Şuada filimin tanıtım yazısını yazmış, şurada da ilk filmi anlatmıştım ikinci ve ilk filmin devamı olma özelliğine sahip TRON: Legacy. Filmi merakla beklememe rağmen bende yaşattığı izlenim konusunda şüpheliyim. Aslında filmin güzel olması gerekirdi / güzelde. Ben biraz daha derine inerler efsane dedikleri şeyin karşılığını tam anlamıyla verirler diye düşünüyordum ancak karşılaştığım şey beni hayal kırıklığına uğrattı.
Öncelikle 3D olarak lanse edilmesi insanın beklentilerini arttırıyordu ister istemez. Ancak filmde girer girmez bir uyarı aslında bu beklentileri, bir nebze düşürüyor. Filmin bazı bölümleri 2D olarak izleyeceksiniz gibi. Tabi bu başkaları için beklentiyi düşürmüş olabilir ama benim için arttırdı. Dedim ki kendime, işte süper sanal dünyaya girince 3D karşımızda olacak bu da algılamayı tetikleyecek”. Yok efendim beklediğim gibi çıkmadı. İlk açılış haricinde hiç bir kare bana 3D’miş gibi gelmedi. Ben mi yanıldım diye sorar oldum kendime ancak sanıyorum herkes aynı fikirde…
Hayır aslında yakında bundan da yakınmıyoruım. Görsellik iyiydi güzeldi. Koskoca I-max perdesinde kendimi bir oyunun içerisinde hissettim. Tabi oyunu alıp koca perdede oynamak ayrı bir zevk olurdu. Neyse geçelim bunu ama gerçekten de bir oyunun içerinde gibiydik. Bilhassa motosiklet sahneleri güzel ve ayrıntılı düşünülmüştü. Ancak disk savaşları bana beklediğimi vermedi. Biraz oldu bittiye geldi gibi bir şey film Ancak o kadar uzun süre nasıl geçiyor anlayamadım. Sanırım merakla beklememden kaynaklı.
Zaten konuları yukarıdaki linklerde vermiştim. Gerçi ufak tefek değineceğim ancak oyunculuğa da bir değinmek istiyorum. Öncelikle Jeff Bridges beklediğim oyunculuğu veremedi. Tamam ağır abi her şeyi bilen erdemli insan rolünde elinde tespihi ile bilirim ama yapmam ayaklarıyla beni tatmin etmedi. Aksiyonla da kurtarmışız işi, düzene hikayeyi yedirmişiz ama benim merak ettiğim bunlar orada ne yiyorlar. Kevin Flynn on yıllık yiyeceğini, yanında mı götürdü? Yada yemeye içmeye neden gerek duyuyoruz adet yerini bulsun diye mi? Sonuçta bunlar program değil mi? Gerçi, bar sahnesinden windows’un neden sürekli sapıttığını anlamış bulunmaktayım sanıyorum bu programlar sürekli kafa güzel geziyorlar.
Sanırım senarist yazarken, bir bilgisayarın içinde olduğunu ve her bir karakterin program olduğunu unutmuş. Sosyallik yüklemiş her birine… Filmde gözüme en çok çarpan şey birden bire pörtleyen programlar oldu. Hatta bir katliamla Clu bunları ortadan kaldırıyor, kala kala bir tane kalıyor ki o da dillere destan, Quorra kesinlikle göze hitap ediyor. Hatta filmin en güzel öğlelerinden biri. Aklıma takılan bir diğer kısımda Flyyn oyun salonunda elektrikler kapalıyken bu dünya nasıl çalışıyor. Bir memory sticke program yüklediğinizde onu beslemeden o program çalışır mu Flynn içeride nasıl oluyor da yıllardır yaşıyor.? Ah aklımdaki soru işaretleri fazla. Derine inmeyeceğim o sebepten.
Flynn şirketin başına geçtikten sonra projesi üzerinde daha yoğun çalışmaya başlamıştır. Bu arada bir oğlu olmuş ve yedi yaşına kadar gelmiştir. Flynn oğluna bu yeni dünyasından bahseder ve bir gün onu götürme sözü verir. Ancak bir akşam üstü çıkar ve bir daha geri dönmez. Oğlu Sam onu yıllarca bekler. Bu arada şirketleri yine büyümüş ve ilk hikayedeki gibi başkası tarafından ele geçirilmek üzeredir. Sam ise en büyük hissedar olarak kenara çekilmiş iş ile uğraşmamaktadır. Babasının yokluğunu hala hazmedememiştir. Günün birinde bir çağrı üzerine yıllardır girilmemiş olan Flynn oyun merkezine gider. Burada babasının çalışmalarını yaptığı, gizli bir oda bulur ve bu yeni dünyaya girer.
Gördükleri karşısında şok olur. Ancak başı boş bir program sanılarak yarışmalara katılır. Görür ki aslında burada düzen farklı şekildedir. Yönetim el değiştirmiş Flynnler düşman olmuştur. Tabi macera başlar. Sam burada babasını görür. Olanı biteni anlamaya çalışır. Filmin devamı gelecek tabi. Ama devamının sanal dünyadan çok reel dünyada geçeceğini düşünüyorum. Bundan sonra bizi ne bekliyor? Sanal dünyadan gelen saldırılar mı? Tabi bekleyip göreceğiz.
Filmi anlamak için öncelikle ilk filmi izlemek gerekli. Zaten olayın temeli ilk filmde yatıyor. İkinci filmi izleyip hikayeyi anlamak biraz zor gibi. Müziklere gelince Daft Punk şaheser yaratmış ne yalan söyleyeyim filmin önüne geçmiş. Yönetmen pek zorlanmamış film için. İyi bir müzik, 80’lerden kalma akılcı bir senaryo, üzerine eklenmiş tek çey ise 2000’lerin teknolojisi ise yapılan efektler. ..
İzlenecek bir film. Görsel açıdan çok iyi diyebilirim. Ancak sinemada yada yüksek çözünürlükte izlenmesi lazım. Aksi taktirde bu nedir, ne oluyor ne bitiyor der durursunuz…
Yönetmen: Joseph Kosinski
Senarist:
Edward Kitsis | hikaye | |
Adam Horowitz | hikaye | |
Brian Klugman | hikaye | |
Lee Sternthal | hikaye | |
Steven Lisberger | karakterler | |
Bonnie MacBird | karakterler |
Oyuncular:
Jeff Bridges | … | Kevin Flynn / Clu | |
Garrett Hedlund | … | Sam Flynn | |
Olivia Wilde | … | Quorra | |
Bruce Boxleitner | … | Alan Bradley / Tron | |
James Frain | … | Jarvis | |
Beau Garrett | … | Gem | |
Michael Sheen | … | Castor / Zuse |
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?