Ters

Derin bir nefes alalım. Fontal’daki kırıntıları halı altı yapmak yerine serebellum’a supurelim. Öylece hareketsizde ne yapacağını bilmez halde kalsın vücudumuz. Yada düşüncelerin hızına ayak uyduramayarak saçma sapan hareketlerle bitkin düşsün. Sonuçta yapabiliyorsak sakince durup aklımızı boşaltalım. Biliyorum bu eylem sadece bir kaç saniye sürecek beyindeki kılcal damar sayısı kadar düşünce akın edecek.
Az önceki tecrubemle sabit bu. Kendimi boğazın manzarasına kaptırmış, çarpık yapilasmanin güzelliği ile kendimden geçerken ettiğim tecrübe bu. Sanırım şu boğazı Taksim meydanına cevirmedigimiz sürece bu İstanbul’u olduremeyecegiz.
Dikkat ettim de vapura hareket yönünün tersine oturanlardanim. Aslında tüm toplu taşımalarda mümkün mertebe yaptığım iş bu. Bugün ise o aman vermez düşünce kırıntıları arasından bu cümle çıka geldi: Neden ters oturuyorum? Arkada bıraktıklarıma olan özlem mi, geleceğe dair korkularım mi? Elbette ovunup sürekli yad edeceğim bir geçmişim olmadı ama her insanın geçmişi şimdiki zamanda ozlemlerle doludur. Buna belkide yapılanlara değil yaşa özenme olarak bakabiliriz. Peki ya gelecek? Şu memlekette geleceğin tam karşılığının kaos olduğunu düşünürsek aslında o yine de bakmamak çok mantıklı görünüyor. Ancak sanıyorum ikisi de değil benim ters oturma sebeplerim. Belki de bir şeyler yüklemeye çalışarak kendimi boşuna yoruyorum. Belki tamamen içgüdüsel bir davranış bu. Ama bir toplum hastaligidir ki illa hareketlere bir şeyler yuklenmeli.
Benim kayıpsız çıkmam imkansız…