Üst Kültür için sevgili Taner ile yaptığımız söyleşi. Dün akşam itibari ile Taner Yücel’in Altın Koza Film Festivali‘nde En İyi Müzik Ödülü‘nü aldı. Bu vesile ile kendisini tekrar tebrik ediyorum.
Cemil Show’un soundtrack albümünün yayınlanmasıyla birlikte, uzun süredir görüşemediğim tanıdığımız melodilerin bestecisi ve albümün mimarı Taner Yücel ile dün, bugün ve gelecek hakkında bir söyleşi yaptık.

Keyifle okumanız dileğiyle…
Resül: Biz seninle uzun zamandır görüşmüyoruz. 2006 yılından beri sanıyorum. O yıllarda sen Neon’da çalıyordun. Neon’dan sonra ne oldu?
Taner: (Güler) Neon’dan sonra ne oldu?
Resül: Aslında bir çok şey oldu ben biraz takip ettim ama… Soruyu toparlayamadım. (Güler) Aslında şöyle bir durum var bence herkes seni biliyor ama sen olduğunu bilmiyor.
Taner: (Güler)
Resül: Ben de böyle bir aydınlanma yaşamıştım zamanında. Sonraki süreci anlatıp bir aydınlatırsan sevinirim…
Taner: Tabii ki. Neon’dan hemen sonra zaten uzun süreli bir askerliğim var. Sonrasında da müzik prodüksiyon işlerine girişme ve daha fazla müziğe yoğunlaşma sürecim başlıyor. 2011 civarlarında.
O dönemlerde neler yapıyorum! Ha Za Vu Zu isimli bir performans ve sanat kolaborasyonunun bir parçası oluyorum, hem görsel hem duygusal performanslar yapıyoruz o ekip ile birlikte. Bir performans grubu olarak dünyanın birçok ülkesini gezdik. Daha sonra farklı durumlardan ve sebeplerden dolayı ben ayrıldım. Daha sonra ne yaptım?..(Düşünür) Ya, bir sürü projede yer aldım. Aynı zamanda bunlar olurken aslında. Hep bir proje oldu bitti, sonra bir proje başladı gibi bir süreç olmadı açıkçası. Yani birçok şey aynı anda gidiyordu. Bir yandan da Türk dizileri, sinema ve reklam müzikleri yapmaya başladım o yıllarda.
Resül: Senin prodüktörlüğünü bir süre daha ağır bastı sanki.
Taner: Evet, evet. Açıkçası o da biraz Jakuzi’den sonra fark edildi. Yani daha görünür oldu prodüktör tarafım. Jakuzi’nin herhalde hayatımdaki tek katkısı o olmuş olabilir açıkçası.
Resül: Peki şey nasıl oldu? Ben senin daha önce yaptığın müzikleri biliyorum. Soundcloud’a yüklediklerini. Daha çok arabesk ve metal karışımı şeylerdi. Ben seviyorum ve hala dinliyorum. Orada yaptığın tarzdan buraya bu enstrümantal tarza geçmek nasıl oldu? Gerçi o kayıtlarda da hep vardı bu tını.
Taner: Açıkçası bir şeyden bir şeye geçiş yaptığımı düşünmüyorum. Çünkü ben en başında müzik dinleyicisiyim aslında. Bu şey gibi değil yanlış anlama lütfen ben sadece oturulan mobilya yaparım diyen bir tasarımcı değilim de genel olarak tasarımcıyım diyebilirim kendime. Eğer görsel sanatlarla bunu anlatabilirsem onu da yapabilirim.
Resül: Peki dizi film müzikleri nasıl oldu? Reklam, film müzikleri falan?
Taner: Reklam işlerine ufak tefek kendi başıma başlamıştım. Ben çizgi film bölümü okumuştum ve buradan bağlantılı olarak grafiker ve görsel sanatlardan bir sürü arkadaşım bu tarz şirketlerde çalışıyorlardı. Onlardan gelen reklam işleri üzerine onlara ufak tefek işlerde çok küçük meblağlarla başladım. Daha sonra ortaklı işlerim oldu. İki-üç kişi birlikte müzikler yapmaya başladık. O arkadaşlarımın oyuncu arkadaşları vardı. Onlar sayesinde işler birazcık büyüdü değişti. Biraz tanınır olmaya başlayınca veya bilinir olmaya başlayınca belli bir güven ilişkisi oluşuyor. Bununla birlikte de duyulmaya ve işte sunumlarının yeri ve boyutu değişmeye başlıyor.
