saklambaç

(deneme)

Her köşe başında yeni bir arkadaş katılıyordu aramıza. Genelde saklambaç oynarken geliyorlardı, zaman zaman da top diye peşinde koşturduğumuz bir kağıt parçasının peşindeyken. Ve gelişlerinin ardından birden oyunumuz savaş oyununa dönüyordu. Hep mağlup olduğumuz. Onların elinde ruhsuz metale karşılık bizim elimizde parmaklarımız vardı ve ürkütücü bir ses yerine “pat, pat” sesi çıkıyordu dudaklarımızdan.

O zamanlar çizgili kazaklar modaydı. Çizgili siyah beyaz. İstemesekte, kirlense de hep üstümüzdeydi. Bir takımın forması gibi. Bir takımdıkta adını “Küçük Et Torbaları” koyduğumuz. Azılı rakiplerimizde “Soğuk Metaller”. Bir oyun karmaşası içinde hep saklanıyorduk. Saklanmak en popüler oyundu. Biz çocukları bırakın büyükler bile katılıyordu bu oyuna. Soğuk Metaller geldiğinde bütün ev bütün sokak hatta daha sonra öğendim bütün şehir saklanıyorduk. Birilerinin fısıltılarıyla başlıyordu bu oyun ve kimsenin bilmediği bir tavan arası ya da bodrumda devam ediyordu.

Bir sonbahar sabahıydı. Yine gizlenmiştik. Bir fısıltıyla olmamıştı bu kez. Assaf’ın başını duvara dönüp saymasıyla başlamıştık oyuna. Biliyorum yine hile yapmıştı. Daha 10’a gelmeden “yirmi dediğini duyar gibi oldum birden. Ve sesi kesildi. Birkaç telaşlı adım duydum duvarın köşesinden. Birkaç anlam veremediğim fısıltı. Ellerimi cebime atmış olan bitene anlam vermeye çalışıyordum. Duvarın sonuna doğru yürüdüm sessizce. Sobelenmemeliydim. Soğuk duvara sırtımı verdim. Koşuşturmadan terlemiş vücudum sanki bütün soğuğu emmişti. Bir titreme hissettim ve ardından binanın köşesinden bir tüfeğin namlusu çıktı. Anlaşılan yine oyunumuz bir savaş oyununa dönmüştü.

O an ne yapacağımı bilemedim. Daha derinlere mi saklanmalıydım, kaçmalı mıydım? İçimden bir ses oyuna devam etmem söyledi. İçimdeki bir başka ben… Namlu yere doğru uzanırken ucuna doğru ayağımı uzattım. İçimden sessizce kahkahalar atıyordum. Ardından tüfek tamamıyla göründü. Sanki kendi başına hareket ediyor gibiydi. Ardından onu taşıyan beden. Küçük bedenimle sanki görünmezliğe erişmiştim. Direkt karşısına bakıyor, burnunun ucundaki beni görmüyordu. Hep görünmez olmanın nasıl olduğunu hayal etmiştim demek ki böyle bir şeymiş.

Yavaşça ellerimi cebimden çıkardım. Parmaklarımın silah halini alması uzun sürmemişti. Horozu geriye çektim. Bu mesafeden gez – göz- arpacık ayarını yapmama da gerek yoktu. Ciğerlerimdeki tüm nefesle tetiği çektim. “Bam.” “Soğuk Metaller”den birini haklamıştım sonunda. Geriledi. Sağa sola bakındı. İçimde attığım sessiz kahkaha dudaklarımdan dışarıya atılacakken kulakları sağır eden bir ses duyuldu namlunun ucundan çıkan. Daha kahkaha yerleşmeden dudaklarıma bir sıcaklık yayıldı tüm vücuduma. Geriledim. Hayır, gerilemedim uçtum. Artık sadece görünmez değil, uçabiliyordum da. Benimle birlikte gelen kırmızı bir pelerinim de vardı adeta.

Bir daha hiç yere düşmedim.