Sel mi? Felaket mi?

Benim meşhur disklerimdeki verilerimi kaybetme hikayemi okuyanlar bilir. Ben bu olaydın yıllardır ders alamadım. Hadi ben eşşeğim ve tek kişiyim de bu yönetim de mi tek kişi ve eşşek. Yönetimden kastım elbetteki yerel mahal yönetimleri. Tabi sözün meclis dışında tutulması gereken kişiler var ama içine çekilecek kişiler de mevcut. Bakınız memleketimin başbakanı. Belediyeci mantığıyla yönettiği ülkenin hali ortada. Sattığımızı sattık, aldığımızı aldık. Aldığımızı derken aldığını diye düzeltmekte fayda var ki, belediyeciliğin işleyiş iyi niyetle davranırsam 3 sana 1 bana diye işlediğini hepimiz biliyoruz. Şimdi Avrupa kültür başkenti olan İstanbul’un hali ortada. Tabi sonuçta kültür ülkemde sınıf ayrımcılığı teşkil ettiği için bunun imajımızı zedeleyeceğini düşünmüyorum.

Biz kaderce bir milletiz. yedi tane insan bir arabanın içinde mahsur kalıp ölürken diğer çalışanların ses çıkarmamasına ne demeli. Aslında biraz da onlara hak vermek lazım, buadan bakıp eleştiriyoruz ama. Onların da şaha kalkıp karşı çıktıklarını düşünelim. İki gün içerisinde işlerinden olacaklar. Devlet bize bir güvence sağlamış mı? Evet biliyorum herşeyi devletten beklememek lazm o zaman insanlardan da kadercilikten başka birşey beklememek lazım.

Nasıl bir hale geldik merak ediyorum. Evet oturduğumuz yerden herkesi eleştiriyoruz. Başkanı, başbakanı, cumhur başkanını sanki onları biz doğurmuş, biz büyütmemişiz hatta biz seçmemşiz gibi. Kendi üstümüzden suçu atmak için herşeyi herkesi suçlayabiliriz nasıl olsa… Peki en büyük sorun nerede? Bizi böyle vurdumduymaz boşluğa iten…

Bireysel olarak bakalım işe. Kim bana dokunmayan yılan kırk yıl yaşasın savına katılmaz. Kim elini etliye sütlüye sokup başını belaya sokmak ister… İşte bizi yönetenler de bu durumda. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Mühim olan bireyselliktir.

Ancak göz önünde olmak demek sorumluluk almak demektir. Yani kendi ve çevrendekilerin dışında seni takip eden ve izleyenlerin sorumluluklarını almak demek. Bir de yönetici olarak halk tarafından seçiliyorsan seçilmek için yatırım yapıyorsan bu sorumluluğu almaya gönüllüsün demek. Yani kendin dışında düşünmen gerken başkaları da var demek.

Şimdi öncelik sırasına bir göz atalım… Ben, ailem, yakın çevrem, bana yaklaşanlar, beni sevenler… Sıralamada ilk iki öncelik derecesi en yüksek olanlar. Yakın çevre ve bana yaklaşanlar bir diğerleri… İş nasıl gelişiyor peki… Ben işleri yakın çevreme ve bana yakşlaşanlara verirsem, onlardan bana dönüş daha fazla olur. Beni sevenleri de işlerde çalışmaya ortak edersem, süreç güllük gülistanlığa döner. Ama unutmamak lazım ki benim için… bu sayılanlar için değil… hatta beni sevenler içinde…

Biz öyle yapıyoruz. Yani ben başkan olsam elbette 3’ün 1’ini (!) kendime alacağım. geri kalan birini iş yaptırmak için yakın çevreme vereceğim. Yakın çevrem ebnden aldığı bir ile -ki alması için bana iyi bakması gerekecek- işi yapmaya başlayacak, o da beni sevenleri kullanacak. Bu düzlükte aslında kimsenin hiç birşey bilmesi gerekmiyor. biz paramızı aldık ne yapılması gerekiyorsa onu yapalım sonrası önemli değil görüşü her noktada hat safhada.

Başkanım ben ucuza bir arsa kapattım. Fabrika yapmayı düşünüyorum devletten de kredi alacağım sen bir yardım etsen… Hani senin tanıdıkların varsa işi onlara veririz.  Yanlız arsanın imar izni yok onu bir halletsek, ortasından da dere geçiyor arsa dışına taşısak. Tamam başkanım siz merak etmeyin, siz imzayı atın ben gerekeni yaparım.

Hadi efendim bir kepçe ile işe girişelim derenin yatağını değiştirelim, oraya onun için ne izin almışsak onu yapalım gerisi önemli değil. İş yerlerine yakındiye civar yerlerese yerleşim yeri kurarız.

Aslında olay bundan ibaret. Aslında bunu herkes biliyor. Bile bilede yiyoruz. Yememiz lazım zaten. Tabi bu işleyişi bilen birde başbakan başımızda. Yaptığı şey dere hikayeleri anlatmaktan başka birşey değil… Evet bu hikayeleri hepimiz biliyoruz. Derenin yönnü değiştiren buralara ev kurduran da biz değiliz…

Şimdi olay şuraya dönüyor… He zaman ki gibi suçlu aramak… o bizim dönemimizde olmadı diyor diğeri bizim dönemimizde olmadı… ancak bu unutulmamalı ki birbirlerinden devralıyorlar… Başbakan da bu felaketin yaşandığı şehirde büyük şehir belediyesi başkanı oluyor. Sonrada çıkıp dereden aldığın dereye gider gibi laflar etmek dengesizlikten öte birşey değildir.

Bir başka başkan açıklamasına göre de oradaki fimalar dereyi daraltıp kendilerine bahçe yapmışlar. Hemde kendi başlarına. Habersiz, haraçsız çivi bile çalamıyorken dereyi nasıl dararaltabiliyorlar merak içindeyim. İzinsiz mi, izinsiz se bulunamıyor mu? En ufak şey için kapımıza dadanıp beynimizi yemeyi biliyorlar. Hadi beyler kimseyi kandırmayalım. Öncelikle paraları kim götürdü ona bakalım… Kendime istediğimden değil… marakımdan soruyorum…

Velhasıl kelam bu memlekette yıllardır ne değişti görünüşümüzden başka? Üstümüze sürekli birşeyler geçiriyoruz. Hemde eskilerini çıkarmadan. Olsun ama nasıl olsa günü kurtarıyoruz ya… diğer felakete kadar idare ederiz. Bir diğerinde ise ölenler mi? Takdir ilahi ömürleri okadarmış… Suçlu mu arıyorsunuz? Onlarda zaten hep başkaları. Bazen uzaylılar gelip yapıyor diye düşünyorum… Hatta aynaya bakmasam buna inanacağım…

Doğru ya aynayada keşke bakabilsem…