The Evil Dead I, The Evil Dead II ve Army of Darkness

Hazır Evil Dead’in yeni sürümü sinemalardayken (sanki versiyon yükseldi) eskiyi yad etmek bakımından üçlemeyi yeniden izleyip blog’taki eksikliği de kapatmak için bir yazı ele alayım dedim. Oturup üç filmi de art arda keyifli bir şekilde izledim. Koca bir günü buna ayırdım desem yalan olmaz. Peki mutlu muyum? Bu konuda kararsızım.

1981 yapımı film zamanında oldukça büyük bir gişe başarısı getirmiş beraberinde. Tabi bu getiri de haksız sayılmaz klişeleşmiş dediğimiz bir çok olgunun temeli bu filme atılmış. Gerek hikayesi gerekse kurgusu dönem itibarı ile insanı korkutmak için birebir.

Tabi bir çok ilk bu filmle yaşanmış. Garip kamera acıları, insana tecavüz eden ağaçlar, korkutucu makyajlar ve o bilinmeyenin verdiği gerilim bu filmde hat safhada. Tabi filmin bir başka boyutu daha var. Film korku ağırlıklı ilerlerken içerisinde kendisini eleştirmeden, komedi unsurlarına yer vermeden de geçmemiş. Bu da filmi ayrı bir kefeye koyuyor. Korkutmasından çok kült olma sebebi yönetmen Sam Raimi’nin filmine bu atmosferi başarılı bir şekilde yerleştirmesi.

İlk film beş arkadaşın tatillerini geçirmek amacıyla ormanın derinliklerindeki bir kulübeye gitmesiyle başlıyor. Tabi gençler bu kulübeyi nasıl bulur ve kiralarlar muamma. harita yardımıyla buldukları yer dış görüşte küçük bir şeydir ama içeri girdiklerinde iki katlı, bol odalı bir villa gibi karşılar bizi. Öyle bir yerde evin anahtarlarının da kapının üst tarafındaki bölmede olaması ilginç tabi.

Velhasıl beş arkadaş eve girer ve muhabbete başlarlar. Burada evde bir ses kaydı bulurlar. Kaydı dinlediklerinde, bu kaydın araştırma yapan bir profesöre ait olduğunu öğrenirler. Profesör bir kitaptan bahsetmektedir ve bu kitap çok eski zamanda yazılmış, kötü ruhları uyandırmak için kullanılan bir kitaptır. Kayıtta profesörün sihirli sözleri söylemesi üzerine kötü ruhlar uyanır ve beş hence saldırır. He zamanki gibi psişik güçleri fazla olan kızımız durumu hisseder ama ağaçların tecavüzüne uğramaktan kendini kurtaramaz. Burada durumu arkadaşlarına ağaçlar canlı diye özetlemesi de bir başka ironi.

Sırasıyla kötü ruh her birinin içine girerken içlerinden bir Ash kalır geriye. Ash, sevgilisini, arkadaşlarını parçalamak zorunda kalır. Burada filme gereksiz yüklenmiş aşk olgusu ve bunla bağlantılı kolye insanın sinirini bozarken filmin daha farklı bir boyutta ilerlemesine sebep oluyor. Ash karakterini canlandıran  başarılı bir oyunculuk çıkarmış. Üzerine evde ne varsa sürekli düşmesi filmin ayrı bir bölümü.

İlk film genel olarak korkutmayı başaran bir film. Korku dozu daha yüksek, ama bu komedi ile iyi yedirilmiş bir film. Tabi oturup şimdi bu filmi izlediğinizde korkutacağını söylemiyorum ama bir şeylerin başlangıcı olarak düşündüğünüzde bunu bir de küçükken izlediğinizde oldukça etkili bir bir film.

İlk filmde de sahne devamlıklarında sıkıntı vardı ama ilk filmden ikinci filme geçiş tam anlamıyla, anlam veremeyeceğiniz bir şekilde oluyor. İlk filmde beş arkadaş gelinen evde ikinci filmde ilk film özetlenirken Ash’ın kız arkadaşı ile yalnız geldiği görülüyor. Burada “acaba diğer dört kişinin varlığı yer yüzünden silindi mi?” diye sormadan edemiyorum. Tabi ilk filmde Ash’in kız arkadaşının dansçı olmadığını biliyoruz. İkinci filmde de Ash’in tek başına yine kalan kaydı dinleyip hayaletleri uyandırması sanki bu filmin ilkinden farklı olduğunu söylemeye çalışması gibi.

