Californication

Bu diziyi neden sevdiğimi tam anlamıyla anlatamam. Hank Moody karakterinin çekiciliğinden midir, iticiliğinden midir yoksa daha farklı bir şey mi vardır emin değilim. Ancak öyle bir şey ki diziyi izlemeye başladığınızda kendinizi kaptırdığınızı hissediyorsunuz. fantastik bir hikaye ya da gizem yok. Her şey olabildiğince sıradan. Tabi sıradan dediysem Hank’in onuncu saniyede bir hatunu yatağa atmasından bahsetmedim.

Dizinin yaratıcısı Dawson’s Creek ‘ten de hatırladığımız, Tom Kapinos. Aynı şekilde Dawson’s Creek’te yakaladığı başarıyı bu dizide de yakalamış Tom Kapinos. Ancak dizinin en ağır bombası başrol oyuncusu David Duchovny. Kesinlikle David Duchovny o kendisini tanıdığımız X Files karakterinden çıkmış, hatta bu diziden sonra X Files’ta kendisinin oynamadığını söylesem doğru olur herhalde. David Duchovny bu dizide tek kelimeyle iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlıyor.

Tabi sadece David Duchovny ile yürümüyor olay, yan karakterlerin dizinin ilerlemesine etkisi de büyük mesela yakın arkadaşını canlandıran, Evan Handler ve Pamela Adlon‘da kesinlikle dizinin en eğlenceli karakterlerini oluşturmuşlar. Bu arada Hank karakterinin vazgeçemediği sevgilisini oynayan Natascha McElhone‘i de unutmamak lazım.

Dizi öyle bir şey ki, biraz klişelerin dışında. Yani iyi karakterimiz başından geçen kötü olayları atlatıp, mutlu mesut yaşamıyor. Burada ana karakterimiz, battıkça biraz daha batıyor. Karakterler, oldukça sıradan, her biri ne çok iyi ne çok kötü. Karakterler tüm pislikler, tüm mükemmellikleri ile karşımızda. Mutluluğu yakalamış olsalar bile bu sonsuza dek sürmüyor. Gün geliyor kaybedip yine aynı boktan bataklıklarına saplanıyorlar. Belki de dizinin en çekici tarafı bu.

Dizi şu an beşinci sezonun hazırlıkları içerisinde. Ancak dördüncü sezon finali sanki dizinin finali gibi olmuş. Yani bir yerde her şeyi bitirmiş, olması gerektiği gibi olmuş hissini veriyor. Tek korkum beşinci sezonun bu gidişatını bozup diziyi zora sokmaması. Ancak bu konuda da senaristlere güveniyorum desem yalan söylemiş olmam.

Dizi Hank Moody’nin başından geçenleri anlatıyor. Hank bir yazar. Ancak yazamayan bir yazar. Çıkarttığı kitaplarla bir dahi olarak görülmüş ancak ondan sonra o kadar kendini heba etmeye başlamış ki gereksiz biri oluvermiş. Günlerinin çocuğunu, kadın ve alkolle geçirir olmuş. Karen diye birine aşık. Ondan 13 yaşında bir kızı da var hatta. Karen de ona aşık ama toparlaması ve onun bu gidişatı yüzünden pek yanına yanaşmıyor.

Marcy ve Charlie ise beraber yola çıktıkları arkadaşları. Her şeyleri bir gidiyor desek yeridir. Ancak sanki Hank etrafındakilere de şanssızlığını onlarada bulaştırmış gibi.

Dizi hayatı anlatıyor. Bu da olmaz desekte yer yer kurgusu içerisinde her şeyi başarı ile vermiş. Dizi erotik, komedi, dram olarak tanımlanabilir. Beşinci sezonun başlayacağı sizi korkutmasın yaklaşık yirmi beş dakikalık süresi ile çerez gibi geliyor insana. zaten diğer bölümler de ister istemez kendisini izlettiriyor.

Oluşturan: Tom Kapinos

Oyuncular:

David Duchovny
Hank Moody
Natascha McElhone
Karen
Madeleine Martin
Becca Moody
Evan Handler
Charlie Runkle
Pamela Adlon
Marcy Runkle
Madeline Zima
Mia Lewis

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt0904208/

http://www.sho.com/site/californication/home.do

Hanna

Bekleneni vermeyen filmlerden biri de Hanna. Başta Cate BlanchettEric Bana gibi isimleri kadroda görmek sizi heyecanlandırıyor. Fragmanı izlediğinizdeyse işte bu diyorsunuz. Filmin müziklerini ise çok başarılı bir şekilde The Chemical Brothers yapmış. Öyle ki müzikler filmin biraz önüne geçmiş. Filmden sonra sanki  The Chemical Brothers klibi izlemişsiniz gibi geliyor size.

