Haydarpaşa yanar, planları baltalayan eskilere ne gerek var.
Bu hafta çok sosyal bir insan olarak gördüm kendimi. Aynaya baktığımda da hissettim bunu. Ne kadar içe kapanık, asosyal de olsanız elbette sizinde sosyal olaylara karşı bir tepki ve duruşunuz oluyor. Aslında her ne kadar bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın desekte birileri dokunuyor ve dürtüyor. Malum pazar günü Haydarpaşa garının yandığını gördük. İçimiz titredi elbet. İstanbul’un ikonu olmasından mıdır, yoksa bir çok insanın hayallerini özlemlerini, hasretlerini giderdiği ve başlattığından mıdır bilinmez ama herkeste bir burukluk oluştu. Çok eskisini bilmiyoruz ama o eski siyah beyaz filmlerinden aklımıza yer etmiş ayrı bir değeri vardı Haydarpaşa Garının. O İstanbul’u Anadolu’ya bağlayan bir kapıydı. Taşı toprağı altın olan şehrin ilk ayakla temas edilen noktasıydı. Herkes için bir anlamı vardı. Benim kendisi ile ilgili büyük anılarım olmadı ancak onun yanında küçük sayılacak hayatıma sıkıştırdığım anılar da mevcut. En önemlisi Avrupa’dan, Anadolu’ya, Anadolu’dan Avrupa’ya geçerken onun öyle görkemli bir şekilde ayakta durmasının verdiği güven. Ancak …