Türk Sineması son dönemlerde çok fazla korku filmi çıkartıyor. Buna gerçekten çok seviniyorum. Tabi bu durumun bir başka boyutuda var. Bu filmlerin kaç tanesine gerçekten korku filmi diyebiliriz. Aslında genel olarak Türk korku sinemasına baktığımızda yaptığımız işlerden ders almadığımızı görüyoruz. Malesef bu ders almamazlık sürekli aynı şeyleri izlememize sebep oluyor. Muska da var olanlardan ders almamış bir film.
Filmin yönetmen koltuğunda Özkan Çelik var. Bu yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi. Senaryoda da ismini görmek mümkün. Muska afişine baktığınızda, lanse edilen şekliyle karşınıza bir korku filmi olarak çıksa da korkunun yanından bile geçmiyor. Filme olsa olsa gerilim diyebiliriz ama pek gerdiğini de söyleyemeyeceğim. Aslında filmin konusu biraz daha farklı son dönem izlediklerimizin yanında ancak işleniş olarak klasik korkuları andırdığından bu parlak fikir de sınıfta kalmış.
Filmde bir ana hikaye mevcut ve bu hikayeyi yönetmen gizlemeyi seçmiş. Filmin ortalarına doğru siz zaten izleyici olarak olayı çözmüşken geçmişin geri dönüşlerle patır patır veilmesi beni çok fazla tatmn etmedi. Hikaye bir konu üzerine odaklanmış ama hikayenin özüne varışta kurgu sorunları mevcut. Filmde çok fazla neden sonuç ilişkisi yok. Siz izleyici oalrak bir şeyi diğerine bağlamaya çalışıyorsunuz.
Karakterler çok fazla düşünülmeden seçilmiş ve yazılmış. Hangi karakterin, hikaye etkisi olsuğunu yada hikayenin asıl karakterinin kim oldğunu çözemiyorsunuz. Hikaye bir karaktere yoğunlaşırken sonra bir başkasına kayıveriyor. Bu da hikayenin zayıflamasına neden oluyor. Bir çok yan karakter kalabalık olsun diye konumuş gibi.
Filme uğraşılmış edilmiş ama sitenilen gerilim atmosferi bir türlü verilememiş. Buna sebep, hikayenin yanı sıra bilhassa, gerilin / korkun diye hazırlanmış efekler ve mekanlar. Tabi bu listeye bir de oyuncuların rollerini benimseyememelerini de katabiliriz. Başrol oyuncusundan yan oyuncusuna kadar bütün oyunculuklar kötüydü. Bu sebeptendir ki zor izlenen filmi daha zor izlemeye getirdi. Ancak flimin sonunda kötülerin kazanması fena bir fikir değildi.
Celal, Otis Abi kıvamında bir hayat süren bir gazetede ilişkiler üzerine yazılar yazan bir yazardır. Günün birinde evinde yaşadığı sevgilisine başka bir kadınla birlikteyken basılır. Kız onu evden kovar. Evsiz kalan Celal arkaşının da yardımıyla bir ilanından kiralık bir oda bulur. İki arkadaş odaya bakmak için giderler. Celal, arkadaşının ısrarlarına rağmen evi beğenmez ama evde kiracı olan Yasemin’i görünce evi tutmaya karar verir.
Evde yaşamaya başlar bir süre sonra kabuslar görmeye başşlar ve evde garilikler olduğunu fark eder. Tam evi terk edecekken Yasemin onu kalmaya ikna eder. Zaten kalma sebebi Yasemin olan Celal evde kalmaya devam eder. Ancak gariplikler ve rüyalar yakasını bırakmaz.
Yine filmde dini öğeler ön plana çıkarılmış. Biraz daha insan psikolojisine değinilse yada finalde olan kısım filmin ortalarında olarak bir Kavanozdaki Adam ve aile psikolojisi uygulansaymış filme oldukça başarılı olurmuş. Ama sonuçta olan olmuş.
Peki vakit ayırmak gerekir mi? Bu konuda ben kararsız kaldım. Belki bir şeylerle uğraşırken ses olsun diye izlenilebilir.
Yönetmen: Özkan Çelik
Senaryo: Özkan Çelik, Serhan Nasırlı
Oyuncular:
Sezgin Erdemir | … |
Celal
|
|
Tanju Tuncel | … |
Aliye Hanim
|
|
Aslı Şahin | … |
Yasemin
|
|
Taylan Güner | … |
Engin
|
|
Hakan Karsak | … |
Yasar
|
|
Efe Karaman | … |
Mehmet
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?