Semum

Çarşamba olmuş bile. Aslında bilmediğimden değil aksiyon olsun diye yazdım. Yoksa o zor geçen iki günü kim unutabilir ki bu günün çarşamba olduğunu. Nefesim tutulmuş bir vaziyette, nedense şu saatlerde başımda bir sızı, gözlerimde bir yanma sürekli oluyor. Yaşlılık belirtileri sanırım bunlar.

Şu migren sebebiyle klasik bölümlerime bir süre ara vermişim gibi gözüküyor geçtiğimiz haftaya göz attığımda. Eh artık devam edebilirim ancak şu rüyalar işi benim canımı sıkıyor. Çok uzun süredüğü için bir türlü oturup yazmayı gözüm kesmiyor. Ne olacak benim bu tembelliğim. Yazsam bir türlü, yazmasam bür türlü, yazamasam bir türlü.
Neyse başlıktan da anlaşılacağı gibi bu günkü konum bir film eleştrisi/ tanıtımı.


Nasıl olmuşsa D@bbe‘nin ardından gelen Hasan Karacadağ’ın ikinci filmini kaçırmışım, dün başka bir araştırmanın uzantısı olarak birden bire çıktı karşıma. Ne yapmalı ne etmeli dedim, aradım taradım filmi buldum ve izledim. Tabi izlemeden önce bir çok yorumla bilgi topladım. Sinema sitelerindeki yorumlar genelde iyiye doğru giderken, Türkiye’nin belkide en çok okunan araştırma/ eğlence portalı ekşi sözlük Semum için aynı şeyleri söylemiyor. Gerçi hiç bir yorum bir filmi izlemem için etkili olmamaz, film çok kötü de olsa izleyip kendi boyumun ölçüsünü almak isterim. Şu da bir gerçek ki bence sadece Amerikan sineması çok kötü film yapabilir. En vasat filmi bile bizimkilerden, onlarınkilerden daha iyi efekt ve görselliğe sahip olmak zorunda. Tabi bu söylediklerim daha çok fantastik korku filmleri için geçerli. Klasik izleyici kitlesi için artık drama filmi kalmadığını hesaba katarsak, filmler zaten artık bolca efekt içermek zorunda. Ancak şunu söylemeliyim ki Film Türkiye’de gişe rekorları kıran Recep İvedik’ten daha iyi. Belki aynı statüde değil ama daha iyi.

Vakti zamanında Dabbe’nin kritiğini de yapmıştım. Orada da belirttiğim sebeplerden ötürü Türk fantastik korku filmleri kesinlikle sinemada izlenmemeli. Biliyorsunuz ki halkımız sinema kültüründe tüm dünya ülkelerini sollamış durumda (!). Buna endeksli olarak bu işi yapacak Türk yönetmenlerin çok dikkatli olmaları gerek. Asıl beni düşündüren durumlardan biri de, filmin İslamı Korku filmi olarak adlandırılması. Korku filmi korku filmidir. Bunun İslamisi, Budisti, Hıristiyanı mı olur? Yani şimdi, The Exorcist Hıristiyan Korku filmi diye mi adlandırılmalı? Tanımlamalar bence biraz saçma. Önemli olan insan üzerinde bıraktığı etkidir.

