Çılgın Korsan Jack fena hasta olduğunda onun gemisine bir ziyaretçi gelir. Jack’in yaveri Lapacı kaptana öl-üm adında birinin geldiğini söylediğinde Jack onun Fransız olduğunu düşünür Tabi sonra anlar ki Ölüm değil, Bu şahıs Ölüm'ün ta kendisidir yani Azrail'in. Bu olayın sonrasında Jack ölmemek için türlü pazarlık ve hinlikler yapar Öl
üm’e karşı.
Şimdi bu ölüm muhabbeti nerden çıktı? Bende bilmiyorum, Gece uyuyamayaninca birden aklıma Jack geldi bir bölüm izleyeyim derken karşıma da bu bölüm çıktı. Uykusuzluk hallerinin en derin buhranı zebellah gibi başımıza dikilen ucu nereye varacağını belli olmayan acayip düşünceler.
Kim hayatından memnun? Bu memnuniyetsizliğin insan olmakla alakası var mı? Eminim ki hayal kuran insanlar en mutsuz insanlar şu dünya da. Tabi aynı zamanda en istenen insan tipi. Yo hayır politik ideolijilerle, İnsan yönetim sistematigine girmeyeceğim, amacım sadece mutluluk…
Şöyle bir geçmişe baktım. Hani her geçmişe baktığımızda, bir özlem bir mutluluk kaplar ya içimizi aslında bende o durumun pek te öyle olmadığını gördüm. Aslında geçmiş sizi takip eden bir oyun yumağı, arada bir dürtüp mutlu olduğumuzu sandığımız.
Ben elle tutulur bir şey bulamayınca geçmişe geleceğin neler getirebilecegine bir göz attım. Geçmiş geleceğin aynasıdır derler ya geçmiş otuz küsür yılın sonraki otuz küsür yıla izdüşümü pek aydınlık gözükmüyor. Herşey olacağına varır deyip, salayim gitsin o zaman. Bir övüntü ya salayim gitsin o zaman. Son nefesi bitinceye kadar.
Ölüm gerçekten Fransız mıdır acaba? Hakkında bir şey bilmiyoruz, bir o kadar da uzağız. Alakasız yerlerde karşımıza çıkıyor. Arada bir yokluyor. Eminim ki en yakın arkadaşımdan, ailemden bile daha çok geliyor ziyaretime. Bir kurgu yazmak gerekir mi, son durağa gelmisken?
Sürenin sonu…
Siz ne düşünüyorsunuz?