Resül: İlk yaptın film müziğini hatırlıyor musun? Filmi ya da?
Taner: Ticari olarak mı diyorsun?
Resül: Aslında şuraya gelmeye çalışıyorum. Başlarken de dile getirdim. Herkesin duyduğu ama kimsenin sen olduğunu bilmediği… Aslında herkes şarkıyı biliyordur ama sen olduğunu bilmiyordur… Bunun gibi bir şey ama soramadım herhalde. (Güler)
Taner: “Ben de Özledim” dizisinin bağlamalı bir bestesi vardır “Dağılma” diye. O Dağılma’nın birkaç kez birilerinin telefon melodisi olarak karşıma çıkıyor olması beni bir garip hissettirmişti. Ya böyle otobüste, minibüste cep telefonu melodisi olarak çalıyor yanımda. (Güler) Bestemin cep telefonu melodisi olması garip hissettirmişti.
Resül: Onunla ilgili benim de bir hikayem vardı. Hatta yazmıştım sana. Bende çok seviyorum Dağılma’yı. Yani bence şu ana kadar yapılmış en iyi dizi müziklerinden birisi, o verdiği duygu ve hissettirdikleri bağlamında.
Taner: Estağfurullah, teşekkürler…
Resül: Şimdi ben dinliyorum bunu ama böyle deliler gibi. Bir yandan da melodiler tanıdık geliyor. Öyle bir yakınlık hissedersin, bir yerden tınıyı yakalarsın ya. En son tesadüf olarak bir yerde müziği senin yaptığını gördüm. Bir aydınlanma yaşadım. O yüzden tınılar bana tanıdık geliyormuş. Tabi o ara bir de Tophane’de tek kişilik aşk tek kişilik oda’yı efsane dinliyorum.
Taner: Evet, Dağılma’nın kimyasına çok yakın bir kimyası var zaten onun.
Resül: Aslında senin dizi ve film müziği yaptığını da ben orada öğrendim. Bir çok guruba prodüktörlük yaptın, arada yaptığın işleri dinliyorum biliyorum ama bunu ilk kez orada öğrendim. Açıkçası bence iyi de olmuş. Olması gereken olmuş aslında.
Taner: Ya şey çok güzel çünkü görsel bir sanatla duygusal bir şeyin birleşebileceği tek yer sinema bir yandan. Hani dizi açıkçası çok daha ticari bir şey o yüzden çok zevk alarak yaptığımızı söyleyemem. Besteleme aşaması eğlenceli. Tabii ki ekibe, yönetmene ve prodüksiyon anlayışına bağlı bunlar ama bazen çok istediğin gibi olmayabiliyor dizi. Açıkçası Türkiye’de dizilerin yüzde doksan beşi herhalde istediğimiz gibi olmuyordur.
Resül: Tabii bize de buna benzer bazı kriterler çıkıyor. O konuda sinema biraz daha özgür.
Taner: Tabii ses paletine kadar hazırlayıp, seçip sana referanslarla sunuyorlar dizide genelde. Şunun gibi bir şey falan deliniyor. Yani ben açıkçası “Ben de özledim”de diğer çalıştığım müzisyen arkadaşlarımla birlikte buna benzer bir şey yaşamamıştım. Nasıl diyeyim, şunu refere etmediler, bunun gibi bir şey yapın gibi bir önerge gelmedi bize. O yüzden baya özgür çalışmıştık.
Resül: Ondan sonra sanıyorum yine aynı ekiple “Limonata” vardı.
Taner: Evet
Resül: Daha sonra birkaç tane kısa film ve en son olarak da Cemil Show. 2020 hatta 2021…

Taner: Cemil Show aslında 2019’da çekildi. 2020 başında final mix’i bitti. Sonra tabii Covid-19 dolayısıyla herhangi bir yerde yayınlanma şansı ve dağıtımı olmayacağı, dünya çapında dağıtım olmayacağı için mecburen askıya alındı, festivalleri gönderildi, olumlu olumsuz cevaplar alındı, işte en son 2021 Rotterdam Film Festivali’nde Big Screen Competition’da dünya prömiyerini yapacak. Şubat ayında yapacak diye bekliyoruz şu anda, neler olacak biz de bilmiyoruz, çok heyecanlıyız.
Resül: Peki Cemil Show’un macerası sende nasıl başladı? Süreç nasıldı?
