yoğun kar yağışı istanbulu felç ederken bir haftadır süregelen agrafide beni tatil etti. neye elimi atsam ikinci cümlenin sonunda bir üçüncünün tek bir harfine uzanamaz oldu elim. bunun şahsıma nazır tembelliğimle bir alakası olduğunu düşünüyorum. artık bilgisayar klavyesi tuşlarına basıp yazmak zor geliyor. eski usullere dönüp kağıt kalem kullansam bunların bilgisayara aktarımı ayrı bir dert. hal böyle olunca üçüncü cümlenin başında ki bıkkınlıklar hat safhada yer alıyor. şöyle konuştuğunu yazan bir program var mıdır acaba? hatta düşündüğünü olsa daha iyi olur.
birçok hikaye yine yarım kaldı. ufak tefek kargaşalarım kaoslara doğru yürümüyorda değil. ah zaten bu zmaana kadar ne bitirdim ki. iki üç şey. kendimi boşa damlayan bir musluk gibi hissediyorum lakin damlaya damlaya göl olmaktan uzak. çünkü damlaların her biri zıt gönlerde hareket ediyor.
sabah işe yürürken (bu karda yürünür mü demiş olabilirsiniz ama mesafe yakın) üzerime dolan karın ağırlığını bile taşıyamadım. esen rüzgar da cabası. damarlarımda dolanan bıkkınlık iksiri tekdüze süren hayatımın son tetikleyicisi sanırım. bıktığım birşeyler olmasabelkide hiç birley yapamam. ah heskiden ne çok uğraşım vardı. şimdi ise bir aile katliamo günlerdir elimde okuyamıyorum bile. sıkkınlık, bıkkınlık… dışarıda yağan kar…
bembeyaz ve bakamıyorum gözleirm sulanıyor… sabahki soğuğun acısı şimdi çıkıyor sanırım. başım ağrıyor. Allah’ım n’olur eski halime dönim… kel kalmak veya şişmanlamak umrumda değil. beynim yerine gelsin sadece… bu günkü vazifemi de gerçekleştirdim. en iyisii çatıya çıkıp boğaz manzarasını izlemek… fotoğrafta çeker koyarım belki…
hoşça kal günlük…
sağlıcakla…
Siz ne düşünüyorsunuz?