Okunacaklar listesinin başlarında aylardır duruyordu kitap. Başlamıştım ama tatildi, işti, seyahatti derken kitabı ilerletmeye fırsat bulamamıştım. Eh öyle elde taşınıp okunacak türden de bir kitap değil. Malumunuz 816 sayfa kadarcık. Ancak her zamanki gibi hikayenin akıcılığı var. İlk yüz sayfa içerisinde es verdikten sonra geri kalanını üç günde rahat rahat bitirdim. Tabi birde hikayenin okuyucuyu merak ettirmesi var.
King artık yazma ustası olduğunu iyiden iyiye kanıtladı. Son dönem kitaplarının tamamı yüksek sayfalı ve aslında hikayeye baktığımızda basit düşünceler görüyoruz kelimelerle oynaması, karakterler, ortam tasvirleri kesinlikle mükemmel. Dediğim gibi aslında hikaye basit ve bilinir hatta yeryüzünde bütün insanların düşündüğü bir şey. Bunu ustaca işleyende Stephen King.
King bu kez eğer John F. Kennedy ölmeseydi Amerika’nın, dünyanın hali ne olurdu diye sorgulamış. Aslında kitabı elime aldığımda bende bunu sorguladığını düşünüyordum ama pek öyle değil. Kitaptan aklımda kalan şey “geçmişin inatçı olduğu ve değişmek istememesi”
Kitap JFK suikasti çevresinde geçiyor. King ustaca reel karakterlerle kurgu karakterleri birbirine bağlamış ve bunların gerçekliklerinden şüphe duymuyorsunuz. Buna en büyük etken o dönemi ve JFK suikastini ayrıntılı bir şekilde araştırmış olması. Ana karakter ile o kadar çok empati kuruyorsunuz ki o yılları onunla birlikte keşfediyorsunuz.
JFK öldürülmeseydi ne olurdu sorusu herkesin aklında. Daha mı iyi olurdu daha mı kötü. King bunu kendisine sormuş ve aslında geçmişte ne olmuşsa o şekilde kalması gerektiğini savunmuş. Zamanda yolculuk yapıp bazı şeyleri değiştirmek sadece kaos yaratmak King’e göre.
Stephen King deyip zaman yolculuğundan bahsedince tabi biraz garip oluyor. Ne de olsa King korku romanı yazarı. Ben bu tezi pek kabul etmesem de King’de son kitaplarında aslında tam anlamıyla bir korku yazarı olmadığını savunuyor. 22/11/63’e gelince ufak tefek korku öğeleri olmakla beraber -bunlar karakterlerin düşüncelerinden, duyduğu seslerden öteye gitmiyor) aslında tarih, bilim kurgu, aşk romanı olması daha ağır basıyor.
Hikaye yine Maine’de geçiyor. Lisbon Falls kasabasında Jake Eppinge adında bir edebiyat öğretmeni yaşamaktadır. Jake sevgisini belli etmemesi sebebi ile karısı tarafından terk edilmiş ve yalnız yaşamaktadır. Okulun son günü gelmiş, tatil başlamıştır. Hafif aksak, yaşça büyük ve okulda hademelik yapan bir öğrencisi de Jake desteği ile mezun olmuştur. Jake bunu kutlamak için kasabanın meşhur lokantasına gider. Gide gele lokanta sahibi Al Templeton ile de tanışmıştır. Jake öğrencisine acımaktadır. Babası tarafından annesi kardeşleri öldürülmüş ve o da sakat kalmıştır. Adamın yazdığı son kompozisyon Jake’i çok etkilemiştir.
Yemekten sonra gece yarısı birden verdiği bir sırla başlar. Aslında lokantasının kileri Al Templeton, Jake’i arar ve gelmesini ister. Jake, Al’ın kendisini aramasını şaşırır. Onunla konuşacak özel bir şey olmadığını çok şey paylaşmadıklarını düşünür. Arabasına atlar ve soluğu Al’ın yerinde alır. Al kapıyı açtığında Jake onu çok yaşlanmış görür. Oysa ki akşam bıraktığında bu şekilde değildir. Kanserdir ve sayılı günleri vardır. Al uzatmadan konuya girer. Kilerinde 1958’e açılan bir kapı vardır. Jake’den istediği ise kendi tamamlayamadığı ve bir saplantı haline gelen görevi devralmasıdır. JFK suikastini engellemelidir.
Jake başta bu duruma inanmaz ama 1958’e küçük bir turdan sonra her ne kadar bu olaylar mantıksız gelse de Al’a inanır. Zamana müdahale edildiğinde ne olacağı konusunda tereddütleri vardır. Ya da o zamanda yapılan bir şeyin bu zamana yansıyacağına. Jake bunu test etmek için bu gün yemek yediği öğrencisinin hikayesini hatırlar ve onu kurtarmaya karar verir. Geçmişe gider. Orada George Amberson adını kullanır. Öğrencisini kurtarır. Ancak geri döndüğünde adamın bu kez Vietnam’da öldüğünü öğrenir. Bu durum tereddütlerini de arttırır. Ancak bu sırada Al ölür ve Jake onun notlarını alarak yarım kaldığı işi tamamlamak için paçalarını sıvar.