Taner: Valla Cemil Show’un macerası aslında… Cemil Show’un ilk kısa filmiyle gelmişti aslında Barış Sarhan bana. İlk kısa film önerisinde açıkçası ben çok yoğun olduğum başka bir albümle uğraştığım için çok kaile almamıştım Barış’ı ve senaryoyu çok tutmamıştım. (Güler) Yani bu zor biraz demiştim. Çünkü böyle çok performansa dayalı bir senrayoydu, beceremezler herhalde falan deyip çok uğraşmadım, ilgimi çekmemişti. Biraz da kibirimden tabi ki. Normalde ben cevap yazarım olumlu olumsuz ama yazmamışım da ama adam yılmamış, yıllar sonra bana tekrar yazdı. Abi böyle bir şey var, uzun metraj, işte senaryosu var şöyle, böyle bakar mısın dedi. Baktım çok beğendim bu sefer. (Güler) İşte hisler, duygular, bir çok şey değişiyor yani. Çok beğendim, çok sevdiğim. Fikirler çok orijinal, çok garip bir dünya sondu zaten. Bir de moodboard hazırlamış. Her şeyi hazırlamış. Hem yapımcı, hem yönetmen, ham yazar. Her türlü bilgiyi danışabildiğin tek bir adam olması da müthiş bir durum bu arada. Hem işleri ve süreci kolaylaştırıyor. Hani müdüriyeti bir sistem yok işin içinde. Ona soru sorarken onu eziyorsun yok, işte onunla iş yapıyorsun ona sarıyorsun gibi durumlar oluyor ya genelde bunda tek bir muhatap olması tabii ki de çok hızlandırıyor süreci.
Resül: Hep merak ederim bu işler nasıl yapılır diye, senaryo sana geldi okudun o şekilde mi müzikleri yaptın, yoksa görseller montajlanmadan ham haliyle mi? Müzikler ne kadarlık bir süreçti?
Taner: Aslında çok karışık ilerledi bizde o süreç. Filmin içinde spoiler olmayacak bir şey söyleyeyim aslında, filmin içinde filmler var. Bu filmler ayrı ayrı zamanlarda çekildi. Birisi yazın çekildi sonra araya zaman girdi. Aralarında birkaç ay fark var bazı çekimlerin. Bu süreçlerde ben onların müziklerini yapmaya başladım. Sahneler çekilip bana geldiği için. Sonra bir kaba kurgu geldi. Ben kendi kendime temaları oluşturmaya başlamıştım açıkçası ama nasıl diyeyim küçük demolar, bazen mırıldanarak telefona kaydettiğim şeylerdi. Sonra bunları filme göre etüt başladım. Daha sonra filmin kurgusuna bile karışabileceğim kadar rahat bir ortam olduğu için, editinge bile karışabildim filmde. Böyle bir hiyerarşi sistemi olmadan herkesin birbirine çok güzel fikir beyan edebildiği bir ortamdı.
Resül: Tabi biz daha filmi izleyemedik ama ben müzikleri dinledim onlar iyiler ama filmde iyi olmuştur diye düşünüyorum.
Taner: İnşallah İnşallah yani şey demem yanlış olur; mükemmel bir film yaptık, herkes çok beğenecek (Güler) diyor muşum. İmkansız bir şey tabii ki.

Resül: Tabi şu var kimin neyi beğeneceği belli olmuyor zevkler ve renkler farklı ama önemli olan yaptığınız şeyin senin sizin içinize sinmiş olması. Yani anladığım kadarıyla özgür bir ortam ve bir şeyler yapmak için var olan insanlar varmış ekipte.
Taner: Aynen öyle, gerçekten öyle. İlk başta ilginç ilerledi diyalog sistemi. Mesela ben ilk başta kurguyu yapan arkadaşa müzikleri gönderdim , Trafiği belirleyen akışı tasarlayan o olduğu için hissiyata en hakim kili olduğundan ona yollayarak yaptım, ilk rehberim o oldu. Mesela orada ondan ilk notları aldım. O benim için çok geliştirici bir şeydi. Yani çok az revizyonlu işlemiş bir süreç bu arada. Hani oturduk, inanılmaz düşündük gibi bir durum yoktu açıkçası. İlk düşündüğümüzü uzun süre etüt ettik diyebilirim.
Resül: Yani aslında biraz daha içsel oldu yapmış olduğunuz şey. Yani duygusu ne geldiyse onu yapmış oldunuz.
Taner: Aynen öyle.
