Daha çok Jean-Jacques Beineix’in 37°2 Le Matin adlı film uyarlamasıyla anılan filminin romanı aslında Betty Blue. Yani Google’da küçük bir arama yaptığınızda kitaptan çok filme rastlarsınız. 86 yılında çekilen film nerdeyse birebir film ile örtüşür. Betty Blue aslında bir aşk hikayesidir. Ancak sürekli görüp okuduğumuz gibi masum bir aşk hikayesi değildir.
Hikaye bir adamın hayatına giren Betty adında bir kızdan sonra, adamın tüm hayatının boka sarmasını anlatır. Evet gerçekten de bunu tamamlayacak tek şey “boka sarma” değimidir. Kitapta karakterler o kadar birbirine ters ki bu tersin aşkı anlatılmış kitapta.
Ana karakterimiz yani kitabı anlatan kendi başına, günübirlik yaşayan hayattan bir beklentisi de olmayan biridir. Günün birinde çok güzel bir kız olan Betty hayatına girer. O nu güzel kızın nasıl hayatında olduğunu sorgularken kızdaki tuhaflığı sezer. Anlatıcı da tuhaftır. Ondan uzaklaşmak yerine daha da kapılır. Hatta Betty ile birlikte kitabını basmayan editörü basacak kadar. Sonrasını siz düşünün.
Betty Blue bir aşk hikayesi ama bildiğiniz gibi bir aşk hikayesi değil. Kitap sizi hem rahatsız edecek, hem de kendini sevdirecek. Kesinlikle okuyun derim tam bir klasik. Eğer filmi izlemek isterseniz baştan söyleyeyim. Biraz +18.
Kitap Arkası
Hemen belirtelim: Elinizdeki roman “yırtıcı” bir aşkı anlatıyor. “Aşk”ı, mutluluk ve evlilik beklentileriyle yaşamak isteyenlere göre bir kitap değil; hiç değil!.. Sakin bir hayattan yana olan-lar, pembe rüyalarının yıkılmasından korkanlar, okumasınlar…
Eleştirmenlerce bir mit, içtenlikle ve cesurca kaleme alınmış bir roman olarak nitelendirilen Betty Blue, barlarda çalışan bir kadınla bir musluk tamircisinin, yani sıradan insanların, yani anti-kahramanların aşklarını yaşamak ve kaderlerini değiştirmek için verdikleri mücadeleyi anlatır. Kadın, çağdaş dünyanın sahteliklerine ve alçaklıklarına karşı öfkesini dizgin-lemeyen biridir. Hayata karşı çırılçıplaktır, korunmasızdır; hiçbir hesabı yoktur. Erkek, yalnızlık ve nesnelerin anlamsızlığı konusunda deneyimli, isyanını gerçekleştiremediği için kendini için için yiyen bir kuşağa mensuptur. Minyatür bir hayat kurmak için dünyanın ıssız bir köşesine gider. Bir kitap yazar ve unutur. Akşamları bira içerek güneşin batışını sey-retmeye razı olur. Bir gün kadın öfkesiyle, dişiliğiyle, sahici-liğiyle gelir. Erkeğin öfkesinin de giderek ateşlendiği cehen-nemin ayrıntılarına doğru uzanan bir yolculuğa beraberce çıkarlar… Farklılıklarına aldırmayanlarla, başlarını eğdirmek isteyenlerle kavga etmekten çekinmezler. Giderek bir bok çukuruna dönüşen dünyaya teslim olmazlar. Yaralanırlar. Yaralarlar.Romanın bir yerinde erkek ‘öyle der: “Hayatta birtakım he-defler saptamak, kendini zincire vurmaktır.” “Mutluluk’un var olmadığını, Cennet’in var olmadığını, kazanılacak ya da kaybedilecek hiçbir şey olmadığını ve hiçbir şeyin özünün değiştirilemeyeceğini” anlamak gerekir. “Ve bundan sonra insana sadece ümitsizliğin kaldığına” inanmak bir kere daha yanılmaktır. “Çünkü ümitsizlik de bir yanılsamadır.”
Kaderine razı olmayanların, öfkesini kontrol etmek istemeyen-lerin, yüreğinde ateş yananların romanı… Yeraltı edebiyatının en “yırtıcı” örneklerinden biri…
“Philippe Djian’ın dünyasını iyi ‘okuyan’ kitabın çevirmeni Ayşen Ekmekçi’nin kusursuz çevirisi de gerçekten kitaba çok ayrı bir tat katmakta. Ayrıntı Yayınları’na ise edeceğim tek söz var: Helal olsun! Bettty Blue filmini izlemiş kişilere gelince… Bu kitap ile film arasında sadece hayat değil, dünya ve ruh farkı var.”
-Binyıl Kitap Eki-
Çevirmen: Ayşen İplikçi
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı : 368
Siz ne düşünüyorsunuz?