Tinlerin yolculuğu

Garip bir şey var. Garip bir his. Bir şeyler olacak ve eminim ki olacaklar pek hoşumuza gitmeyecek.
Bir kahin değilim, köşe yazılarında ahkam kesen astrolog asla. Sadece büyüdüm. Çocukken peşinde koştuğum hayallerimi nasıl atmışsam bir tarafa, şimdi yaşın üzerime çökerttiği bilmişliği de atmak istiyorum üzerimden.
Bilmiyorum aslında. Yalnızlığıma biçtiğim süslemeli kaftan bu. Saz yolu karmaşasıyla dokunmuş. Dokumaya devam ettikçe içine düştüğüm bir labirent.
“Bir akşamdı. Oda loş. Kafes derinlikleri mavi.” Hatırladığım bir tek şey vardı. Bu hikayenin sonu sadece ölümdü. Işıkla birlikte çekilen eşyalar, kara deliğe sığınan benliğimden farksızdı. Ne bir sarsıntı ne bir hatıra. Hücrelerine dokunan ilk baharın son damlaları gibi. Bedenim soğuk ve her bir yağmur damlası vücuduma degdikce kristallesiyor.
Vücudumun tüm çalışanları iş bırakmış büyük bir grevin eşiğinde bana benzeyen patronlarından intikam almak istiyor. Her biri öfkeli her biri iflasın eşiğinde.
Ey yer yüzü! Bu kaçıncı nakarat içinde ateşlerin olduğu?
Bir akşamdı. Çocuktum ve mutlu. Mutluluğum iki dudak arasındaydı ve o dudakları üstünde bıçak duran beyaz örtüyü işaret etti bana. Hemen bümüştüm. O zaman kaçmaya çalışmıştım kendimden.


Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?