The Bay

2012 yapımı filmin yönetmen koltuğunda usta isim  var. Filmi sevdiğimi belirtmekle beraber aslında bunun sebebi yönetmenin bazı şeylere dikkat çekmek istemesinden kaynaklı olduğunu söylemeliyim. Genel olarak baktığımda ise bazı kopukluklar olduğunu gördüm. Yönetmen mockumentary (kurmaca belgesel) yapmış ancak bazı bölümleri biraz abartmış gibi. Anlam veremediğim bir çok sahne vardı filmde.

Aslında bu filmi bir yerden ne nasıl anlatmalıyım diye düşünüyorum. Hikaye bir körfez kasabasında geçmekte. Yazın konumu nedeniyle tatil beldesi olarak kullanılan bu kasaba tavuk üretiminde de üst sıralardadır. Tabi bu tavuk çiftlikleri atıklarını bu körfeze boşaltmaktadırlar. Tavuk üretim çiftliklerinde yapılan seri üretim ve tavukların çabuk büyümesi için verilen antibiyotikler suya karışarak aslında tatlı suda yaşayan balık kenelerinin de evrimleşerek kısa zamanda büyümesine ve de tuzlu suda yaşamasına da olanak sağlamıştır.

Kene lavraları ise akıntı ve bu atıklar nedeniyle o kadar çoğalmıştır ki suya giren herkese lavralarını bulaştırmakta ve sekiz saat içerisine büyüyerek içten insanları yemektedir. Tabi sadece insanları değil eti olan tüm canlıları.

Kasabada kabarma şeklinde başlayan bu olaylar artınca doktorlar durumu anlamaya çalışır. Ancak bir sonuç bulamazlar. Hastalık kontrol merkezi ile bağlantıya geçerler ancak onlardan da net bir cevap gelmez. Ancak öğrenirler ki bu evrim geçirmiş balık kenesidir. Tabi burada ihmaller de devreye girince olay bu kadar büyür. En sonunda ordu duruma el koyar ve kasabayı temizler.

Şimdi gelelim benim takıldığım kısımlara. Hikayeyi anlatan kişi o dönemde stajyer muhabir olarak görev alan Donna adına bir kız. Anlatırken nedense gereksiz dialoglar vardı. Mesela olayın derinliğinden bahsedip etkisinden kurtulamazken birden çıkıp pantolonum da çok darmış diyebiliyordu. Kasabalılarla aynı suyu içmesine rağmen neden hastalanmadığı ayrı bir konu. Sanıyorum onun gibi hastalanmayanlarda vardı ama hikaye bu konu hakkında pek bir şey vermiyordu.

Bir yerden sonra Donna’nın kayıtları bitiyor ve genel görüntülere geçiyordu. Bunlar sonrasında gizi ve imha edilmiş kayıtlardan kurtarılan kayıtlarmış ama anlatıcı Donna olan biteni kendi yasamış gibi diğer hikayeleri de anlatıyordu. Donna kaydı kestikten sonra ne yaptığını anlatmadı.

Hikaye geçen dönem olarakta oldukça manalıydı. Bütün olaylar Amerika’nın olmazsa olmazı 4 Temmuza endekslenmişti. Burada 4 Temmuzda ülkeyi böyle kurduk ama bu şekilde kaybedeceğiz diye bir mesaj mı vardı anlamadım. Ancak böyle felaketlerin klişe bir şekilde filmlerde genelde 4 Temmuz ve arifesinde olduğunu biliyoruz.

Filmde bir de yat kiralayan ve akrabalarını görmeye gelen yeni evli çiftimiz var. Bir süre onların aşk hikayelerine odaklanırken sonra adamın ölmesiyle birlikte filmden de kaybolmaları aklımda soru işareti bıraktı. Bir diğer hususta bu mutasyona uğrayan keneler zombi gibi neden insanları diğer insanlara saldırtıyordu? Polisin kendisi ile birlikte sağlam olana arkadaşını da öldürmesine de anlam verebilmiş değilim. Tabi birde tüm telefon iletişimi kesilmiş kasabanın Skypee ile konuşabilmesi de gayet ilginçti.

Genel olarak baktığımda şu aklıma takılan bölümleri çıkarırsak, belirttiğim gereksiz kareler ve kurgulara takılmazsak aslında film amacına ulaşan başarılı bir film. Ancak kurgu ve oyunculuklarda sıkıntı olduğunu söylemeliyim. Yinede mockumentary sevenler ve çevrecilerin izlemesi gereken bir film The Bay.

Yönetmen: 

Senaryo: 

Oyuncular:

Jaquline
Sam
Dr. Abrams
Mayor Stockman
Donna
Stephanie

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1713476/