her yer sessiz. gökyüzü aydınlanmakta. sanki dakikalar geçmiş. küçük bir çıtırdama bile yok etrafta. adam adımlarını bilinçsizce savuruyor. ayak sesleri sanki yok. bıraktığı, fırlattığı herşey havada. bir top kağıt, cam bir küllük, bilgisayarın klavyesi ve faresi. korkusunu yenmiş gibi. artık neler yapabildiğinin farkında. peki bunlar gerçek mi? kadına bakıyor. gölün kenarında sabit beklemekte. rüzgar havalandırdığı tülün arasından süzülmüyor. içinde bilemediği bir mutluluk. havaya sıçrıyor. havadayken ellerini birbirine çarpıyor ve aynı zamanda ayaklarını çarpmaya çalışıyor. bu sevincinn bir göstergesi olsa gerek. ellerinden ses çıkıyor ama ayaklarını birbirine çarpamıyor. son bir hareketle daha yükseğe zıplamak için geriliyor ve sıçrıyor. sanki bir bçuk metre kadar yerden yükseliyor. bu onun gördüğü. veayaklarını sertçe birbirine vuruyor. kendini acı içinde yerde hissediyor.
kadın gözlerini kapatmış, her şeyin hayal olduğunu düşünüyor. gözlerini açtığı anda beklediği gerçeklik onunkiyle aynı olmak zorunda. peki öle mi? bilmiyor. gözlerini bu yüzden açmak istemiyor. çoğu kez hayatının ona oyunlar oynadığını biliyor. peki şimdi ne fark edebilir. uzaktan bir rüzgar sesi ona “git” der gibi esiyor ve ardından itiyor onu. her ne kadar gitmemek için dirense de narin vücudu bir dalından kopmaya çalışan bir yaprak gibi savruluyor. arkasına bakıyor kaçamak bakışlarla. o tek katlı, yerle bir olmuş yükselen eve. pencere hafif açık, perde havalanmış. beklediği şeyler mi bunlar? daha fazla ardına bakamıyor. gözlerine bulanan toprakta acı çektirirken.
büyük bir acı çekiyor önce. sonra üzerine kağıtlar dökülüyor. ardından bir gürültü. monitör ve fare yere düşmüş. fare canını kurtarmış oysa monitörün bir bölümnde çatlak var ve ardından aşağı düşen bir küllük ve ortalığa dağılan izmaritler. Sanki dünya tepetaklak olmuş, bütün herşey yere yapışmakta. yerçekimi kalktı diyebilir miyiz buna? güzleri yukarıdaki küçük avizeye takılıyor. tam üstünde. hafifçe sallnıyor. sanki hepsi üzeirne düşecekmiş gibi. ama bu olmamalı ona dokunmammıştı bile. ama sanki avize bunun tersini söylüyor. bir an için tereddütte. acaba bir rüyada mı, yoksa depren mi oluyor? zihni bunu algılayacak kadar çık değilç o da fazla sorgulamıyor. teslim olmuş gibi. küçük avizenin üzerine düşmesini bekliyor. bu günahlarının kefareti olabilir. tam anlamıyla böyle düşünüyor. avize yavaşça kendini tavana asılı tutan çengelinden kurtuluyor. tam üzerine gelmekte. ona bakarken hemde burnunu üstüne. her yer kan. vücudunun daki tüm etlerin bir bir bedeninden ayrıldığını hissediyor ve vücudundaki sıcaklığın yerini derin bir soğuğa terk ettiğini…
Gündüz okusaydım keşke 🙁 Avizelerden pek hoşlanmam ben depremde olanlar yüzünden aklıma geldi…