Resül: Aslında Cemil Show benim bildiğim kadarıyla eğer hatam varsa düzelt senin ilk albümün diyebiliriz. Yani her şeyi ile birlikte sana ait, dışarıdan birileri olmadığı bir grup çalışmasının olmadığı. Tabii o birlikte çalıştığınız arkadaşları tenzih ediyorum.
Taner: Evet, aynen öyle. Bir tane Sinanılmaz isimli artistin bir parçası var ama onun prodüksiyonunu ve her şeyini ben yapmıştım, yine bana ait gibi de sayılır.
Resül: O yüzden senin albümünmüş gibi düşünüyorum bunu. Bu sana ne hissettiriyor? Yani bir grupta değil, başkalarıyla değil de sadece kendi adının olması? Hani, daha önce yapmadın bunu?
Taner: Evet, evet hala da garipsiyorum bu arada. Hani arada spotify’a Taner Yücel yazdığımda karşıma bir şey çıkıyor olması komik geliyor bir yandan hala. Bilmiyorum ya. Yani bu his yabancı geliyor bana. Çünkü insanoğlu kendini ezerek öğreniyor ya genelde bazı şeyleri, böyle çok içime sinmiyor her zaman yaptığım şeyler bu artık böyle bir sinmeye başlasın, artık bir şeyler öğreneyim diye sunmak istediğim bir şey oldu.
Resül: Aslında az önce dizilerden de bahsettim aslında seni herkes biliyordur ama kim olduğunu bilmiyordur diye. Senin bir de Mabel Matiz’le çalışmaların vardı.
Taner: Evet Mabel Matiz’le de var aynen.
Resül: Bunu tanınmış kişi olarak söylüyorum aslında senin adını da tanıtacak kişi olarak. Mabel Matiz ile yaptığın işler de iyiydi. Ben orada da içine sinecek işlerin çıktığını düşünüyorum.
Taner: Tabii ki, tabii ki. Ya içime sinmeyen çok az işe okey verdim. Yani maddi açıdan tabii ki de zorunda olduğum işler oluyor ama onları da zaten çok da öz geçmişimde barındırmıyor. Yani çok görünür olmuyorlar.
Resül: Ben şeyi soracağım, albümde 22 tane şarkı var yani belki bazıları tam müzik değil…
Taner: Evet, film diyalogları…
Resül: Evet, onların yanı sıra albümde bir de DÜndar Bey var. Dündar Bey daha eski bir kayıt. Dündar Bey’in Cemil Show macerası nedir?
Taner: Evet. Dündar Bey 2019 yılında kaybettiğim rahmetli babama doğum günü hediyesi olarak yaptığım bir şarkıydı. Onun, onsuz geçen ilk doğum günüydü. Moduler synthesizer, analog ekipmanlar almıştım ve bunları görmesin çok isterdim. Onları aldığım gibi yaptığım ilk kaydı babama atfettim açıkçası. Bir de babamın bende bir videosu vardı o videoya biraz odaklanarak yaptım o müziği. Barış Sarhan müziği çok beğenmiş tabi Cemil Show’un yapım dönemlerine denk geliyor zaten onu yayınladığım dönemde. Soundcloud’dan paylaşmıştım bu arada yanlamakta sayılmaz…
Resül: Olsun orası da hafife alınamaz. Vakti zamanında bizim sizi tanıma sebebimiz Myspace’di. Her ne kadar şimdi bu tarz platformlar biraz dışarıya atılmış olsa da gerçekten bu işi özveriyle ve işe gönül vererek yapanlara ulaşmanın tek yolu.
Taner: Evet tabii ki… Velhasıl kelam Barış bu müziği çok beğeniyor ve bana sormadan bir sahneye koyuyor. Editing belli bir aşamaya gelince, yani tam final öncesi bir editing versiyonunda beni çağırdı izlettirmek için, gittim tabii izlerken zaten birazcık fena oldum. Abi o şarkıyı koymuşsun falan dedim, Evet abi dedi böyle hiç üzerinde durmadı sonra geçiştirdi bunu. Yani o duracak mı abi dedim. Çünkü benim için çok önemlidir o şarkı hani olmasa mı acaba dedim. Abi hayır ben bu şarkıyı istiyorum orada o şarkı oldu deyince düşündüm. Sonra gerçekten objektif olmaya çalıştım, duygusal olarak dışarıdan bakmam gerektiğini düşündüm. Gerçekten sahnede çok iyi çalışıyordu ya Barış onu çok iyi bulmuş. Benim için de hissiyat olarak şöyle bir şey oldu babama yaptığım şey yine bana döndü. Hani babana bir hediye alırsın ya mont mesela sonra sen giyersin onu. Böyle buna benzer bir şey oldu. Yani benim için hissiyatı bir garip o açıdan.