Ama ilk filmin finali ile paralellik bu filmin cidden bir devam filmi olduğunu anlamamızı sağlıyor. İkinci filmin başındaki Bruce Campbell’ın tek kişilik performansı takdir edilecek türden. Eli ile olan didişmeleri de cabası. Tabi ikinci filmde ilki ile arasındaki çelişki bir hayli fazla. İlk filmde Ash kitabı yakmıştı, tamam kötü güçlerden kurtulamamıştı ama yandığını biliyoruz. Burada devreye kitabı araştıran babasına kitabın sayfalarını getiren bir kız çıkıyor ortaya.

Burada kitabın birden fazla olduğu kanısına kapılıyoruz. Bir de dolu olan bir ev neden Ash ve arkadaşlarına yeniden kiralansın ki? Sanki bir zaman karmaşası var. Tabi burada Saatlerin durup, kendini geri alması, aslında bir zaman kavramının olmadığını bize anlatıyor. Bu şekilde filmde zamandan bahsetmek bir hayli zor hale geliyor.

İkinci film aslında kendi ile dalga geçerek başlıyor. Burada ortalıkta gezen kötü el, Mahzende peydahlanan cadı, Ash’in psikopat olarak gözükmesi, filmde tüm türlerin bileşkesini sunuyor bize. Kopan elin tavırlarının yanı sıra cadının fırlayan gözünün kız tarafından yutulması da oldukça eğlenceli bir durum sunuyor bize. Sanıyorum Sam Raimi ilk filmde gördüğü açıkları kapatmak amacıyla altı yıl sonra çektiği filmi ti’ye almadan geçmemiş.

İkinci filmde tam anlamıyla karşımızda komedi dozu daha da yükseltilmiş bir The Evil Dead var. İşin eğlencesi bu filmde tavan yaparken biraz da fantastik öğelere göz kırpmaya başlıyor. Bu filmde de ağaçların tecavüzüne tanık oluyoruz tabi bu kez efektler daha başarılı. Ancak oyunculuk için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Tabi bu filmde bir de Entlere benzettiğim yürüyen ağaçlar var. Bu da ikinci film itibari ile karşımıza fantastik bir dünyanın kapısını açıyor. Bu arada Ash karakterinin mekanik bilgisi eline taktığı şarjı hiç bitemeyen hızarı gore sinemasının baş tacı olmasına sebep oluyor. Bir de filmlerde yaşanan kan karmaşası var. Kırmızıdan başlayan kan rengi, yeşil ve maviye dönüyor akabinde.

Sağ kalan ve kemiğe benzeyen üzerinde kuru kafa işli bıçakla ölü taklidi yaptıktan sonra dirilen ablanın kitabı okumasıyla boyut kapısı açılıyor. Ben bu bıçağın fonksiyonunun daha daha fazla olacağını düşünmüştüm açıkçası. Final sahnesinde açılan boyutlar arası kapıdan arabanın geçip gittiğini görüyoruz. Bundan dakikalar sonra Ash bu delikte sürüklenmeye başlıyor ama ne hikmetse düşüşleri eş zamanlı oluyor. Açılan boyut kapısı Ash’i Kral Arthur dönemine gönderiyor.

Ash, Artur ve adamları tarafından yakalanmışken gelen yaratığı öldürmesi sebebi ile efsanelerde adı geçen gökten gelen adam ünvanını alıyor ve kötülüğü yok ediyor. Burada ilk filmde olduğu gibi bir çelişki de üçüncü filmde ortaya çıkıyor.

Üçüncü film ise tam beş sene sonra Army of Darkness olarak karşımıza çıkıyor. Yine olan bitenin bir özetini izliyoruz. Ash’in sevgilisi ile eve gelmesi, elini kesmesi, boyutlar arası kapının açılması ve geçmişe yolculuğu. Ancak burada da karmaşa devam ediyor. İkinci filmin sonunda Ash yaratığı öldürdükten sonra krallar gibi karşılanırken burada bir suçlu gibi tutuklanması. Üstüne üstlük ortada saldırı da yok.

Ancak Ash, burada da kötü güçle savaşarak kendini ispat ediyor ve kral gibi yaşamaya başlıyor. Ash’in tak amacı ise kendi zamanına geri dönmek. Bunu dönemin büyücüsü ile konuşuyor. Büyücü ise onu gökten gelen kurtarıcı olarak lanse derken, kitabı bulursa eve dönüşünü gerçekleştirebileceğini söyler. Gerçi bir eli yağda bir eli bağda olan Ash marketteki işine geri dönmekte neden bu kadar ısrarcıdır bu da ayrı bir konu.

