Saçmalamak söz konusu olduğunda üzerime yoktur. Her ne kadar bunu kendi kişiliklerim arasında yapsam da zaman zaman insan dışa vurmak ihtiyacı da duyuyor. O zaman yaptığım şey ise etrafta “uslu, akıllı adam” imajımı lekelememek için oturup bir şeyler yazmak.
Yazmak demişken; içeriği kadar estetiği de önemli yazının. Mesela aşağıdaki örneklere bakın:
bir gün bir gün bir çocuk
يوم في اليوم طفل
יום ביום ילד
დღეში დღეში ბავშვი
एक दिन एक बच्चा एक दिन
一天一個孩子
วันละวันเด็ก
Bu aşamada aslında benim gözüme en güzel gözüken dördüncü sıradaki Gürcüce. Aslında sıralamamı şu şekilde yapabilirim: Gürcüce, Tayca, Hintçe, Arapça, İbranice, Çince. Burada bizim kullandığımız klasik Latin alfabesini saymıyorum bile. Şimdi bu konuya neden girdim? Aslında bu konu geçen akşam kaçan uykumla beraber, aklımdakilerle tartıştığım en güzel yazı konusundan ortaya çıktı. Tabi sonrası hararetli ve uykusuzdu. Peki sonuç ne oldu diye sorarsanız tek cevabı var tahmin etmişsinizdir uykusuzluk.
Yine geçen gün, Hintlilerin aya inme çabasını yorumlamaya çalışırken, aklımın çöplerini süpürmeye çalışan çöpçü abinin mekiğin iniş ivmesini iyi hesaplayamadıkları tezi çok kurcaladı kafamı. Şöyle bir baktım kendisine ve ne yalan söyleyeyim biraz aşağıladım. Yukarıdan baktım. Sanki kendimin bu konularda çok fazla yeterliliği varmış gibi. “Çöpçüsün kardeşim sen ne ayaksın. Çöpçüsün sen çöpçü kal” gibi. Aslında hiç yapmadığım daha doğrusu yapmamaya çalıştığım bir şey ama demek ki arada kaçıyormuş. Gerçi olaya bir başka bakış açısıyla bakarsak o da ben oluyorum. Sanıyorum zaman zaman kendimi aşağılama gibi bazı sıkıntılarım var. Bunlar ve yukarıda saydıklarım bir doktor tarafından antidepresana yelken açtırabilir beni.
Bu arada antidepresan kafasını da merak etmiyor değilim. Eğer ifade edebilecek varsa “ekşi sözlük” tabiri ile beni yeşillendirsin.
Şimdi bu yazıyı okurken tamamen bir karmaşanın içine düşmüş olabilirsiniz. Eğer buraya kadar devam edebilmişseniz size bir başka konuda saçmalayabilirim ama devam etmeyeceğim ve bu boş yazıya burada son vereceğim.
Hayatınızdan en az bir dakika otuz yedi saniye kırk dört salise çaldım. Aslında her zaman yaptığınız gibi. Mesela sosyal medyada gezinirken olduğu gibi. Ne fark eder ki? Zamanımız bol nasılsa. Belki de geçmişe bakıp hayıflanacağınız zamanlardan biri bu. Bu yüzden beni kimse suçlayamaz…
Siz ne düşünüyorsunuz?