Fantastik film arayışıma afişi ile çare olan filmlerden biriydi The Mortal Instruments: City of Bones. Her zamanki gibi film hakkında hiç bir şey okumadan sadece afişe odaklı izledim filmi. Sonraki araştırmalarımda gördüm ki film Cassandra Clare‘in aynı isimli roman uyarlamasıymış. Son dönem amerikadaki kadın yazarların böyle fantastik hikayeleri el atması oldukça dikkatimi çekti. Fantastiğin yanı sıra abuk sabuk “teen age” aşk hikayeleri benim canımı sıkıyor. Tabi haliyle bizim asil doğa üstü yaratıklarımız da garip bir hal alıyor. Neyse konuyu uzatmaya gerek yok.
Bu hikayede de bildiğimiz yaratıklar var. Cehennemden gelenler, vampirler, kurt adamlar vs… Şöyle bir baktığımda film bana iyi bir uyarlama olmadığını hissettirdi. Ne kurgu ne de hikayenin işlenişi iyi değildi. Eminim ki kitap daha ayrıntılı ve daha güzel anlatıyordur hikayeyi. Ben böyle düşünüyorsam kitabı okumayan biri olarak okuyanlar nasıl bir yorum yapmıştır bilmiyorum.
Film biraz aceleci ve karışık ilerliyor. Hikayeye tam bir anlam veremiyorsunuz. Film iyi bir şekilde aksiyon vaat edecekmiş gibi başlıyor ama sonu hüsran. Tamam aksiyon yerinde kupayı arıyorsunuz da filmin arasında hiç bir şey olamamış gibi didişmeler, romantizm nedir pek anlayamadım. Dövüş koreografileri oldukça basit. Öyle ki hızıyla tanıdığımız vampirleri üç baş kişi rahatlıkla temizleyebiliyor. Vurdum öldü edasında hepsi. Film bize çok fazla bir aksiyon da vermiyor.
Oyunculuklar da iyi değil. Ana karakter eblek eblek bakıyordu. Sanki biraz da geri zekalı bir görünümü vardı. Buna neden annesinin bazı şeyleri unutmayı sağması için büyü yaptırması mıdır bilmiyorum ama zaten kız hatırlayınca da pek bir şey değişmedi. Aynı tas aynı hamam. Tüm aksiyon içerisinde, olaylar patlak vermiş, herkesin canı burnunda gereksiz uzatılan romantik sahneler filmden iyice de soğumamı sağladı. Bununla birlikte tüm bu romantik muhabbetin sonunda kötü adamın ben sizin babanızım siz de kardeşiniz diyerek attığı kötü adam kahkahası ne yorum yapacağımı şaşırttı bana.
Kurgu yerli yerinde olmayıp, müziklerde sanki çok fazla yerinde kullanılmamıştı. Filme genel olarak baktığımızda bir çok klişe ile karşı karşıyaydık. Gerek dövüş sahneleri, gerek romantizim dorukta olduğu sahneler, gerekse disko sahnesi artık en basit filmde gördüğümüz gibiydi. Karakterler insanları heyecanlandırırken her birinin fos çıkması filmde karşılaştığım en büyük hayal kırıklığıydı.
Filmi kısaca özetleyelim: Clary kendi halinde bir öğrencidir. Annesi ile beraber yaşamaktadır. Her genç kız gibi hayali yakışıklı bir sevgili bulmaktadır. En büyük bunalımı da budur. En yakın arkadaşı da Simon’dur. Simon, Clary’e aşıktır ancak bunu dile getirememiş, Clary’de bir türlü anlamamıştır. Clary, Simon ile doğum gününde bir bara gider. Barın girişinde bir yazı görmüştür. Ancak o yazıyı Simon görmemiştir. Yazıyı gördüğünü anlayan bir adam onların içeri girmesini sağlar. Barda eğlenmeye başlarlar. Tam bu sırada barın arkalarında bir yerde onların bara girmesine yardımcı olan adam birileri tarafından öldürülür. Cinayeti gören Clary feryat figan bağırır ancak ondan başka olayı gören yoktur. Tabi bu kendi bilmediği kimliğininde keşfedilmesini sağlar.
Bu dakikadan sonra kendisinin başkalarının göremediği şeyleri gördüğünü fark eder. Bu gördüğü kişilerden biri olan Jace ona yardım eder. Bu esnada ikisi yakınlaşırlar ama iyi dost Simon bunu pek istemez. Derken Clary’nin annesi ortadan kaybolur. Clary annesini ararken yer altındaki başka dünyalar ve kendi hakkında yeni şeyler öğrenir. Bir nevi kimliğini bulur. Annesini kurtarmaya çalışırken dünya ile cehennemin kapısını açacak bir kupayı da korumak zorundadır.
Özetlemek gerekirse, kafa yormadan sadece fantastik olsun diye izlenebilecek bir film The Mortal Instruments: City of Bones. Bunun haricinde beklentinizi çok fazla tutmayın. Hayal kırıklığına uğrarsınız. İzlememeniz de çok bir şey kaçırmanıza sebep olmaz. Vakit harcamasanızda olur. Bu arada tesadüf müdür bilemem son dönemde peş peşe izlediğim ikinci Lena Headey filmi yine aynı mimiklerle karşı karşıyayız. Filmde Robert Sheehan‘da var ama bu kez kendisini pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim.
Yönetmen: Harald Zwart
Senaryo: Jessica Postigo, Cassandra Clare (roman)
Oyuncular:
Lily Collins | … |
Clary
|
|
Jamie Campbell Bower | … |
Jace
|
|
Kevin Zegers | … |
Alec
|
|
Jemima West | … |
Isabelle
|
|
Robert Sheehan | … |
Simon
|
|
Robert Maillet | … |
Blackwell
|
|
Kevin Durand | … |
Pangborn
|
|
Godfrey Gao | … |
Magnus Bane
|
|
Lena Headey | … |
Jocelyn
|
Linkler:
http://www.imdb.com/title/tt1538403/
http://www.sonypictures.com/movies/themortalinstruments/discanddigital/
Siz ne düşünüyorsunuz?