Somos lo que hay

 

 

Son dönem Meksika korku sinemasındaki gelişmeleri hayranlıkla izliyorum. Tabi bunların çoğu orta seviyede filmlerde olsa onların bu şekilde atağa geçmesi ve aynı bölgedeki rakiplerine malzemelerini kaptırmayıp kendi işlerine sahip çıkmaları oldukça sevindirici. Somos lo que hay ise 2010 yapımı, senarist ve yönetmeni Jorge Michel Grau olan korku diyemesek bile iddialı bir gerilim filmi. Film özgün konusuyla göz dolduruyor. Ancak yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olmasının acemiliğinden midir nedir, hikayenin altı çok boş kalmış.

Film bir adamın, bir alışveriş mağazasının vitrinlerine bakarken ölmesi ile başlıyor. Burada yönetmen cesedin kaldırılması ve ortalığın temizlenmesini başarılı bir şekilde ifade etmiş. Tüketim toplumunda insan hayatının önemine kısa da olsa başarılı bir gönderme yapmış. Bir nevi tüketiyorsanız insansınız tanımlaması görüyoruz karede. Bu evsiz gibi görünen adamın ölümünden sonra yapılan otopsi de cesedin midesinden insan parmağı çıkınca, terfi meraklısı polisler işe el atıyor. Tabi ben Meksika’nın sosyal düzenine uzak olduğum için bu işleyiş ve hiyerarşi için bir şey diyemeyeceğim. Bulunan ceset direkt levazımatçıya gönderiliyor ve burada parmağı bulan kişiler olayı polisten para kapmak için malzeme olarak kullanıyor.

 

 

Film burada insanda merak uyandırmaya başlarken, eğer film hakkında bir şey okumadıysanız size bir salgın filmi olduğunun mesajını veriyor. Ardından midede bulunan insan parmağı bir çeşit zombi hastalığının kol gezeceği bir filme giriş yaptığınız hissi veriyor size. ancak film bu şekilde ilerlemiyor. Birden ölen adamın ailesine çeviriyoruz gözü. Biz hala onlarda da bir zombileşme beklerken aslında olayın görünen yüzünün bu olmadığını fark ediyoruz.

 

Babanın ölümünden sonra aile içerisinde liderlik çekişmelerinin döndüğünü görüyoruz. Anne babayı suçlarken, kardeşler varlıklarını idame ettirmenin bir yollarını aramakta. Burada evin kızının, evin erkekleri üzerindeki etkisine de şahit oluyoruz. Ailenin babanın ölümünden sonra bu kadar paniklemelerinin sebebi ise, ailenin yamyam olması. Biz bu durumu ilerleyen dakikalarda anlıyoruz. Yönetmen bu konuyu izlemek için oldukça uğraşmış ancak gidişatı zora soktuğundan dolayı bir yerde istemeyerek olsa da bu ayrıntıyı vermiş.

 

Hayatlarının sürdürmek için, iki erkek kardeş avlanmaya çıkarlar ve bir fahişe bulurlar. Tabi onların ilk avı asabi kardeş yüzünden soruna sebep olur. Bu arada polisler olayın izini sürmeye devam etmektedirler. Eve getirdikleri fahişe yüzünden anneleri onlara kıza çünkü kadın fahişe istememektedir. Burada ortaya bir ayin atılır ancak ayinin ne olduğu, neden olduğu hakkında bilgilendirme yapılmaz.

 

 

Her birinin lider olmak için savaş verdiği evde anne ve büyük oğul eve kurban getirirler. Tabi bu kurbanların birbirlerini görmesi hatta içlerinden birisinin kaçması ortalığın karışmasına sebep olur. Kaçan kişi polise haber verir. Oğullar kaçağı bulmaya çalışırlar ancak bulamazlar. Film psikolojik bir gerilim filmi edasında ilerlemesine rağmen çoğu gereksiz ve anlam veremediğimiz diyaloglar yüzünden karakterlerin, iç dünyalarını yada tükenen bir tür olarak hissettiklerini bize yansıtamıyor. Aynı şekilde yavaş ve sessiz ilerleyen bölümler de bize ayrıntı veremiyor.

 

Güzel bir düşünce ile yola çıkılmış. Günümüzde yamyam bir ailenin var olması ve bunların hayatlarını sürdürme çabaları oldukça farklı bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Ancak hikaye sadece bununla kalmış. Ana hikayeye, eş cinsellik, ensest durumlar, ne olduğunu bilemediğimiz bir ayin, intikam, hayat kadınlarının yaşam biçimi, aile içerisindeki liderlik  gibi konular eklenmeye çalışılmış ama tüm bu konular tutarsız ve ana hikayeden kopuk, oldukça havada kalmış bir şekilde anlamsız ilerliyor ve son buluyor. Hikayede küçük grup ve toplulukların yavaş yavaş toplumun geneline nasıl ayak uydurmak zorunda kaldıkları da gözler önüne seriliyor. Ancak belirttiğim gibi bütün bu olaylar ve anlatmak istenilenler havada kalmış.

 

 

Film görsellik ve oyunculuk bakımından başarılı. Daha dolu bir senaryo ile eminim ki daha iyi şeyler başarabilirdi. Filmi izlerken yarısından sonra filmin bir boşluğa düştüğünü hissedebiliyorsunuz. Filmin müzikleri de oldukça başarılı. Genel anlamda bakıldığında ortalamanın biraz üstünde bir film çıkıyor karşımıza. Sırf özgün konusu için bile vakit ayırıp izlenebilir.

 

Yönetmen – Senaryo: Jorge Michel Grau

 

Oyuncular:

Francisco Barreiro
Alfredo
Adrián Aguirre
Adriana
Miriam Balderas
Sheila
Carmen Beato
Patricia
Alan Chávez

 

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1620604/

http://www.wearewhatweare.co.uk/