PICCO

Festivalde izlediğim en etkileyici film diyebilirim Picco için, tabi festival daha bitmedi ve izlenecek çok film var ancak bu filmler içerisinde Picco’nun yeri farklı olacaktır. Film yönetmen Philip Koch’un yazıp yönettiği ilk film ve eminim ki film Almanya’nın son dönem içerisindeki en iyi filmi. Philip Koch bu filmle 2010 Alman Sineması Barış Ödülü (Yeni Yetenek), 2010 Bavyera Kültür Ödülü, 2010 Oldenburg En İyi Alman Filmi ödüllerini almış haklı olarakta. Tabi filmde yönetmenin olması akabinde soruları yanıtlaması (abuk sabuk sorular olsa da) doğal tavırları kendisini gelecek dönemde takip edilecek isimler arasına yerleştirdi.

Film Almanya’daki ıslahevi mahkûmu gençlerin günlük yaşantısını ve burada olan bitenleri anlatıyor bize. Yönetmen filmi çekmeden önce Almanya’da bir çok ıslahevini gezmiş, diğer ülkelerde olup biteni de incelemiş. Her ne kadar filmde yaşananlar, kurgu olsa da sahnelerin bir çoğu gerçek olaylardan esinlenmiş. Tabi bu geçeklik korku filmlerinde gördüğümüz gerçeklik gibi değil. Film insanı gerçekten geriyor, strese sokuyor. Filmde ne olacağını merak ederken bazı sahnelere tahammül edemiyorsunuz. Burada görüntüler eşliğinde yönetmen bunu yansıtsa da filmin psikolojik ağırlığı da insan üzerine oldukça çöküyor. Bu konuda film kesinlikle başarılı.

Film Kevin karakterinin ıslahevine girmesi ile başlıyor ve onun burada var olma mücadelesini izliyoruz. Kevin sessiz sakin kimseye bulaşmayan bir tiptir. Ancak görür ki bu şekilde onu zorlayacaktır. Kevin ıslahevinde olan haksızlıkları ve şiddeti görür. Buna bir şekilde karşı çıkmak istediğinde ise koğuş arkadaşı Tommy ona karşı çıkar. Orada var olmak istiyorlarsa sessiz kalmaları ve olana bitene ayak uydurmaları gerekmektedir. Kevin bunu başlarda hazmedemez. Ancak görür ki, Tommy haklıdır. Burada kendini koruman gereklidir.

İçeride yapacak bir şey olmadığından eğlence amaçlı mahkumlar en güçsüz ile dalga geçmektedirler. Kevin’de aslında bu statüdedir. Koğuş arkadaşları Kevin ile uğraşmaya başlamıştır bunların içerisinde başlarda ona Tommy alışması için yardım ederken görür ki o da onlara katılmıştır. Bu duruma Kevin karşı çıkar fırsatını bulduğunda kendini sıyırır ve ve Tommy’i oynadığı oyunun içine çeker. Filmin yarısından itibaren Kevin karakterinin keskin değişimini görürüz. Duyarlı, haksızlığa karşı gelemeye çalışan insandan tam anlamıyla bir zorba doğmuştur. Bu dönüşüm, dört ay gibi kısa bir sürede ve çarpıcı olarak gerçekleşmiştir. Kevin’de yaşanan öyle bir değişimdir ki Tommy’i öldürmeye kadar gider. Yapmasa, Tommy’nin yerinde olabilme ihtimali vardır.

Film bireyler arasındaki güç dengelerini ve aslında insanın doğasında olan şiddet ve zorbalığı gözler önüne seriyor. İnsanoğlunda iktidar ve iktidar ilişkisinin bu kaygının şiddet ile ilişkilendirildiği de gözlerimizin önüne serilmiş. Film gerçekleri saf ve yalın halde anlatmasından ötürü oldukça sarsıcı zor izlenilebilir bir film. Bu gibi sahneleri sadece ıslahevlerinde değil her yerde görüyoruz. Çağdaşlık, büyük bir ulus, devlet olmakla da alakası yok bunun.

Film ilk bakışta bir çok tanıdık filmi anımsatacaktır. Gerek mekan, gerek karakterler. Ancak burada filmi farklı kılan hikaye ve anlatım. Etkileyici sahnelerin, etkileyici müziklerin olmadığı sanki görünmeyen bir karakter gibi ortalıkta gezdiğinizi hissettiğiniz bir film.

Film çok düşündürecek, izlerken zor anlar yaşatacak amacını çok iyi bilen ve yerine getiren bir film. Kesinlikle tavsiye ederim.

Yönetmen – Senarist: Philip Koch

Oyuncular:

Constantin von Jascheroff
Kevin
Joel Basman
Tommy
Frederick Lau
Marc
Martin Kiefer
Andy

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1529316/

http://film.iksv.org/tr/film/137


Yorumlar

“PICCO” için 2 yanıt

  1. Bence filmi biraz yanlış yorumlamışsınız, filmde var olan şiddet insanın doğasından kaynaklanan şiddet değil. Çocuklar Tommy’nin yerine düşmemek için kendilerini zorlayarak birer zorba oluyorlar. Hepsi Kevin’ın geçtiği yollardan geçmiş yani. Tommy ölmese onu öldüren ölecek biri ölmek zorunda çünkü ordan çıkışları, ıslah olmaları gibi bir durum söz konusu değil maalesef. Hamile olan kız arkadaşının yolladığı görüntüyü izlediği sahneyi hatırlatmak isterim, aslında onlar da normal olabilmek istiyor fakat ıslahevi sistemi buna müsaade etmiyor tıpkı Guguk Kuşu’ndaki gibi.
    Film ciddi manada insanı sarsıyor. İzlemi zor bir film ve festivalde ilk 5’te bence de bu konularda size katılıyorum.

    1. kişisel depresyon anları avatarı
      kişisel depresyon anları

      Üzerinden bir hayli vakit geçtiği için tam olarak filmi aklımda canlandıramıyorum. Filmde ölüm gelinen son nokta. Buna daha ölüm yaşanmadan son verebilirlerdi. Ancak hepsi karşılarında birinin nasıl öleceğinin merakı içindeydi. Zaten tüm oyunda bunun için başladı. Evet orada herkes zorla birer zorba oluyordu ama duracakları noktayı bilememek tam anlamıyla bu zorbalık, şiddetten alınan zevk ile orantılı. Bu konuda filmin sonunda yönetmenin de bir açıklaması vardı.
      Burada bir diğer eleştiride, farklı suçlardaki mahkumların aynı yerde ceza görmeleri. Tabi tartışılması gereken bir diğer konuda suçun sınıflandırılması. Bir uyuşturucu satıcısı, bir psikopat katil, bir tecavüzcü, bir hırsız… Bu suçlular aynı yerde ceza görmeli mi?
      Zaten biliyoruz ki ıslah evleri ve hapishaneler sadece ıslah olmak isteyenlerin işine yarıyor. Zaten bu kişilerde sosyal işlerle kurtarılabilecek kişiler. Aksi taktirde hepsinin tam anlamıyla kötü olması için mükemmel bir yer.
      Teşekkürler yorum için…

Siz ne düşünüyorsunuz?