Aslında ben bir şeyler yazıyorum. Yazdıklarımın sonu gelmeyip bilmeyince yayınlamayıp bir köşeye koyuyorum. Ya da koyduğumu sanıyorum. Çünkü ne zaman yazdığımı düşündüğüm şeyin devamını getirmek için arasam bulamıyorum.
Çok büyük çelişkiler denizinde boğulmak üzereyim. Yakında bani kurtaracak iki ada var lakin ikisine de yaklaşamıyorum. Birisi tün bunları rüyalarda olma gerçeği, diğeri ise, hiç birinin yazılmamış olması gerçeği. Her iki ada da hayatımı idame ettirebilir ancak sürekli bir yanımı ıssız bırakır ve beni mutsuzluğa iter.
Mutsuzluk demişken, mutluluk sürekli özlemlere ulaşmaktan iftihar duymakmış, o zaman mutsuzluk iftihar durmamak mı oluyor? Şimdi biraz düşünce biraz mantıklı gibi, lakin kimsenin benle iftihar duymadığını düşünürsek bu o kimsenin benden ötürü mutlu olamama anlamına geliyor.
Şimdi aslında muhtemel bir psikolog karşısında kuracağım cümleler bunlar ve türevleri olacak. Bakıyorum da sanki aslında benim asıl derdim, Bu kelimelerin kavram karmaşaları. Hayır ifade edemiyor bir çoğu yoksa, çocukluğumda ne olduğunun şu an içinde bulunduğum durumla ne alakası var? Bu tam anlamıyla bir neden bir sonucu doğurmalı tezini ispatlamak adına kurulmuş bir düzenek. Çocukluğum benim kontrolüm altında değil, peki neden başkasının nedenleri benim sonuçlarım oluyor? Sen insanları toplu yaşamaya sevk et, yüzde atmış salak olsun, onların nedenlerini sonra sen sonuç olarak yaşa.
Şimdi aslında bir başka konu da bu blog ne kadar daha açık kalır. Bana kalırsa sanki benimle birlikte ölür. Ama hiç akla yatkın geliyor mu seksen (Allah söyletti) yaşında biri blog yazsın. Lan zaten kim okuyor ki? Okusak zaten adam olurduk. Sözüm tabiki meclisten dışarı, ben kendimi okutup adam çıkartacak kıvamda olduğumu düşünmüyorum, hoş gerçi kendimle kıvaç duyup (bu bir nevi mutluluk içerir, bir zamanların TDK’sına göre, (TDK’da kısaltma oyunu yaptım anlayana:) t ile d arasına a koyun) mutluluğun anlamı kıvanç kelimesi ile tarif edilmiş) piyasadaki ünlü mecmualarda yada onların destekçisi yazarlardan daha iyi yazdığımı düşünsem de, (kıçım nasıl bir havada, boşlukta kalmış, klozet?) haddim değil elbet Aziz Nesin’in çoğunlukla itham ettiği insanlara bir şey öğretmeye çalışmak. Gerçi onlar her şeyin iyisini bilir.
Gençken dilim sivriydi. Sonra bu sivriyi kendime çevirmek için baya bir uğraştım. Döndü dönmesine de, iyi mi oldu kötü mü oldu bilemedim, zaten saf bizde kötü bir anlama gelirken, sırtın sene iyi mi oldu kötü mü ben anlayamam.
Değinmek istediğim konular var. Mesela ben neden bu kadar gündemden kopuğum? Futboldan, arabalardan, dolardan, dövizden, yurodan, müzikten… Daha da çirkinkeşip bu listenin devamını getirirdim ama bir edebiyatçı, adı üstünde edepli olmalı. Alakası yok tabi ama ben bu anlamdan yürürüm: Ne kadar boş, gereksiz, yapmacık, sözler bunlar. Ben bu boş ve yapmacık sözlerimle kelimenin tam olarak hakkını verirken, bir nevi edebiyat yaptığımın farkındayım. Oh, Bunun sonu nereye gidecek. Şimdi nerde kalmıştık. Evet gündem, gündemi neden yazmıyorum ben? Hım, neden? Sanırım her yer gündem olduğu için. Yani şurda iki üç aydın toplanmışız, iyi olduğunu bildiğimiz karanlık taraftayız hepimiz, toptan mı kaptıralım kutuyu? Ah ah, rahmetli babaannemin bir lafı var, “şöyle karnımı yarsam neler çıkar ordan, Hep içime atıyom hep”. Aynen bence de öyle, tüm sebep son zamanda serilen vücuduma bu. Bi kardan karnımı muhtemelen tığ gibi olurum, Yada oldururlar. Sesiz harflere nokta mı koysaydım?
Sosyal medya sıkıntılarından bahsetmem gerekir mi? Hoş aslında herkesin derdi aynı. Ben de aynı dertlerden mizdaribim. Şimdi bi kaç tip var sosyal medya kullanıcısı, Biri eli sürekli beğen ve paylaş butonu üzerinde (ben okuyup, izleyip, baktıklarını düşünmüyorum), diğeri ise sadece milleti gözlemek, dedikodu endeksini düşürmemek için, takipte. Bu tür paylaşmaz, yazmaz, sadece görür, bakar. Ben aradaki statüde arada bakan arada paylaşanlardanım. Zaten burası da bi sosyal medya. En azından dedeme varıncaya kadar arkadaş değiliz burada kimseyle. Şimdi birde ikili sarılmalar var. Türkiye’de düşünce katidir. Çelik bile yanında daha esnek kalır. Herkesin de bir düşüncesi olduğunu hesaba katarsak, aslında bir Türk ile fikir dalaşına girmek, sonuçsuz laf kalabalığından öteye gitmez. Şimdi bu kati doğrulara gelirsek, aslında bunun için az biraz ‘memalanmak’ yeterlidir. Gülücük. Şimdi hal böyleyken, bir şeyleri diretmenin anlamı yok. Yanlız bu kadar kati olurken bu kadar kaypak nasıl olunur anlamıyorum. Gerçi bakınız. DB.
Aslında sitenin bir mysql DB’sinin yedeğini almalıyım. Arada kopmalar falan oluyor, bir şey olsa on yıllık emek çöp. Geç körpe bir delikanlıydım. Piskevitlerimi kim yedi?
Şimdi bir yandan da yazıya nasıl bir başlık atsam diye düşünüyorum. Zaten yazdıklarım uHn uzadıya, hakkım ikinci cümleden sonraya bakmıyor, yazılanlar koca bir saçmalık, Hiç bir anlam ifade etmiyor, o zaman yazının başlığı koca bi saçmalık olsun. Zaten şarkısı da var. Yazı güzel olmasa da şarkı güzel.
https://youtu.be/xIN5ceCcXhM