Diğer günlere oranla daha sakin bir gündü. Minibüs caddesine çıkana kadar gördüğüm insan sayısı beş, geçen araba sayısı ise yediydi. Her köşe başını kargalar tutmamıştı. Uzaktan sesleri gelse de insana huzur veren kuş sesleri daha bir hakim hataya. Sıcaklık yirmi yedi dereceydi. Okulun girişindeki elektronik saatle yer değiştiren elektronik termometre bu rakamı yazıyordu, bir Yeni Türk Lirası büyüklüğündeki küçük ışıkları bir araya toplayarak. Saat altı otuz ikiydi. Gün gerçektende güzel başlayan bir gün gibi gösteriyor kendini. Her zamanki gibi üzerine yazılan “beni yıka” yazısının bile tozlandığı siyah Citroen C4 bu temizdi her günün aksine ve üzerinde ayak tırnaklarını çıkarmış arabanın üzerine setçe vurarak gezinen bir kargada yoktu. Etrafımda uçuşan sayısız güvercinle caddeye doğru yaklaştım. Her şeyin aksine gereksiz düşüncelerde yoktu aklımda. En azından böyle hissetmiştim, ya da düşünce hızıma hafızam bile yetişemeyip hiç bir şey kaydedememişti. Caddeye çıkmama on metre kala peşimden bir köpeğin geldiğini hissettim. Aslında korktuğumdan değil ama nedense birden kan alkışımın hızlandığını ve vücudumun her noktasından birden bire bir ter basıncı olduğunu hissettim. Vücut ısım yaklaşık iki derece artmıştı. Bu olağan bir şey değildi. Yanıma iyice kaylaşan kopeğe baktım. Turuncuya çalan renkte tüyleri vardı. Biran için göz göze geldik ancak bu kez gözlerini kaçıran ben oldum bu kez.
Ayaklarının arkasında tüy yoktu daha sonra bunun kendisini yırtarcasına kaşınmasından kaynaklanacağını anlamıştı. Yüz metre kadar beni izledi sonra durakta durduğum yerde durdu ve kaşınmaya başladı. Onu gördükçe bende kaşınmaya başlıyordum. Küçük kimseye belli etmeyen hareketlerle üç milim uzunluğundaki tırnaklarımı saçlarımın arasına, dirseğime, yüzüme, kemerimin altında kalan bekimin tam orta noktasına geçiriyor ve rahatlamaya çalıyordum. Ben kaşındıkça ve köpeği gördükçe, vücudumdaki kaşınma dalgalar biraz daha sıklaşıyordu. Arka tarafımda bulunan mağazalara doğru yürüdüm. Uyuz köpekte peşimi bırakmamış benle geliyordu. Daha sonra tekrar düşündüğümde köpekle aramızdaki mesafe iki metreyi hiçbir zaman düşürüp, arttırmamıştı. Ben durdukça duruyor hareket ettikçe ediyordu. Gerçektende rahatsız olmaya başlamıştım. Karşındaki insan olsa bu rahatsızlığımı belli edebilirdin anca bu bir hayvan olduğunda yapabileceğin şey sayısı sadece garip sesler çıkararak onu kovmaktan öteye gidemez, birdir.
İlk kez bir köpekten bu kadar çekindiğimi hissediyorum. Onda beni huzursuz eden bir şeyler vardı. Sebebini çıkarmadığım bazı şeyler içimi kemiriyordum. Bastığı yelere basmak istemiyordum, hatta görmek bile. Kafamı çevirip başka şeylerle ilgilenmeye çalışıyordum ama varlığı hissedilebilir düzeyde üzerime çöküyordu. Üzerine doğru yürüdüm. Bir düellonum başlangıcına şahit olmaya hazırdı etrafta bulunan insanlar. Sağ arka ayağıyla kaşıdığı yüzünün ortasında kanla yapılmış çizikler vardı. Ona yürüdüğümü hissedince kafasını kaldırdı ve küçümser gözlerle yüzüme baktı. O an durakladım ne yapacağımı bilmiyordum. İnsanların ifadesiz ve uykulu bakışları arasında uğraştığım şeye bakın. Durdum geri döndüm. Bu arada köpek hızlı adımlarla geriye dönüp koşmaya başladı. Sanki birden vücut fonksiyonlarım yerine dönmüş hayat sanki yeni sıradanlığına bürünmüştü. Derin bir nefes aldım ancak kaşınmaya hala devam ediyordum.