Semuma gelince, şu bir gerçektir ki kolaj bir film olmadan öteye geçememiş. Ama bu kolaj yerinde ve akıcı bir şekilde kullanılmış. Karacadağ’ın inadı hala devam ediyor. Amatöre yakın hatta amatör oyuncularla iyi bir korku filmi beklemek gerçekten büyük bir beklenti. Bence Karacadağ cast konusunda kendini biraz daha geliştirmeli. Türk sinemasına baktığımızda klasik cin filmlerinden farklı birşey görmüyoruz. Ancak burada cinlerin yaratıldığı Semum konu olarak ele alınmış. Film boyunca bildik he akılda kalan sahneler karşınıza çıkıyor. Tabi bu sahneler karşısında korkmayı beklemeniz içten bile değil. Korku sinemasının 80 yılda yaptığı girikimi Karacadağ bir filmde kullanmaya çalışmış anlıkta olsa tanıdık sahneler görmek mümkün. Filmin sonu ise gayet güzel bağlanmış.
Elbette ki eksiklikler mevcut ancak Semum o kadar da kötü değerlendirilecek bir film değil. Bir çok yazıda Semum’un 3D grafiklemesine ve film sonundaki 3D cehennem sahnesine yapılmış. Karacadağ’ın düşüncesi zaten bu inançla yetişen kişilerin bu yaratığı çizebileceği yönünde olduğundan 3d grafikleri Türklere yaptırmış. Ancak şunu göz önünde bulundurmayı unutmuş her ne kadar bu inançla yetiştirilen kişi olsalarda bizde dinde yaratık betimlemesi gibi bir olgu olmadığı için çizilen Semum karakteri bilinen yaratık karakterlerinden öteye geçememiş. Ama yine de Türkiyede yapılan bir 3D modelleme için oldukça başarılı diyebiliriz ve aslında bu da Karacadağ’ın cesaretinden kaynaklanıyor. Film de çok farklı planlar kullanılmış, bu planların bazıları da gereksiz geliyor insana. Ama Dabbe’ye oranla ilerleme mevcut. Şu bir gerçek ki film, yönetmen ne olursa olsun son noktayı koyan oyuncudur, bence oyuncu seçiminde daha özverili davranmalı mümkünse diyaloglar için bu işten anlayan insanları kullanmalı.
Filmde polemiğe giren bir başka yer ise İmam ve Psikiyatristin, ilim ve din tartışması. Neyse ki bir yerde doktorun bazı akli durumları bilim açıklayamıyor demesi tartışmayı biraz ileriye itelemiş gibi. Filmden bir kesim doktora değil de imama gidin gibi bir sonuç çıkarmış lakin ben artniyetten başka birşey sezinlemedim bu konuda.
Filmin en güzel bölümü ise film müzikleri. Justin R. Durban tarafından yapılmış müzikler gerçekten fevkade. Zaten kişinin yaptığı işlere baktığımızda güzelliklerinin sebebi ortaya çıkıyor. Şimdi filmin müziklerini aramaya başladım umarım bulurum.

Filmin konusundan şöyle bir alıntı yaparsak; 27 yaşındaki Canan Karaca ve kocası Volkan Karaca yeni aldıkları büyük bir eve taşınırlar. Her şey çok iyi giderken bir gün sebebini bilmediğimiz bir şekilde Canan’a garip şeyler olmaya başlar. Canan yavaş yavaş başka bir varlığa, kendisine hükmetmeye başlayan bir yaratığa dönüşmeye başlar. SEMUM kendisine hedef olarak neden Canan’ı seçmiştir ve ona ne yapacaktır? Sıradan bir insan için cehennemin kapısı nasıl açılır? SEMUM filminde izlenecek müthiş bir görsellikle korkunun eşi benzeri görülmemiş bir türü aktarılacak.

Hasan Karacadağ Dabbe ile başlayan üçlemenin sanıyorum ikinci filmi için Deccal için şu an kolları sıvamış şu an ve çekimlerini ABD, Japonya, Türkiye’de yapacakmış. Bu iki filmden daha iyi olacağı kanaatindeyim. Bakalım Deccal karakterini nasıl betimleyecekler ve hangi yorumlara sebebiyet verecek. Deccal, Semum’dan daha çok tanınmış bir karakter, ama umuyorum ki internette haberi dolaşan Deccal tabirine takılı kalmaz ve korkutmaya çalışmak için korku filmi çekmez. Olayın akışını karelere alsa zaten korkutucu olacaktır… Neyse bitsin zaten yine git gel çok dağıldı konu
sanki…

