Luc Besson kendini iyiden iyiye senaristliğe verdi. Gerçi senaristlikten çok ben hikaye yazayım fikir ortaya atayım boyutunda bu iş ama yine de senaryoya müdahale ettiği kesin. Ancak son dönem Luc Besson hikayesi imzalı filmlerde izlediğim sorun bu filmde de mevcut. Karşımıza sadece basit bir konu çıkıyor. Hikayenin derinliği ise sürekli göz ardı ediliyor. Lockout’da aynı şekilde çekilen bir film.
Hikayemiz bilindik sıradan bir hikaye. Film 2079 yılında geçiyor. Mahkumlar cezalarını çekmek üzere uzayda özel olarak yapılan bir hapishanede dondurularak ceza sürelerinin geçmelerini bekliyorlar. Bu sırada Amerikan başkanının kızı Emilie Warnock sosyal gönüllü olarak bu hapishanedeki şartların düzgün olup olmadığını kontrol için hapishaneye gider. Burada bir mahkumla görüşürken mahkum görevlilerden silahı alır ve buradaki herkesi öldürür. İkinci iş olarak ise diğer mahkumları da uyandırır.
Snow ise kafasına göre takılan bir Amerikan ajanıdır. Ancak önemli birini öldürdüğü iddiasıyla tutuklanır. Onun yeri de bu hapishane olarak kesinleşir. Ancak Amerikan başkanının kızının uzay hapishanesinde rehin kalması sebebi ile, Snow’a kızı kurtarması için teklifte bulunur. Snow bunu kabul eder. Hem kızı kurtaracak hemde bu hapishanedeki arkadaşı yardımıyla kendini temize çıkaracaktır.
Bu şekilde aksiyon başlar. Ancak şunu belirtmekte de fayda var ki, filmin ilk beş dakikasındaki aksiyon, sonraki dakikalarda kendini koruyamıyor. Aksiyon birden düşüyor ve sonraki dakikalar aksiyonun artacağı umuduyla geçiyor. Hikayenin altyapısı yok demiştim. Bu sebepten kaynaklı sorunlar fazlasıyla göze çarpıyor. Bir yerde filmdeki tüm karakterlerin aptal olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Çoğu mantıksız hareket ediyor.
Tabi kafa kurcalayan bölümlerde mevcut mesela en önemlisi Snow ve Emilie’nin astronot kıyafetleri ile uzaya atlamaları ve dünyaya kadar düşmeleri. Düştüklerinde ise üstlerinde kıyafet yok. Birde bulundukları yer nasıl oluyorsa polislerle çevrilmiş. Sokağın ortasına düştüklerini (iniş yaptıklarını) hesaba katmıyorum. Dikkat ettim de bütün mahkumlar, bilhassa psikopatlar dövmeliydi ve içlerinde hiç Müslüman yoktu. O kadar alışmışız ki bana biraz tuhaf geldi. Sanıyorum Besson’un geleceğinde onlara yer yok.
Filmde kötü karakterler çok kötüyken iyi karakteler de çok iyi. Ortada bir karakter çıkmadı karşımıza. He ne kadar filmde Guy Pearce ve Maggie Grace baş rolmüş gibi gözüküp afişe isimlerini yazdırmış olsalar da beni oyunculuk anlamında tatmin edem tek isim, Joseph Gilgun oldu. Yanına bir de Vincent Regan‘ı ekleyebiliriz.
Film görsel olarakta aslında tatmin etmiyor. Belli ki para harcanmış biraz daha harcanıp daha düzgün bir görsellik çıkartabilirmiş. Hele hele motosikletle kovalamaca sahnesi, eski bilgisayar oyunlarından kalmış gibiydi ve oldukça rahatsız ediyordu. Tüm bunlara rağmen film kendini izlettiriyor. Komedi, aksiyon, katiller, iyiler, aşk meşk derken film bitiveriyor. Eğer görsellik olsun, derinlik olsun fazla kafaya takmam ben derseniz film kolaylıkla izlenebilir.
Yönetmen: James Mather, Stephen St. Leger
Senaryo: James Mather, Stephen St. Leger, Luc Besson
Oyuncular:
Guy Pearce | … |
Snow
|
|
Maggie Grace | … |
Emilie Warnock
|
|
Vincent Regan | … |
Alex
|
|
Joseph Gilgun | … |
Hydell
|
|
Lennie James | … |
Harry Shaw
|
|
Peter Stormare | … |
Scott Langral
|
|
Jacky Ido | … |
Hock
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?