The Possession of Michael King

Şimdi bu film hakkında ne desem ne anlatsam bilemedim. Film beni çok yordu bunu söylemeliyim yazının başında. Bir yerde artık bitsin dediğimi hatırlıyorum. Bunun sebebi bir yere kadar sıkıcı giderken bir yerden sonrada aksiyonun hiç dinmemesi. Film bir “possession” filmi yani içine şeytan girme filmi. Bu şeytan hep kadınların içine girecek değil ya bu kezde bir erkeğin içine girmiş. Ama öyle dünü bütün etliye sütlüye karışan bir adamın içine değil. Bildiğin gelsinler beni bulsunlar diye kaşınan bir adam Michael King.

Michael King tanrıya ve onunla birlikte şeytana doğa üstü olaylara inanmayan biridir. Karısının ani ölümünden sonra böyle şeylerin olmadığını kanıtlamak için bir belgesel çekmeye karar verir. Amacı ne şeytanın ne tanrının varlığının olmadığını doğa üstü olayların yaşanmadığını göstermektir. Bunun için çeşitli uyarıcılar alır, kilise ve mezarlıkları gezer, bir çok ayine katılır. Aslında her şey de düşündüğü gibidir. Kime gitse neye bulaşırsa bulaşsın bir türlü o güçlerle irtibata geçememiştir.

Tüm yaptığı şeyleri, katıldığı seans ve ayinleri de kameraya alır. Gitmediği yer kalmamıştır. Bulaşmadığı iş. Sürekli kendine bir şey musallat etmeye çalışırken en sonunda başarır. Ancak bu şeyler birazda içine şeytan girmesinden çok bu işlerle uğraşmakla değişen psikolojisinde anlatılmaktadır. Film arayan Mevlası da bulur belasını da atasözümüzün net bir açıklaması konumunda.

Film tek bir karakter üzerinden dönüyor. baş roldeki Shane Johnson aslında iyi bir iş çıkarmış. Ama filmin yoruculuğu arasında adamın oyunculuğunu tam anlamıyla göremiyorsunuz. Film boyunca yapılan kamera hareketleri, kullanılan ses gerçekten yoruyor. Yönetmen aslında takdir edilebilecek bir şekilde çok farklı kamera açıları kullanmış. Bu konuda aslında takdir etmek lazım ama filmin anlatımına çok fazla uyduğunu söyleyemeyeceğim. Evin her yerinde kamera var hadi bun anladık, çekim yaptığı kamera haricinde de bir sürü kamera elinde. Bu kadar çok kamerayı nereden buldu ne yaptı belli değil.

Filmin başında Michael King’in her türlü şeyi denediğini söylemiştim. Bu da filmin etkisini azaltmış bence. Bir çok ritüel  bir çok ayine katılırken artık izleyici olarak bir şey olmayacağını düşünmeye başlıyor bir yerden sonra yaşananları sıradanmış edası ile izlemeye başlıyorsunuz. Bir iki ayin alıp finali bu şekilde yapsalarmış daha etkili olurmuş. Filmde bir çok korku filminin hikaye ve öğeleri alınarak hepsini bir araya sokmak pek olmamış.

Filmin ilk yarısı kendine bir şeyleri musallat etmeyle geçerken ikinci yarı, musallat ile devam ediyor. Burada ikinci yarının ilk bölümleri psikolojik bir çatışma gibi karşımıza çıkarken sonrasında hikaye şeytan girme meselesine dönüyor. Belki bu sürede bana çok  fazla uzun geldi. Biz kısa finallere alışığız burada finalin yarım saatten uzun ağdalı bir şekilde sürmesi sıkıcıydı.

Anlamadığım bir nokta adam her yeri dağıtmış artık psikolojisi hala bozulmuşken çocuğunun yine ortalıkta olması. hangi mantıkla çocuk o evde anlamış değilim. Yada finale doğru çıkan çocuk gece boyu babası delirirken neredeydi? Filmde birde adamın gözünden karıncanın çıkmasının mantığı neydi. Bir korku filminde katil karıncalar hariç ilk defa kötülüğün sembolü olarak karınca gördüm.

Özetlemek gerekirse filmde her şey olsun davasından dolayı bir karmaşa mevcut. Bununla birlikte görsel ve oyunculuk açısından tatmin edici. Kurguda sıkıntılar olsa da filmin yönetimide iyi. Ama yine de izlenmese de olur diyebileceğim filmler arasında. Korkutmuyor ama iğrendiriyor.

Yönetmen: David Jung

Senaryo: David JungTedi Sarafian

Oyuncular:

Shane Johnson
Michael King
Ella Anderson
Ellie King
Cara Pifko
Samantha
Krystal Alvarez
Waitress
Tomas Arana
Augustine
Luke Baines
Elias

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt2282016/

Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?