Film gerçekten iyi başlıyor hakkını yememek lazım. Eric büyük bir özveri ve disiplinle Hanna’yı insanlardan uzak bir yerde ölüm makinesi gibi yetiştirmesi içimizdeki merakı korluyor. Bunun yanı sıra Hanna’nın bildiğimiz dünyaya olan merakı filmin ilerleyen dakikalarında Hanna’nın hayat konusunda ikileme düşeceğinin haberini veriyor bize. Bu dakikalardan itibaren Hanna’nın kim olduğuna, nerede ne amaçlı bulunduğuna aklımızca yanıt getirmeye çalışıyoruz.

Daha ilk dakikalardan filmin sonu hakkında bir sürü yorum yapıyorsunuz. Ancak adamın neden kızı gözlerden uzak bir yere getirip onu bir ölüm makinesiymiş gibi yetiştirdiğine bir sonuç bulamıyorsunuz. İşte bu da filmin ilerleyen kısmını oluşturuyor. Ortada Marissa diye bir kadın vardır kimdir, nedir, soruları aklımızı kurcalar. Hanna hazır olduğunu söylediği anda yerlerini belirleyen bir cihazı çalıştırırlar. Eric, Hanna’yı bırakıp kaçar. Hanna ise görevlilerin, eline geçer.

Hanna götürüldüğü yerde Marissa ile görüşmek ister. Marissa’nın yerine ise bir başkası gönderilir. Hanna onu öldürür ve bulunduğu yerden tüm güvenlik tedbirlerini aşarak kaçar. İşte filmin en iyi sahnelerinden biri burasıdır. Hanna, Eric ile buluşmaya giderken, yaşıtı bir kızın ailesinin peşine takılır. Kız ile arkadaşta olmuştur. Hanna görmediği merak ettiği hayata bir nebze olsa da burada yaklaşır.

Biz Hanna hakkında soru işaretleri ile boğuşurken film de bu saatten sonra yakalamış olduğu gizemi kaybetmeye sıradan bir hikaye olma yolunda ilerlemeye başlıyor. Daha kim olduğunu kestiremediğimiz Marissa, Hanna’yı bulması için beyaz saçlı psikopat Isaacs ve adamlarını tutar. Bu adamlar kimdir nedir neyin nesidir, bilmeden ilerlemelerini ve yaptıkları işkenceleri izliyoruz. Tahminlerimiz bu Marissa, Isaacs, Erik arasında bir husumet olduğu yönünde gelişiyor ama film bu konu hakkında bize sır verip ser vermiyor.

Daha sonra bu psikopatlar, Hanna’nın ilk arkadaşını ve ailesini kaçırarak ona şantaj yaparlar. Burada film sıradan bir kovalama hikayesine dönüyor. Hanna bu beyaz saçlı ve rakibini hallettikten sonra, Marissa’nın peşine düşüyor. Aslında burada kim av kim avcı o da belli değil. Herkes birbirinin peşinde gibi bir durum var ortada. Ancak ne nedir hala haberimiz yok.

Birden final oluyor filmde. Bir kaç kelime ile olan biten özetleniyor. İyi askerler yaratmak için bir projede genetiği değiştirilen bebekler söz konusu. Erik’in sevgilisi de bu projeye katılınca bebeklerini korumak için kaçıyorlar. Proje sorumlusu olan Marissa ise genç kadını kaçarlarken öldürüyor. Eric, Hanna’yı alarak kimsenin bulmayacağı yere saklanıyor.

Tüm bu olan biten bir kaç dakika ve cümleye sığdırılmış. Haliyle film insanda “küt” diye bitmiş etkisi yaratıyor. Ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Her şey güzel giderken filmin başı ile sonundaki çelişkiler size sanki iki ayrı film izlemişsiniz hissi veriyor. Göze en çok batan hata ise Hanna’nın teknolojiden uzak bir ortamda her şeyden habersiz olmasına karşın, ilerleyen bölümlerde bilgisayarı bir hacker gibi kullanabilmesi. Bizim kaçırdığımız bir şey mi vardı acaba?

Film güzel başlayıp kötü bitiyor. Senaryoda açıklar çok. Yönetmen de anlatmak istemediğini anlayamamış. Filmin ne olması gerektiği konusunda tereddüte düşmüş anlaşılan. Tüm bunlara rağmen neyin ne olduğunu anlamak için filmi izliyorsunuz. Tabi bu ayrıntılı yazıdan sonra izlemediyseniz eğer, izlemenize de gerek kalmıyor.

