deyip bir araç çaldığını kaçtığını söyler. Çocuklarını takip eden Diana trafik kazası geçirir ve ölür. John onu yolda görür ancak çocukları kaybetmiştir. Lucinda’nın evinde doğru gider ve orada arabanın tekerlek izlerini görür. O yöne doğru gider. Boş bir alanda, peşlerinde olan adamları görür ve iki çocuğu… Yavaş yavaş her şeyi anlamaya başlamıştır. Bu iki çocuk seçilmiş kişilerdir. Gökyüzünden bir araç iner ve bu iki çocuğu alır.
John ailesinin yanına döner. O esnada büyük patlama gerçekleşmiştir. Tüm dünya yerle bir olur.
Elbette hikaye de burada bitmiyor…
Bu kısmı filmi izlemeyenler okuyabilir.
Filmden notlar, gözüme çarpanlar:
Proyas beklediğim gibi bir filmle çıktı karşıma ama nedense film boyunca beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Hala çıkarabilmiş değilim.
Gerek senaryo, gerek ışık, müzik, oyunculuk hepsi gayet güzel. Film her saniyesinde sizi içine çekiyor ve kopamıyorsunuz.
Uçak düşüş sahnesi şu zaman kadar yapılmış en iyi sahnelerden biri. Meşhur Lost’un uçak düşüş sahnesi bile yanında maketmiş gibi kalıyor.
Aynı şekilde metro sahnesi de her aliyle insanı geriyor.
Finalde çocuklar araca bindirilirken, uzaylı betimlemeleri ve uzaya aracı çok güzel olmuş. Uzaylıların kendi formlarına döndükten sonraki halleri akılda aslında kim oldukları konusunda soru işaretleri bırakıyor … kanatları olan uzaylılar…
Çocukların gittikleri dünya betimlemesi mükemmel olmuş. Bu durumda Proyas – Aronofsky paslaşmasının mükemmel bir örneğini görüyoruz. Nasıl Requiem for a Dream‘de hayali kurulan iskele Dark City‘nin finalinde ki iskeleyse, Knowing‘in finalindeki ağaç ise Fountain‘in hayat ağacı ile aynı.
Film soru işaretleri bırakmadan bizi eve göndermiyor.
Filmin senaristlerinden de olan Ryne Douglas Pearson aynı isimli kitabın yazarı. Yazar’ın uyarlanan bir diğer kitabı ise Mercury Risin.
Filmin müziklerini ise Marco Beltrami yapmış, filme uygun ve gerilimi tetikleyen müzikler çok güzel. Bana Fountain’i hatırlatmadı desem yalan olur…
Tabi film hakkında notlar bu kadarla bitmez. Ancak oturup defalarca izlenmesi gereken filmler bölümüne attığım bir film.. Kesinlikle hoşnutsuz ayrılmayacaksınız filmden. Eğer öyle bir şey olursa biralar benden… 🙂
Bu film kader inancı ve teslimiyete de atıfta bulunmaktadır. Gerekli tüm verileri bilmesine rağmen hiçbir felaketi önleyememesi, babasını aradığında aldığı cevap bunlara örnektir.
Ya ben Nicolas Cage’in odasına cekildigi anda calan muzigi ariyorum.Arada tekrar calan bir müzikti.Marco Beltrami klasik bir müziğimi tekrar yorumlamış yoksa o mu bestelemiş,,,Müzikler süperdi..
@ adsız 1 film zaten bu konu üzerine kurulmuş. şöyle bir yönetmen geçmişine baktığımızda zaten hep kader, tanrı, varoluş, din konularını irdelemekte…
@ adsız 2 filmin müzikleri zaten Marco Beltrami’ye ait. son iki filmdir de Proyas kendisi ile çalışmakta. hal böyle olunca Beltrami kendi müziklerini yorumlamış olabilir…
Siz ne düşünüyorsunuz?