Yönetmen/ Senaryo: Hasan Karacadağ
Oyuncular: Ayça İnci, Burak Hakkı, Nazlı Ceren Argon, Cem Kurtoğlu, Sefa Zengin
www.semum.com

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=semum
http://midnight.blogcu.com/semum-kritigi_8298491.html


Yorumlar

“Semum” için 4 yanıt

  1. delikanlı avatarı
    delikanlı

    fazla önyargılı yaklaşıyorum sanırım türk korku filmlerine,kaliteli korku filmi bulmak zaten yeterince zor su zamanlarda,okulla büyüyü izlemiştim,hiç bir yaratıcılığı olmayan sonunu kolayca kestirebileceğimiz,bize birşey katmayan filmlerdi bunlar.japon korku filmleri tadında diye okumustum semum la dabbe için de.gerçekten öneriyorsan bak izleyin filan diye tamam izleyelim de,yaw,yazının ortasındaki resim bile o kadar klişe ve özensiz ki,kızma yorumuma oldu mu

  2. noreply@blogger.com (delikanlı) avatarı
    noreply@blogger.com (delikanlı)

    fazla önyargılı yaklaşıyorum sanırım türk korku filmlerine,kaliteli korku filmi bulmak zaten yeterince zor su zamanlarda,okulla büyüyü izlemiştim,hiç bir yaratıcılığı olmayan sonunu kolayca kestirebileceğimiz,bize birşey katmayan filmlerdi bunlar.japon korku filmleri tadında diye okumustum semum la dabbe için de.gerçekten öneriyorsan bak izleyin filan diye tamam izleyelim de,yaw,yazının ortasındaki resim bile o kadar klişe ve özensiz ki,kızma yorumuma oldu mu

  3. kişisel depresyon anları avatarı
    kişisel depresyon anları

    evet afiş çalışması bana da çok kötü geldi, zaten Karacadağ’ın neden filmlerdeki animasyon ve grafik işlerini türklere yaptırdığını anlamıyorum. anlamadığım bir çok şey var bir yakalasam kendini soracağım zaten. dediğim gibi yazıda da korkudan kasıt nedir, beklenti nedir? Elm Sokağı Kabusunu zamanında titreyerek izlerken şimdi çok sıradan geliyor. Yada insanları kesip biçmekle korku filmi mi olur? İnsanlar gizem dünyasından, bunların kaynağı olan inançtan uzaklaştıkça korkulacak şeyleri azalıyor. Korku filmlerinin ve edebiyatının eğlence filmleri ve edebiyatı adı altında değerlendirildiğini hatırlarsak şu dönem ki korku sinemasından etkilenmek çokta mümkün değil. Japon korkularının tutma sebebi bilinmeyen bir kültürün cazibesinden başka bir şey değil ve es geçilmeyecek şekilde oyuncu ve yönetim mükemmelliği.
    Şimdi Semum’da ne var dersek bir oyunculuk yok, iki gereksiz planlar var, üç diyaloglar amatörce. Ama güzel bir kolaj filmi. Yani o eski bilindik sahneleri bir arada görebiliyorsun. Şu da bir gerçek ki filmi izlerken de kahkaha atmazsın.
    Aslında konu çok güzel, hepimiz cin hikayelerini biliyoruz, Semum ise bilindik cin hikayelerinden farklı çünkü cinlerin yaratıldığı şey, şeytanın en yakını. Evet belki animasyonlar ABD düzeyinde değil, afiş özensiz ama, bu sahneleri izlerken de gülmüyorsun. Hep dediğim gibi bizim halk film işinden çok anlıyor, o böyle olmuş bu böyle olmuş o burdan bu burdan alıntı demeyi çok iyi biliyor. Yaklaşık 10 senelik teorik ve pratik kısa film deneyimi olan biri olarak o kişilere de buyurun çekin diyorum. İşler hiç bir zaman kağıttaki gibi gitmiyor. Biz Revep İvediklere para akıtacağımıza böyle özgün işler yapanlara akıtsak eminim ki hem bu kişiler daha iyi studyolarla çalışacak ve daha iyi filmler ortaya çıkaracak… karar senin…

