Kendimi garip hissediyordum. Fonda Şehnaz Longa çalsa, gerilimin doruğundan bir Türk filminde hissedecektim kendimi. Neyse ki çalmıyordu. Ancak tuvaletten çıktığımda tanıdık bir ses kulağıma çalındı. Ses çok tanıdıktı, hatta gerçek olmayacak kadar tanıdık. Sanki bir an Zeki Müren’in sesini duydum zannettim. Kafamı istemsizce çevirdim ve sesi aramaya başladım. Adımlarım sese yaklaştıkça bir hayalin yankılandığı hissi de beynime iyice yerleşiyordu. Bu kadar çok içmemeliydim hele o son dubleyi.
Yuvarlak masaya yaklaştığımda masanın etrafında altı beden gördüm. Derini bir sohbete dalmış içtikleri sigaranın dumanı başlarından bir karış yükselmişti. Yanlarına yaklaştıkça konuştukları şeyleri daha iyi duyabiliyordum. “Haydi” dedi içerinden biri “sıhhatinize”. “Aman mirim sıhhat mi kaldı.” diyerek tebessüm etti diğerleri. Hepsi birlikte rakı bardaklarını tokuşturarak içtiler. Ben ise masaya iyice yaklaşmıştım. Ancak sigara dumanı bir sis gibi etraflarını kaplıyor yüzlerini bir türlü seçemiyordum. Biraz daha yaklaştım masaya doğru. Onları rahatsız etmek istemiyordum ama merakım adım adım onlara itiyordu beni. Sis bulutunu geçer geçmez yüzler daha da netleşti gözlerimde. Alkolün etkisi zaman zaman çift görmeme sebep oluyordu ama yüzleri daha çok seçebiliyordum.
Beni merakla onlara bakarken gören bir çift gözün altındaki çene oynadı. Ağzından “Buyurunuz oturunuz diye” ses duydum. Kulaklarıma ilişen ses her ne kadar tanıdık gelmese de yüz tanıdık geliyordu. Peyami Safa’ya benziyordu bu adam. Uyuşturucu da almamıştım ama sanırım bonzai kafası böyle bir şeydi. Yoksa şu an damarlarıma indirdiğim iki tek absent mi buna sebepti? Aman Allahım umarım kulaklarımı kesmem. Ben dönen başımı toparlamaya çalışırken tüm gözler bana dönmüştü. “Ben sizi rahatsız etmeyeyim” dedim kendimin bile duyamadığı bir sesle. “Ne demek buyurun” diye bir yanıt geldi ardından.
Sanki bu masaya oturmasam bir şeyler kaybedecekmişim gibi hissettim kendimi. Bana açılan yere oturmuştum. Bu birden oldu. Alkolün etkisi ile ayakta duramıyor, kendimi oturabileceğim tek yere atıyormuş gibi hissettim biryerlere bırakıyordum. Sırayla herkes “hoş gelsin” dedi bana. Ben de onlara başımı eğerek cevap verdim. Bu merasimin hemen ardından konuşmalarına kaldıkları yerden devam ettiler. Ben ise sadece gördüklerime inanmak istiyordum. Hemen karşımda Zeki Müren, sol tarafımda Neyzen Tevfik, Onun hemen yanında Peyami Safa, onun yanında Nazım Hikmet. Diğer ikisini tanımıyordum. En azından şimdilik. Diğer iki kişiyi o an hatırlayamadım. Ancak şu an aklı selim düşününce birinin Oğuz Atay, diğerinin ise masadaki tek bayanın ise Tezer Özlü olduğunu anladım. Bunda internetin de yardımı yok değil.
Gece boyunca ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Sadece yüzümde beliren koca gülümsemeden dolayı yüzümdeki kasların bir hafta boyunca ağrıdığı biliyorum. Ama buna değerdi.
Siz ne düşünüyorsunuz?