Jake artık, George Amberson’dur ve o dönemin de büyük Amerikan arabalarının, doğal ürünlerin tadını çıkartır. Tabi sigara içmeyen biri olarakta herkesin fosur fosur sigara içtiği bir dünyada dumana maruz kalır. Suikatede beş yıl vardır ve bu beş yılı bir şekilde geçirmesi gerekmektedir. Hazırlıklarını yapar, kurtarması gereken insanları kurtarır ve vakit geçirmeye bir yanda da roman yazmaya başlar. Bu sırada geçici öğretmenlik yapmaya başlar ve burada kütüphaneci Sadie ile birbirlerine aşık olurlar. Her ne kadar aşık gözü kör olsa da Jake yani George görevinden vazgeçmez.
Kitabi bir kaç parçaya bölmek lazım. Korku öğrenileninin fazla olmadığını söylemiştim. Jake’in düştüğü ikilemler, Sarı Kart Adam, JFK öldürüldükten sonraki dünya ürkütücüydü. Ancak beni en çok ürküten kısım Derry kasabasıydı. King başarıyla burada “O” (It) kitabına atıfta bulunmuş ve o kitabı okuyanlar için Derry’nin kasvetini okuyucu üzerinde biraz daha arttırmış oldu.
Ben aslında kitabın JFK öldükten sonraki dünyayı anlatacağını düşünüyordum ama King geçmişi, suikasti engelleme kısmını ele almış. Tabi bu aşamada beş senelik süre zarfında da değindiği şey asıl karakterler ile birlikte Sadie, George aşkı olmuş. Burada aslında ana karakterlerden çok yan karakterlerin hayatları kitabın aslını oluşturmuş. Bence Sadie ve Jake aşkı fazla uzatılırken Sadie’nin hayat hikayesinin ve aynı zamanda Jake’in yaşlı öğrencisi Harry’nin ayrıntılı hikayeleri zaman zaman ana hikayeden kopmama sebep oldu. Bence olay daha fazla odaklanabilirdi. Ya da kitap sekiz yüz sayfa da olmasa olurdu.
Yine de kitap kendini okutan başarılı bir kitap. King eski King olmadığını bu bilim kurgu soslu tarihsel yeni romanında tekrar yüzümüze vuruyor. Hani kitabı okurken o döneme de özenmedim değil. Hatta Jake’in dinlediği şarkıları -baloda ve radyoda- bende aynı zamanlı dinledim gerçekten büyük keyifti.
Kitap arkası
22/11/63
22 Kasım 1963te, Dallasta üç el silah sesi duyuldu, Başkan Kennedy öldü ve dünya tarihi değişti. Peki, bütün bunları değiştirme şansınız olsaydı? Kendi kuşağının sosyal, kültürel ve politik meselelerini sindirmiş bir yazar olan Stephen King, bu mükemmel kurgulanmış gövde gösterisinde okuyucuları geçmişe uzanan inanılmaz bir yolculuğa çıkarıyor.
Her şey Mainedeki Lisbon Falls kasabasında yaşayan ve fazladan iki kuruş kazanmak için sınavlara hazırlık derslerine giren 35 yaşındaki İngilizce öğretmeni Jake Eppingle başlıyor. Öğrencilerinden kompozisyon ödevi olarak hayatlarını değiştiren bir olayı yazmalarını isteyen Epping, nefesini kesen bir ödevle karşılaşıyor: Harry Dunningin babasının elli yıl önce eline çekici alıp ailesini katlettiği gecenin tüyler ürpertici hikâyesi. O kompozisyonu okuduğu an, Jake için bir dönüm noktası. Tıpkı 1963ün ABD tarihi için bir dönüm noktası olması gibi… Kısa süre sonra kasabadaki lokantanın sahibi ve Jakein arkadaşı olan Al, ona bir sır veriyor: Deposu, aslında geçmişe, 1958deki belirli bir güne açılan bir geçit. Ve Al, Jaketen saplantı haline getirdiği görevi devralmasını, Kennedy suikastını engellemesini istiyor. Böylece Jake, George Amberson olarak Ike, JFK ve Elvisin, büyük Amerikan arabalarının ve fiyonklu çorapların dünyasında, herkesin her yerde sigara içtiği bir Amerikada yeni bir hayata başlıyor. Mainedeki Dunning ailesinin yaşadığı boğucu Derry şehrinden, Jakein hayatının aşkıyla karşılaştığı Teksastaki sevgi dolu Jodie kasabasına, Lee Harvey Oswalda ve Dallasa uzanan bu romanda; geçmiş, geçmiş olmaktan çıkıp gerilim ve heyecan dozu yüksek bir maceraya dönüşüyor.
Zamanda yolculuk hiç bu kadar inandırıcı ve bu kadar ürkütücü olmamıştı!
Çeviren: Zeynep Heyzen Ateş
Yayın Yılı: 2012
Kitap Kağıdı
816 sayfa
13,5×21 cm
Karton Kapak
ISBN:9752115040
Dili: TÜRKÇE
Altın Kitaplar
Siz ne düşünüyorsunuz?