Hava kararmaya başlamıştı. Aynı durakta indik, inmek zorundaydık. Ellerimi cebime soktum. Bir sağa bir sola baktım, nereye gideceğimden habersizmişçesine. Kadın yaklaşık on merte yürüdükten sonra ışıklarda durdu. Yeşil ışığın yanmasına on saniye vardı. Etrafa bakınmayı sürdürdüm. Yeşil yandığında kadın koşar adımlarla karşıya geçmişti. Onun geçtiğini gördükten sonra ben de koşarak karşıya geçtim. Ardından dar bir sokağa girdik. Eski yapılardan oluşan sessiz bir sokak…
Bir önceki cesetle aynı özlelikleri taşımakta. Kadın, 39 yaşında, 1,69 boyunda, boyalı sarı saçlı. Boynu kesisilerek öldürülmüş. Diğer cesetten farklı oalrak göbeğinin altında deirn bir kesik yok. Ancak aynı özleliklerde bir kesik sağ bacağında kalçasının bir karışkadar altında mevcut. Muhtemelen diğer cesette olduğu gibi, açılan bu kesikten, maktule tecavüz edilmiş.
“Ne içmek istersin?”
“Soda.”
“Sade mi?”
“Evet.”
“İki YTL.”
Herkes burada bütün kokuşmuş insanlar. Her biri özgürlüklerini tattıklarını sanarken, büyük bir zindanda kapalı kaldıklarını bilmiyorlar. Acınası yaratıklar, zavallılar.
“Buraya sıksık gelir misin?”
“Bazen.” Yanımda oturan kadının sorduğu soruydu bu. Orta yaşlarda, muhtemelen kırk iki, kırk üç. Bu yaştaki kadınları seviyorum. Ne istedikleirnin bilincinde olurlar ve insanı uğraştırmazlar.
“Ben de öyle tahmin etmiştim, ben sıksık gelirim seni pek görmedim buralarda.”
Siz ne düşünüyorsunuz?