Resül: Dündar Bey’i bir kenara alayım. Cemil Show’da daha çok sevdiğin bir şarkı var mı? Hani şu daha güzel oldu dediğin bir şarkı?
Taner: Yani aslında…
Resül: Klasiktir hep sorarlar ya bunu. Ben de oradan yola çıkayım dedim.
Taner: Evet. Ya öyle bir albüm gibi de değil aslında. Hepsi bir şeyin bütünü. Şu anda farklı farklı tınlasalar da aslında. Mesela şunu söyleyebilirim soundtrack ve film ile ilgili bir bilgi olarak, müzikler bu kadar bireysel olarak var olmuyor filmin içinde. Çünkü baktığın zaman 61 dakikalık bir soundtrack var burada, film zaten neredeyse o kadar. Yoksa müzikal olması lazım bu filmin. Bazılarını televizyondan, bazılarını radyodan, bazıları ortamdan vesaireden geliyor. Onların tam versiyonu bunlar.
Resül: Açıkçası ben dinlerken bir filmin kurgusunun içine girmiş o dünyaya girmiş gibi hissettim. Hani o Joker’deki dans sahnelerindeki izlerken hissedebileceğim bir duyguya kapıldım. Sanki bana onu hissettirdi oyunun oyunuyla birleşmiş bir müzik havası vardı.
Taner: Harika. Ya zaten Ozan Çelik’in oyunculuğunu bence çok beğeneceksin, çok beğeneceksiniz diye düşünüyorum. İnanılmaz bir karakter Cemil bence. Herkes kendinden bir şey bulacak diye çok beylik bir laf etmek istemem ama önden izleyebilmiş çoğu insan bir şey buluyor. Çünkü herkesin ezik olduğu noktalar var ve Cemil’in o ezikliklerinden kendi payını alıyorsun yani.
Resül: Biraz konusuna baktım, tanıtımını izledim, evet bize toplum olarak biraz yakınmış gibi geldi o eziklik, hayaller bakımından. Toplum olarak zaten hepimiz eziğiz o taraftan bizi yakalayacak bir gibi duruyor. Umuyorum gerçekten başarılı olur ve ödüllerle de döner…
Taner: Güzel bir şeylere vesile olsun ya da…
Resül: Şöyle bir şey var hani bir şey yapıyorsun, üretiyorsun bir şekilde gerçekten de o yaptığının takdir edilmesini bekliyorsun. Hani ne kadar mütevazi davransan da böyle alttan alsan da duygu seni besliyor. Burada seni anlıyorum aslında. Az önce başkalarının telefonunda Dağılma çalıyor dedin bu durumu garipsiyorsun. Ben de kitabım çıktıktan sonra yorumları okuyunca bu kitabı ben mi yazdım dedim.
Taner: Evet yabancılaşıyorsun.
Resül: Orada şey yapıyorsun kendini bir tadıyorsun gerçekten ben yazabilmişim diye. Aslında bu megolamanlık falan da değil. Bu o duyguyu hissetmek daha da motivasyonunu arttırıyor insanın. O sebeptendir ki beklediği ve umduğu yer neresi bilmiyorum ama bir yerlere gelir ve o insanlar da, o emeği harcayan kişiler de daha fazla çalışma şevki uyandırır.
Taner: Aynen, gerçekten benim de düşündüğüm şey bu. Yani bazen bazı müzik gruplarını veya artistleri gerçekten sevmiyorum mesela ama hep şey diyorum, bir şeye kötü bu demektense iyi bir şeylere vesile olacağını düşünüyorum artık. Biraz garip anlattım ama anladığını düşünüyorum. Bir şeylere İyi ki var deme veya iyi bir şeylere vesile olacak bu bak görüyorum diyebiliyorum artık.
Resül: Evet ya orada şey oluyor aslında bir sonraki kişinin seçme özgürlüğüne faydası oluyor bu durum. Bir diğer taraftan iyi olanın kıymetini anlamış oluyor. Ben o bağlamda şey görmüyorum artık. Evet eskiden eleştirirdim, kendi mi de bu konuda çok eleştirirdim ama dediğin gibi ne olacağı belli olmuyor. Senin Cemil Show için de dediğin gibi üç beş yıl sonra farklı şeyler düşünüp hissedip a bu güzel, olması gerekiyormuş demek kıvamına gelebiliyoruz. Peki bundan sonraki planı ne?
