Kendimi bildim bileli planlı bir yaşantım oladı. Şimdi de iş dışında planlı bir yaşantım olduğu söylenemez. Zaten işi de ben planlamıyorum olması gerektiği gibi sadece git gellerde bulunuyorum. Tabi iş sadece gidip gelmekle de bitmiyor. İster istemez ait oluyorsun. Hem askerde iken duvarlarda hep ne yazılıyordu? Çalışmak insanı üç şeyde kurtarır; can sıkıntısı, tembellik… üçüncüyü hiç hatırlamıyorum. Sanıyorum bu üçüncü şey benim hiç uygulamadığım bir şey.
Plana uyamamam aslında benim tembelliğimden kaynaklanıyormuş gibi gözükse de alakası yok. Yani sürekli bir şey çıkıyor. İster istemez aksıyor. Planla insan zorunda hissediyor kendini. Bir de planın ucunda başkaları da varsa uyamadığı ve yaptığın plan üzerine acımasızca bir karabasan gibi çöküyor. Zaten planlar bozulmak için vardır diyen bir bünyemde var kendimi rahatlatmak için lakin bahtsız bedevilikle de alakalıdır plan bozmak. Mesela benim sürekli işimin çıkması yada hastalanmam gibi.
Bu aralar bir meşhur oldu hastalıklarım. Her ay dönümü maşallah bir şifa kapımda, ay ortasına kadar ağırlıyorum onu. Anlayamadım gitti. Benim hastalıklar öyle sıradan şeyler, nezle grip, üst solunum enfeksiyonu, boğaz şişkinliği gibi şeyler, hani öyle muayyen gün içeren kısmende olsa reyting koparacak şeyler değil. Ancak şu son üzerimde afiyetle duran hastalık bir tuhaf. Nasıl mı başladı? Bir gece içim dışıma çıktıktan sonra oldu her şey. Bildiğin böbrek, dalak, akı ve karasıyla ciğerler, bağırsaklar derken her şey. Şiddetli baş ağrısı eşliğinde, baş dönmesi. Tabi insan kusunca içindekileri daha sonra biraz sarsılıyor. Bu lafta bile olsa kusmak daha sonra onarılması zor yaralara sebebiyet veriyor.
Sanıyorum vücudumda şu an dışarı attıklarımı tekrar oluşturmakla meşgul. İki güne yakın bir şey yiyemedikten sonra şimdi ise midem dolmak bilmiyor. Hazır kustuk zayıflamanında bir adımı atarız derken bu olaydan da rant sağlamayıp, yine başladık tıkınmaya. Öküz olsa önümde affetmem, insan oldun yeter ki. Ağrılarım azalmış, iştahım yerine gelmiş. Tek sorun çabuk yorulmam güçten düşmem. Koca vücudu taşıyamıyorum haliyle. Buna birde kafamın güzelliği eklenince… İşte hastalığın en güzel yanı bu. Kafamın sürekli iyi olması. Dünya dönüyor, kuşlar dönüyor, yer yerde olsa başımın etrafında dönen hurileri görmek kendimi iyi hissettiriyor. Zaten kendileri ile ne zaman yakın temasa girsem bir acıyla geliyorum kendime…
Eh be hocam güzellikler bir acı kadar uzak. Sanıyorum başımı vurdum. Herhangi bir iz yok ama fena acıyor. Hayır yatmaktan desem çok alakasız bir yer. Arada çarpıldığımı hesaba katmalı mıyım? Sabaha karşı rüyamda uçtuğumu gördüm. Rüya bilimcileri uçmanın güzel bir şey olduğunu söylüyorlar. Aslında sevindirici bir şey. Ancak benim uçma şeklimi internet ortamında görmedim tabi yarım yamalak bir yorum yapmak zorunda kaldım. Şu cümle sonrası cümle bitene dek yoruma açıktır: Rüyamda sabaha karşı, bademciklerimin balon gibi şiştiğini ve onlar sayesinde uçtuğumu gördüm. Amanın ne acı, ne acı… Hayret ve şaşkınlıklar içerisinde, ağlasam mı sızlasam mı bilemedim. Uyandığımda ise resmen altıma işeyecektim.
Sabaha karşı görülen rüyalar zaten hayra vesile değilmiş. Zaten bu rüyalardan davacı olunacak bir merci olsa sanıyorum rekor başvuruyu ben yaparım…
Yavrum KDA bir siktir be hiç bir şeyden memnun olmuyorsun…
Siz ne düşünüyorsunuz?