    bir de bitirmeden şundan bahsetmek istiyorum. Yıldırım Öcek’i bilirsiniz. Avrupa Yakası’nın patronu Sadettin. Semum’da karşımıza emlakçı rolüyle çıkıyor. Tip aynı,saç, sakal vs… Ancak adamın bir oyunculuğu hatta bir karede bir bakışı var, direk aklınıza şerefsiz bu adam yorumu geliyor. İşte dedim bu sahnede oyuncular bu şekilde olmalı… izlersen fark edersin… oyuncudur filmi kurtaran kim ne derse desin…

  4. noreply@blogger.com (kişisel depresyon anları) avatarı
    noreply@blogger.com (kişisel depresyon anları)

    evet afiş çalışması bana da çok kötü geldi, zaten Karacadağ'ın neden filmlerdeki animasyon ve grafik işlerini türklere yaptırdığını anlamıyorum. anlamadığım bir çok şey var bir yakalasam kendini soracağım zaten. dediğim gibi yazıda da korkudan kasıt nedir, beklenti nedir? Elm Sokağı Kabusunu zamanında titreyerek izlerken şimdi çok sıradan geliyor. Yada insanları kesip biçmekle korku filmi mi olur? İnsanlar gizem dünyasından, bunların kaynağı olan inançtan uzaklaştıkça korkulacak şeyleri azalıyor. Korku filmlerinin ve edebiyatının eğlence filmleri ve edebiyatı adı altında değerlendirildiğini hatırlarsak şu dönem ki korku sinemasından etkilenmek çokta mümkün değil. Japon korkularının tutma sebebi bilinmeyen bir kültürün cazibesinden başka bir şey değil ve es geçilmeyecek şekilde oyuncu ve yönetim mükemmelliği.
    Şimdi Semum'da ne var dersek bir oyunculuk yok, iki gereksiz planlar var, üç diyaloglar amatörce. Ama güzel bir kolaj filmi. Yani o eski bilindik sahneleri bir arada görebiliyorsun. Şu da bir gerçek ki filmi izlerken de kahkaha atmazsın.
    Aslında konu çok güzel, hepimiz cin hikayelerini biliyoruz, Semum ise bilindik cin hikayelerinden farklı çünkü cinlerin yaratıldığı şey, şeytanın en yakını. Evet belki animasyonlar ABD düzeyinde değil, afiş özensiz ama, bu sahneleri izlerken de gülmüyorsun. Hep dediğim gibi bizim halk film işinden çok anlıyor, o böyle olmuş bu böyle olmuş o burdan bu burdan alıntı demeyi çok iyi biliyor. Yaklaşık 10 senelik teorik ve pratik kısa film deneyimi olan biri olarak o kişilere de buyurun çekin diyorum. İşler hiç bir zaman kağıttaki gibi gitmiyor. Biz Revep İvediklere para akıtacağımıza böyle özgün işler yapanlara akıtsak eminim ki hem bu kişiler daha iyi studyolarla çalışacak ve daha iyi filmler ortaya çıkaracak… karar senin…

    bir de bitirmeden şundan bahsetmek istiyorum. Yıldırım Öcek'i bilirsiniz. Avrupa Yakası'nın patronu Sadettin. Semum'da karşımıza emlakçı rolüyle çıkıyor. Tip aynı,saç, sakal vs… Ancak adamın bir oyunculuğu hatta bir karede bir bakışı var, direk aklınıza şerefsiz bu adam yorumu geliyor. İşte dedim bu sahnede oyuncular bu şekilde olmalı… izlersen fark edersin… oyuncudur filmi kurtaran kim ne derse desin…

Siz ne düşünüyorsunuz?