Küçük bir İzmir turu… (Alaçatı – Çeşme)

Her fırsatta kaçmaya, gezip tozmaya meyilliyim. Bu hafta da bu gezmelerden birine geldi. Aslında gezinin amacı iş için ama arada eğlenceyi sıkıştırmadan da olmuyor. E tabi hep çalışacak değiliz ya biraz da kaytaralım.

Hafta hızlı başlamıştı. Daha ilk günü günü birlik Ankara seyahatim oldu. Aslında ben baya gezerim ama bunları pek yazmamıştım. Yaz dönemi malum blogu ziyaret edenleri incelerken tek tük olan gezi yazılarımın hit aldığını gördüm. O zaman dedim ki e geziyorum madem neden yazmıyorum. Bu günden sonra belki geriye de dönük gezdiklerimi, gördüklerimi ve hatta, ve hatta yediklerimi yazmaya karar verdim. Bazen bunlar sıcağı sıcağına olabilir.

Şimdi Ankara dedim ya yazının başında Ankara ile ilgili pek bir şey demeyeceğim sadece Ankara’nın meşhur kapısını paylaşmak istiyorum sizinle yorum size kalmış. 🙂

Biz gelelim kısa turun İzmir kısmına. Sabah Yenikapıdan feribotla yola koyulduk ve Mudanya’ya kendimizi attık. Tabi sabah seferiyiz midemize bir kazıntı çöktü dedik ne olsa da yesek. Yol üzerinde o mu olsa bu mu olsa diye düşünürken, artık açlık iyice rahatsız etmeye başladığında karşımıza Gölpark Köfteci Kenan (Foursquare) çıktı ve birden daldık içeriye. Artık bahtımıza ne çıkarsa yemeye razıydık. Birer kahvaltı tabağı söyledik ve beklemeye koyulduk. Resimde de görüleceği gibi bir kahvaltı tabağı geldi bize ama her şey kesinlikle çok lezzetliydi. Yani öyle uyduruk lezzetsiz bir kahvaltı gelmedi karşımıza. Köftesi de güzelmiş belki bir sonraki sefer köfte yemeye geliriz. Hafta sonu biraz kalabalık oluyormuş ama.

Küçükte olsa Göl Park Köfteci Kenan manzarası
Bahsi geçen kahvaltı
Mekan yeşil ve suya yakın olunca şöylede sinekler oluyor yazmadan edemedim. Gerçi bize pek zararları dokunmadı.

 

Nihayetinde bu güzel kahvaltıdan kalkıp yola koyulduk. Bornova ve son olarak Narlıdere de işlerimizi bitirdikten sonra madem buraya kadar geldik haydi Çeşmeye gidelim dedik. Tabi biz Çeşme yoluna çıkınca yolda Alaçatı tabelasını görünce Alaçatı’ya uğramadan gitmeyelim dedik. Önce küçük bir şehir merkezi turu sonra ver elini plajlar. Yüzeceğimizden değil aslında sadece ortamı incelemek için ve aşağıdaki resimleri çektik.

Herkes biliyordur ama Alaçatı’da sokaklar böyle. (ben bilerek en boşunu kötüsünü çektim :))
plajların bir kısmının panoramasını yapalım dedik. şöyle bir köşesine de otel yapıyorlar ya bu zamana kadar nasıl yapılmamış diye hayret içinde de kaldık. ama yapılmasın ya yazık. cidden yazık….
burası da biraz yakından. siz boş olduğuna aldanmayın muhtemelen hafta sonu iğne atsanız yere düşmez.

 

Alaçatıyı biraz kolaçan edip koyulduk Çeşme yoluna. zaten on dakika falan sürüyor. İki seçeneğiniz var giderken ya yeni yol otobandan yada eski yol sahilden. Tabi biz sahili seçiyoruz.

Aslında o kadar çok İzmir’e gittik geldik, nedense buraları pek gezmemişiz. Nasıl olur diye düşününce aslında bunun cevabının biraz popüler yerlerden kaçıyoruz olmamız olabilir. Geri ben yıllar önce Çeşme’ye denizden bir uğramıştım ama o zaman sanki buralar daha farklıydı. Buralar hep dutluktu demeyeceğim ama bu gün yerlisinden duyduğum gibi “buralar hep ağaçlıktı” diyebilirim.

Çeşme aslında bizim için biraz hayal kırıklığı oldu. Biz akşama eğlencesine kalmadık mı yoksa beklentimiz mi yüksekti bilmiyorum ama Çeşme bizi pek tatmin etmedi. Biraz şehir merkezi ve sahili dolandık ve bir iki fotoğrafta buradan aldım.

nedne hep deniz çekiyorum? çünkü deniz çekmediğimde böyle taş maş garip bir şeyler çekiyorum. bu sebepten bina sokak resimleri pek yok. tabi çekmeye çalışacağım. gerçi internette aratılsa benim çektiklerimden kaliteli milyonlarca resim vardır. benim ki işte yazı boş kalmasın diye…

 

Tabi bizdeki Çeşme hayal kırıklığından sonra rotamızı yine Alaçatı’ya çevirdik, Alaçatı candır diyerek. Sanki bize daha hitap eder gibiydi. Amacımız akşam yemeği için bir yer bulmak. Forusquare ve Swarm’dan yerleri kontrol ettik. Arkadaşlarımız nereye gitmiş ne yapmış diye bakınırken aslında kimsenin pek yorum yazmadığını gördük. Bizde afaki Karina Balık Restorana girdik. (FS) karşılama ve ilgi güzeldi. Hemen balığımızı seçmeye gittik. Yemek konusunda sınır tanımayan iki kişi onu mu yesek, bunu mu yesek derken resimdekileri sipariş ettik. Tabi bunlara ufak tefek ek oldu ama onların resmi yok. Ancak salata ve salatada kullanılan peynir süperdi. Yani bütün ömür bu şekilde otla beslenebilirim o derece yani. Akabinde balığımız ve tatlımız da çok güzeldi. Kısacası Karina Balık Restoran her şeyi ile iyi bir seçimdi. Keyif aldık.

ömrümü geçirebilirm dediğim salatamız. (peynirsiz asla olmaz)
balığımız (adını sen koy)
çok kıvamında helvamız

 

Nihayetinde yemeğimizi yedik kalktık. Hesapta öyle çok fazla gelmedi. Yani İstanbul fiyatından pek farkı yok. Üstüne üstlük birde taze ve lezzetli şeyler yedik. Bu fiyata siz gelin İstanbul’da yiyin bakalım sıkıyorsa. En önemlisi de her şeyin lezzetli olmasıydı.

Karnımızı da doyurunca nihayetinde yola çıkmak için ayaklandık ama bir Türk kahvesi içmeden gitmeyelim dedik. Alaçatı’nın hatırı kalsın bizde istedik çok mu? Yol üstünde Köşe Kahve‘ye denk geldik ve etrafta bolca yazan sakıza güvenerek sakızlı Türk kahvesi söyledik. Kahvelerimizi içtik falımızı kapattık ama bakmadan kalktık. Şimdi fala inanıp yolumuzu değiştirmeyelim dedik.

Biz İzmir yolunda acaba geri dönsek mi diye düşünüp dururken zaten otelimize varmıştık bile. Ben üşenmedim birde bu yazıyı yazdım bu saatte. İşte rahatlamak böyle bir şey sanırım. Kafanın boşalması.

Bakalım yarın ne olacak. Buralarda rüzgar gülü çok. Artık rüzgar nereden eserse…

küçükte olsa aldığımız yol. o noktaların çokluğu buralarda çok dolandığımız anlamına geliyor.

Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?