KUKUMAV KUŞU 1
Pek akıllıca değildi ardımda bıraktığım izler.
Belki de artık yakalanmak istiyordum.
Soğuk hastanenin kapısından içeriye girdiğimde beyaza boyanmış duvarların üzerime doğru geldiğini hissettim. Birkaç kez sendeledim. Artık iyice kanım çekilmiş olacak ki elimi bastırdığım yaradan sızan kan iyice azalmış, damlamaya başlamıştı. Gözümde sadece bir beyazlık. Arada sağa sola uçuşan yeşil sinekleri saymazsak her şey bembeyaz. Biri bana geliyor. Yaklaştıkça büyüdüğünü fark ediyorum ama bir türlü netleşmiyor. Bir vızıltı kulağımda. Benimle konuşmaya mı çalışıyor yoksa, o sinir eden uçuşlarından birini mi yapıyor bilmiyorum. Sol elimi sağdakinin üzerinden çekip belime sıkıştırdığım bıçağa uzanmaya çalışıyorum. Elimi çekince diğer elimin altından birkaç damla kan daha hızlı akmaya başlıyor yere. Başım aniden savruluyor ve bir kırmızılık görüyorum yerde. Sineklerin sayısı artıyor. Her biri akan kanıma hücum ediyor anlaşılan. Belimin arkasında hiçbir şey bulamıyorum. Koca bir boşluk. Birdenbire içinde bulunduğum kan gölü beni kendine çekmeye başladı. Sanki bir güç kollarımdan beni aşağı doğru bastırıyor ve kanın içine çekilmemi kolaylaştırıyordu. Aniden boynuma kadar batmıştım. Yeşil sinekler ise bana öylece bakıyorlardı. Birdenbire bütün vücudum kırmızılığın içinde kaldı. Nefesimi ciğerlerimi acıtacak kadar tutmuş gözlerimi henüz açmamıştım. Gözlerimi suca açamazdım çünkü. Ne normal suda ne de denizde? Oysa kanın içinde yüzüyordum. Kanın içinde gözlerimi açabilir miydim acaba?
Birkaç kez yutkundum. Yutkununca nefesini daha fazla tutabiliyorsun. Çocukluktan kalma öğrendiğim bilgi bu. En son saydığımda üç dakika nefessiz kalmıştım. Yine çocuktum. Büyüdükçe bunlara ihtiyacınız olmadığınızı düşünüyor ve hesabını tutmuyorsunuz. Ne yazık! Ciğerlerim büyümüş olsa da bu nefesimi üç dakikadan fazla tutabileceğim anlamına gelmiyor tabi. Ama yine de kıstasım üç dakika olsun.
Tüm vücuduma dolanmış kadifemsi bir doku hissediyorum. Hafif kaygan, zaman zaman iç gıdıklayıcı. Bu doku içimi ısıtıyor ve bana güven veriyor. Her ne kadar yutkunmalarımı arttırmış olsam da artık yetmeyecekmiş gibi. Beynime doğru bir basınç hissediyorum. Sanıyorum kanım iyice kirlendi. Boğulmak böyle bir şey mi? Vücuduna, ciğerlerine sıvı kaçmasından çok kanın oksijensiz kalması mı? Sanıyorum ikisi de aynı şey. Bir kramp giriyor tüm vücuduma, istemsiz bir şekilde acısını savurmak için ağzımı açıyorum, derin bir hava kütlesi dışarıya bırakıyor kendini. Ne kadar yerine yenisini doldurmak istemesem de kaslarım kasılıyor ve yerine yenisini alıyor. Boğulmuyorum. Aynısını tekrar deniyorum. Bilinçli olarak. Bir an tereddütte kalıp nasıl nefes aldığımı unutuyorum. Tam yine nefessiz kalmaya başlamışken reflekslerim giriyor devreye ve çalışmaya devam ediyor. Düşünmemeliyim. Düşününce yapamıyorum bu işi.
Nefes alabiliyorum. Birkaç kez denedim. Demek ki insan kanın içinde nefes alabiliyormuş. Boşuna insana hayat veren sıvı dememişler. Hafifçe gözlerimi açıyorum. Yanmasın diye önce bul bol kırptıktan sonra gözlerim açılıyor. Büyük bir kırmızılığın içindeyim. Durun bir dakika, kırmızılık açılıyor. Yavaş yavaş, boya katılmış gibi beyazlaşıyor. Her yer bembeyaz. Yere uzandığımı fark ediyorum. Ker kırmızı. Yanağımı dayadığım kısım. Hastanede olduğumu hatırlıyorum. Etrafta kimse yok.
Sesleniyorum, dinliyorum. Sesleniyorum. Dinliyorum. Derin bir sessizlik.
Siz ne düşünüyorsunuz?