mutsuzluk

– merhaba büdü
– merhaba edi
– merhaba büdü
– merhaba…
– büdü, neyin var senin?
– ne bileyim kendimi mutsuz hissediyorum .
– ov… niye mutsuz hissediyorsun?
– bilmliyorum, ama mutsuz hissediyorum işte edi. nedenini gerçekten bilmiyorum.
– ama ortada bir şey yokken mutsuz olman çok saçma büdü. hayır, geçerli bir nedenin olsa anlayacağım. örneğin, raptiye koleksiyonunu kaybetsen yada güvercinlerinden biri kaçsa o zaman mutsuz olabilirdin.
– haklısın.
– en sevdiğin gömleğini yıkayıp assan rüzgar alıp uçursa yada çocuk bahçesini kapatsalar orada bir daha hiç oynayamasan o zaman mutsuz olurdun.
– haklısın edi çok doğru, evet.
– en sevdiğin bilyeni kaybetsen, yada en iyi dostunu örneğin beni, yakın arkadaşın ben edi. seni bırakıp gitsen ve beni bir daha hiç görmeyecek olsan, o zaman mutsuz olmakta yerden göğe kadar haklı olurdun.
– evet doğru söylüyorsun edi, haklısın çok doğru söylüyorsun. şimdi kendimi çok daha iyi hissediyorum sağ ol.
– burada olmasaydım. bir daha hiç şöyle karşılıklı oturup konuşamasaydık birlikte deniz kenarına gidemeseydik, hayvanat bahçesine gidemeseydik, mutsuz olduğun zaman canım arkadaşım büdüyü böylesine bilgilendiremeseydim…
– edi, edi ne oldu?
– kendimi çok mutsuz hissediyorum…

peki benim mutsuzluğum, hangi karede, hangi sahnede. bir illet midir bu üzerime yapışan? yoksa her adımımda kollarımı açtığım geleceğim mi? ne kadar sürecek, tez zamanda bırakacak mı yakamı, üzerimdeki toprağa dek benimle mi olacak?

bütün sorunlar, bütün sorunlar ardınızda mı yoksa… dost mu sizle mutsuzluk…