Film ile birlikte Necronomicon’dan da haberimiz oluyor filmde sıkça kullanılmış. Aslında ilk filmde bu ölüm kitabının çıkışı Sümerlere dayandırılmıştı. Ancak ilerleyen filmlerle birlikte iş fantastik boyut alınca, Howard Phillips Lovecraft‘ın Necronomicon’a uzanmak daha mantıklı gelmiş olacak ki Raimi’ye bu şekilde hikayeyi sonlandırmış.

Ash orta dünyanın keyfini sürerken, evinde dönmek içinde çabalar. Kitabın bulunduğu lanetli ormana dalar ve buradan kitabı çıkarır. Tabi büyücünün söylediği kelimeleri unutması, tam olarak söyleyememesi kötü güçleri uyandırmasına sebep olur. Burada eğlencenin dozu biraz daha artıyor.

Ash’in yanında zaman sıçraması yapan aramasının içinde her türlü mekanik, kimya, tıp kitabının da olaması ilginç ve bu kitaplardan da kendine yaptığı mekanik el, savaş esnasındaki silahlar kendisinin ne kadar başarılı olduğunu gözler önüne seriyor. Burada birde Ash’in eski zamandaki insanları hor görmesi, onları aşağılaması da ayrı bir konu.

Bir diğer hususta, olayların Amerika’da başlayıp, İngiltere’de devam edip son bulması. Zaten film kendi içinde dalga geçtiği için bu konuya pek takılmıyor izleyen. Burada kaçma ve kovalamaca anında yaşanan her şey ilk üç filmde de aynı şekilde tekrar ediyor. Ash’in düşmelerine kadar. Bu da ayrı bir tat veriyor filme. Birde son filmde küçük Ash’ler ayrı bir zevk katıyor izlenime. Ash’in bölünmesini de unutmamak lazım.

Army of Darkness Ash boyutunda tamamen komedi olarak çıkıyor karşımıza. Burada teknoloji daha iyi kullanılmış ve iskelet ordusu ile savaş ayrı bir eğlence katmış. Arabadan devşirerek yaptığı iskelet parçalayan, iskeletlerin tavırları ayrı bir zevk. Ash kötülüğü yeniyor ve evine dönüyor ama çalıştığı markette kötülük peşini bırakmıyor. Aslıda filmin bir devamı da çekilebilirmiş.

Genel olarak bakıldığında serinin ilk filmi başarılı bir korku. Ancak sonraki filmlerde kendi içindeki mantıksızlıkları ve komediyi o kadar başarılı bir şekilde yakalamış ki bunun üzerine giderek, diğer iki filmde başarılı bir iş çıkartmış ortaya. yani izleyecekler için klasik korku sahnelerinden oluşan bir film gibi gelecek olsa da, o klasik korku hareketlerini bu filmin başlattığını unutmamak lazım. Sam Raimi’nin bu tarz filmlerle neden devam etmediği ise ayrı bir konu.

Üç filmde temposunu bir an olsun düşürmüyor. Bu sebepten dolayı filmi izlerken arada yorulup ne zaman bitecek diyebiliyorsunuz ama bu aynı zamanda izlenim zevkini de arttırıyor. Film kendi yarattıklarıyla dalga geçen güzel bir seri. Bunu kimseye bırakmamış. Kesinlikle izlenmesi arşivlenmesi gerekli.

The Evil Dead

Yönetmen – Senaryo: 

Oyuncular:

Ashley ‘Ash’ J. Williams
Cheryl
Scott
Linda
Shelly

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt0083907/

The Evil Dead II

Yönetmen: 

Senarist: 

Oyuncular:

Ashley ‘Ash’ J. Williams
Annie Knowby
Jake
Bobby Joe
Possessed Henrietta

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt0092991/

Army of Darkness

Yönetmen: 

Senarist: 

Oyuncular:

Ash
Sheila
Lord Arthur
Wiseman
Duke Henry the Red

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt0106308/


Yorumlar

“The Evil Dead I, The Evil Dead II ve Army of Darkness” için bir yanıt

  1. […] eski çevrimlerine bu film vizyona girdiği zaman değinmiştim. Üç filmin de yorumlarını burada okuyabilirsiniz. O zaman da filme gidip izleme hissiyatı doğmamıştı içime aslında bunda […]

Siz ne düşünüyorsunuz?