Yönetmen: Joe Wright

Senarist:

Seth Lochhead
David Farr
Seth Lochhead hikaye

Oyuncular:

Saoirse Ronan Hanna
Eric Bana Erik
Cate Blanchett Marissa
Tom Hollander Isaacs
Paris Arrowsmith CIA
Olivia Williams Rachel

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt0993842/

 

 

Mlmdf

Durup gökyüzüne baktı. Parlak yıldızlar yıllardır içine doldurduğunu sandığı umutları ekmeyi bırakmış, sıradan bir ışık kutlelerinden farksızdı. Hemde gereksiz ve yersiz. Oysa bastığı yerin altında milyonlarca çürümüş beden asıl gerçekliğin ta kendisi gibi görünüyordu ona.
Iyilikler yukarıda olamazdı. Dünyada her şey dibe çekilip gomulurken gökyüzü mutlulukların şehri olamazdı.
Belkide kandırılıyoruz, tanrıyla şeytan yer değiştirdi belkide…

Megamind

Eğlenceli ve güzel bir animasyon Megamind. O bildiğimiz süper kahraman hikayelerinden biraz sıyrılmış iyi ve kötünün dönüşümüne, kötünün yaratılmasındaki etkene eğlenceli bir şekilde değinmiş. Müzikleri karakterleri, her şeyiyle güzel. Aslında film bizim ata sözümüzü de destekler gibi; “aptal dostum olacağına akıllı düşmanım olsun”.

Film bildiğimiz süper kahraman klişelerine dayanıyor. Uzak dünyalarda yaşam sona gelmiştir ve bir aile çocuğunu kurtarmak için onu uzaya salar. Çocuk ise dünyaya gelir geldiğinde ise süper güçleri vardır. Bu film de aynı şekilde başlıyor. Ancak bu kez iki çocuğumuz var.

İkisi de dünyaya düşüyor. Birisi daha insana benzer. Diğeri ise yeşil. İnsana daha çok benzeyen zengin bir ailenin yanına düşerken, yeşil renkli uzaylımız ise fakir bir ailenin yanına düşer tabi küçüklüğü zorlukla geçer. Nasıl oluyorsa ikisi de aynı sınıfta okurlar. Zengin olan yakışıklılığı ve hünerleri ile çocukları büyülerken, bizim küçük yeşil uzaylımız sürekli hor görülür. Bu arada belirtmem lazım ki, bizim yeşil ufaklığın öyle süper güçleri yoktur ancak çok zekidir. Zaten bu zekası yüzünden gelmiştir her şey başına…

Yeşil dostumuz kendine Oobermind adını verir ve 20 yıla yakın süre Dünya’yı fethetmeye çalışır. Tabi onun önüne çıkan ise yine çocukluk rakibidir, o da kendine Metro Man adını vermiştir. Merto Man yine herkes tarafından sevilirken, Oobermind herkes tarafından nefret edilir. Aslında Oobermind’ın asıl istediği korkutarakta olsa herkese kendisini sevdirmektir.

Oobermind büyük bir plan ile Metro Man ile yine kapışır. Bu kez Metro Man’ı yok eder. Artık bütün şehir onun olmuştur. İstediğini yapmaktadır. Bir süre sonra, yaşadığı rutinlikten kısılır. Hayat ona çok monoton gelmeye başlamıştır. Bu arada televizyon muhabiri bir kıza da aşık olmuştur. Ancak kız ondan nefret etmektedir.

Oobermind bir plan yapar, Metro Man’ın genetik şifresini çözecek ve kendisine karşı çıkacak bir başka kahraman yaratacaktır. Böyle bir serumu yapar ve enjekte edecek birilerini arar. Ancak tesadüfen bu aşı, muhabir kızın, aptal kameramanına enjetke edilir. Oobermind bu genç adamı süper kahraman olarak eğitir. Kendine güvenen genç sevdiği kızın karşısına çıkar ve reddedilince çılgına döner. Dünyayı ele geçirme planları yapar.

Oobermind ise olan biten karşısında ne yapacağını şaşırır. Dünyayı kurtarıp kurtarmama arasında kalır.  Oobermind ise kendi yarattığı bu adama karşı savaşmaya başlar. Bu arada belirtmek lazım ki filmde ölen yok. Metro Man fırsattan istifade kendisini emekliye ayırıp kafasını dinlemektedir.

Başarılı bir animasyon Megamind. Grafikler oldukça başarılı. Senaryo hem küçüklere hem büyüklere hitap etsin derken biraz zorda kalmış. Bazı durumlarda yetişkinleri sıkarken bazı durumlarda da yapılan espriler küçüklerin anlamamasına sebep oluyor. Ancak her halükarda eğlenceli bir yapım.

Yönetmen: Tom McGrath

Senarist: Alan J. SchoolcraftBrent Simons

Seslendirenler:

Will Ferrell
Megamind
Brad Pitt
Metro Man
Tina Fey
Roxanne Ritchie
Jonah Hill
Hal Stewart / Titan / Tighten
David Cross
Minion
Justin Theroux
Megamindin Babası
Ben Stiller
Bernard

 Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1001526/

http://www.megamind.com/

Back to Top