Bir Stephen King uyarlaması da Riding the Bullet. Hikayenin bir özelliği ise ilk kez internette yayınlanması. Tabi biz Türkiye’de King’in e-kitapalarını bulamadığımız gibi bu hikayeyi de ben basılı olarak okumuştum. Hikayeyi King her ne kadar çok sevmemiş olsa da hikayenin anafikri ve işlenişi benim hoşuma gitmişti. Tabi bende merakla yine genelde King uyarlamalarından duyduğumuz Mick Garris‘in filmini izlemeye koyuldum.
Tabi film beni kitap kadar tatmin etmedi. Sadece King uyarlamalarına olan merakımdan oturup filmin sonunu getirdim. Zaten hikayeyi biliyorum. Duygu olarakta film bir şey aktarmayınca aslında filmi izlemek için bir neden kalmıyor. Ben şimdi böyle konuşuyorum ama bu tam anlamıyla King hayranı olmamdan kaynaklı. Yoksa film kendini izlettiriyor. En azından merak ettiriyor.
Film görsel açıdan çok tatmin etmemekle beraber oyunculuk açısından da sınıfta kalıyor. Filmi izlerken sürekli hikaye ile kıyas içerisindeydim bu da beni rahatsız etti. Filmin eksikleri çok fazlaydı. Hikaye yanında kurguda da çok fazla eksikler vardı.
Alan Parker üniversitede okumaktadır. İyi bir ressam olmasına rağmen sürekli öümü düşünmektedir ve intihara meyillidir. Hatta günün birinde teşebbüste eder, tabi başarısızlıkla sonuçlanır. Bir gün konsere gidecekken annesinin rahatsızlandığı haberini alır ve onun yattığı hastaneye doğru yola çıkar. Aracı olmadığı için otostop çeker. Bir yere kadar onu yaşlı bir adam götürür ama ondan sonra yürümek sorunda kalır.
Bir mezarlığa gelir ve oraya bakar. Hız dolayısıyla ölen bir gencin mezar taşını görür. Bu sırada yol kenarında bir araba sesi duyar ve yola koşar. Arabayı durdurup içine biner. Arabanın içindeki gençbir çocuktur. Bir süre sonra bu çocuğun mezarını gördüğü çocuk olduğunu fark eder. Çocuk ona bir seçim yapmasını söyler ya annesi ya da kendisi ölecektir.
Alan bir şekilde ondan kurtulmayaı başarır. Kendine geldiğinde ise yine mezarlıktadır. Her şeyin rüya olduğunu düşünür ancak cebinde çocuğun arabasından kalma bir şey görür. Bu onun paniğe kapılmasına sebep olur ve annesinin başına bir şey gelecek diye daha hızlı hareket eder.
Filmde bir korku unsuru yok. Zaten hikayede de yoktu. Ancak hikayedeki Alan’ın ikilemleri düşünceleri filmde tam oalrak verilememiş bu da filmin çok boş olmlasına sebep olmuş. Eğer King uyarlamaları seviyorsanız izleyin derim. Aksi takdirde film tatmin etmeyecektir.
Yönetmen: Mick Garris
Senaryo: Mick Garris, Stephen King (hikaye)
Oyuncular:
Jonathan Jackson | … |
Alan Parker
|
|
David Arquette | … |
George Staub
|
|
Cliff Robertson | … | Çiftçi | |
Barbara Hershey | … |
Jean Parker
|
|
Erika Christensen | … |
Jessica Hadley
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?