Taner: Vallahi bundan sonraki planım… Şu anda pandemi gibi bir durum olduğu için müzik anlamında bir plan yapmamın mümkünatı yok. Şimdi benim hem geçim kaynağım hem de ruhsal tatmin noktam müzik, müzik müziğe dair her şey diyeyim. Bir enstrümanist, bir çalgıcı veya besteci değilim sadece. Aynı zamanda mix, aynı zamanda kayıt mühendisliği bu tarz şeylerle de uğraşıyorum. Sektörel anlamda ne kadar sevmesen de bu kelimeyi müzik konusunda sektörel anlamda da çalışan da bir insanım. Şu anda ölümü kestiremiyorum açıcısı. Ne düşündüm de bilmiyorum. Benim şu anda tek bir planım var İstanbul’dan gitmek gibi. O planı gerçekleştirebileceğim bir müzik stüdyosu ve kendi ortamı kurabilme hayalim var şu anda.
Resül: Evet aslında pandemi bir çok sektörü vurdu ama sizi daha çok vurdu. Çünkü birçok müzisyen yerlerde sahne alıyor ve iş yapıyordu. Şimdi iş yapamaz durumda kaldılar.
Taner: Tabii ki hem öyle hem de müzik enstrümanları şu an lüks eşya vergisi kategorisinde. Hükümet tarafından da çok sevdiğimiz için biliyorsun…
Resül: Doğru diyorsun hani insanların nefes alıp rahat edebileceği kendi psikolojisini düzeltebileceği her şeyi lüks tüketim olarak görmeye başladılar maalesef. Artık bizler de bir şeyler üretmeye bir şeyler yapmaya çalışırken bunun ceremesini çekiyoruz. O duruma geldi konu. Tabi müzisyen oalrak bunu siz daha çok yaşıyorsunuz. Yayınevleri olsun, diğer meslekler olsun bunun acısını çok çekiliyor. Daha doğrusu halk olarak biz daha çok çekiyoruz. Umarım bu pandemi, bu durum bir an önce düzelir. Herkes dilediğince özgün şeyler üretirler.
Taner: Tabi, inşallah. Ya aslında sena az önce sordun öyle birden cevap veremedim kişisel hayallerimden bahsettim. Şimdi aklıma geldi bu yıl içinde yayınlamak istediğim eski kayıtlarım var. Hatta seninle demin bahsettiğin Myspace döneminde yayınlanan abidik gubidik çok saçma sapan şarkılarım vardı beni hatırlarsan. (Güler)
Resül: Yok ya hiç öyle değil. Ben arada onları açıp açıp dinliyorum hala. Hatta niyeyse kafayı bulunca dinliyorum… (Güler)
Taner: Aynen. İşte Tylolhot falan vardı o dönemde hatırlarsın belki…
Resül: Evet, evet…
Taner: İşte onları falan bir paylaşayım diyorum. Çok da emin de değilim aslında. Spotify’da öyle bir şey görmek komik ya. (Güler) Şimdi böyle bir soundtrack albümü yayınlamış bir adamın öyle dandik bir şey yayınlaması karıştırıcı bir şey olabilir. Ben severim ama.
Resül: Peki ne düşünüyordun? Düzenleme yapmak mı yoksa remastering falan mı? Yoksa olduğu gibi vermek mi?
Taner: Düzenleme imkanı yok da remastering olur herhalde. Zaten ses seviyeleri ile oynamak zaten remastering biliyorsun. Onu yaparım…
Resül: Bir dinleyicin olarak aslında ben onları orada görmekten keyif alırım. Beklerim yani…
Taner: Evet yapacağım öyle bir şey. Aslında birkaç tane daha fikrim var da, şimdi söylersem kendimi görev vermiş gibi yük altında hissedeceğim gibi hissediyorum. Bireysel bir şey olduğu için şimdi kafada yormayayım kendimi diyorum. Böyle farklı fikirlerim de var şu anda.
Resül: Merakı saldın bize kaçıyorum diyorsun. Sohbet için çok teşekkürler. Umarım hayatında daha güzel şeyler olur. Arayı uzatmayalım eskisi gibi.
Siz ne düşünüyorsunuz?