İnsanı büyüyüp geliştiren, insanlığı yücelten şey hayalleridir. Bu hayaller bizi harekete geçirir ve daha iyi bir geleceğe yönlendirir. Sistemler, bireylerin bir araya getirip oluşturduğu yapılar; şirketler, kurumlar, devletler, hepsi içlerinde barındırdıkları bireylerin hayalleri ve ona dayandırdıkları umutla ortaya çıkarlar.
Bir şirkette çalışan bir bireylerin ne kadar önemli olduğunu düşünün. Her biri o şirketin düzenli bir şekilde işlemesini sağlar ve büyümesine katkıda bulunur. Bu çarkın sağlıklı yürümesini sağlamak için, kullandıkları şeyler ise hayal güçleri, içlerindeki umuttur. Biri terfi etmek, daha iyi bir kariyer yapmak için hayal kurup onun için çalışıyordur, bir diğeri de şirketin büyük başarısının içindeki ekipten biri olmak duygusuyla bir projeye odaklanıyordur.
Ya da bir ülke düşünün. Bu ülkede yaşayan bireylerin hayalleri, o ülkenin ilerlemesini ve kalkınmasını güçlendirir. Her bir vatandaş, gelecekte daha iyi bir yaşam için umutla çalışır. Onların umutları, ülkenin potansiyelini ortaya çıkarır ve daha iyi bir geleceğe yönelik adımlar atmayı sağlar.
Sistem, içindeki bireylerin umutlarını canlı tutarak güçlenir. Her birimizin hayalleri, sistemlerin temel yapı taşlarıdır. Hayal kurmak, daha iyi bir dünya yaratmak için gereklidir. Belki de bu hayal, bilim ve teknoloji alanında yeni keşifler yapmaktır. Belki de bu hayal, eşitlik ve özgürlük için mücadele etmektir. Her ne olursa olsun, o hayali unutmamak önemlidir.
Ancak küreselleşmenin de artmasıyla birlikte dünya üzerinde birçok toplum, kendilerini gelişmelere kapatarak, tek tipleştirilmeye çalışılmaktadır. Milletler, kültürel çeşitlilikleri ve farklılıklarıyla zenginlik barındırırken, bu farklılıkların bastırılması veya yok sayılması, umutların kaybolmasına neden olabilir.
Tek tipleştirme, bireyleri, kültürleri ve kimlikleri belirli bir kalıba sokma eğilimidir. Bunu yapmak, çeşitliliği reddetmek ve insanları bir “standart” ya da “norm” içine yerleştirmek anlamına gelir. Bu süreçte, bireylerin kendi hayallerini, umutlarını ve özgünlüklerini ifade etme gücü azalır. Tek tipleştirilen milletler, kendi özgünlüklerini kaybeder ve toplumların yaratıcılığı, inovasyonu ve ilerlemesi engellenir. İnsanlar, kendilerini baskı altında, kısıtlanmış hisseder ve içlerindeki potansiyelleri ortaya çıkaramazlar. Bu, durum toplumların gelişimini ve ilerlemesini engeller. Çünkü en büyük ilerlemeler, farklı bakış açılarının bir araya gelmesiyle gerçekleşir.
Böyle bir ortamda zaman zaman, hayallerimizi kaybetme riskiyle ve duygusuyla karşılaşırız. Hayatta karşılaştığımız zorluklar, engeller ve başarısızlıklar bizi yıpratır. Ancak, bu noktada önemli olan, umudumuzu korumak ve hayallerimizi yeniden canlandırmaktır.
Unutmamalıyız ki, sistemler değişir ve her sistem kendi umudunu yaratır. Unutulmaması gereken, umut edip hayal kurmayı unutmamaktır.
Siz ne düşünüyorsunuz?